Milli Eğitim

105

Türkiye’nin en önemli meselesi “Milli Eğitim”dir. Çünkü işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve terör gibi sorunların kaynağıdır. Bilimsellikten uzaklaşan eğitim sistemi “bilgi çağının küresel rekabetine dayanamayacak ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayacak” bir haldedir ve devletin bekası ile milletin menfaatleri açısından risk taşımaktadır. Akif’in İstiklal Marşında “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” dediği Batı Dünyası ile savaşarak bağımsızlığını kazanan Türk Milleti, eğitim sistemiyle “müstemleke” haline getirilmiştir. İngilizce eğitimle birçok nesil kendi öz kültürüne yabancılaştırılmış ve mensubu olduğu Türk Milleti’nden kopartılmıştır. Milli kimliğini yitirmeyenler ise aileden aldıkları terbiye ile ayakta kalmışlardır. İngilizce öğretime son verilmeli, çocuklarımız yabancı bir dille değil, Güzel Türkçemizle eğitilmeli ve Türkçe düşünmelidir. Yabancı dil dersleri “devletin ve iş dünyasının ihtiyacına göre” müfredat programlarına ayrı bir ders olarak konulmalıdır.

Eğitim hakikaten milli hale getirilmeli ve gençler “kültür emperyalizminden, terör ve suç örgütlerinin kucağına itilmekten ve bazı sapık anlayışların tuzağına düşmekten” kurtarılmalıdır. Öğrencilere ilim ve bilimle beraber “milli, dini, ahlaki ve insani” değerleri de kapsayan iyi bir eğitim verilmelidir. Okullarda; vatanına-milletine ve ailesine faydalı olan, Vatan-Millet-Bayrak ve Ezan sevgisiyle dolan, bağımsızlık aşkıyla tutuşan ve kendisini ilme adayan “fikri hür-irfanı hür” Müslüman-Türk Gençleri yetiştirilmelidir. Bu maksatla Türk Dili-Tarihi ve Edebiyatı ile İslam Dini ve Ahlakı iyi öğretilmeli, musikisi-folkloru-sanat ve mimarisi dahil Türk Kültürü her yönüyle tanıtılmalı, eğitimin her safhasına “sağlam kafa-sağlam vücutta bulunur” özdeyişinden hareketle beden eğitimi konmalı ve misyonerliğe set çekilmelidir. Türk dili-tarihi-edebiyatı-kültürü-sanatı ve sporuyla ilgili tüm çalışmalar teşvik edilmeli, başarılı sanatçı-sporcu ve bilim insanları desteklenmelidir.

İlköğretimde Türkçe okuma-yazma ve konuşmaya önem verilmeli, çocuklara kitap okuma ve ödev yapma alışkanlığı kazandırılmalı, tartışma-münazara vb. faaliyetlerle öğrendiğini anlatma becerileri geliştirilmeli, ezberleyen değil düşünen-irdeleyen ve öz güveni olan sağlıklı nesiller yetiştirilmelidir. İlköğretimde rehber öğretmenler vasıtasıyla tüm öğrencilere IQ testi yapılmalı ve zekâları “matematik-sosyal-sanat-beden vb.” tasnif edilerek orta öğrenim için yönlendirilmelidir. Orta öğretimde uzmanlaşmaya gidilmeli, iş hayatının ara eleman ihtiyacını karşılayacak sanat okullarına ağırlık verilmeli ve mezun olan öğrencilerin meslek sahibi olmaları hedeflenmelidir. Zeka seviyesi yüksek öğrenciler için Fen Liseleri olmalı, ancak mantar gibi çoğalan Düz Liseler ile Anadolu Liseleri sınırlandırılmalıdır. Üniversite öğretimi devletin ve iş hayatının ihtiyaçları doğrultusunda çeşitlendirilmeli, mühendislik programları ile talep olan bölümlerin kapasiteleri artırılmalı, sosyal bilimler ile mezunlarına iş imkanı sağlamayan bölümlerin kapasiteleri azaltılmalı, nazariye ile beraber “çıraklığını yapmadığın işin ustalığını yapamazsın” özdeyişi ışığında staj ve pratik eğitime ağırlık verilmelidir. Yüksek Lisans ve Doktora Programlarına katılacak öğrenciler objektif esaslara göre belirlenmeli ve araştırmaya dayalı tezleri Türkiye’nin önünü açmalıdır. Üniversiteler AR-GE’ye önem vermeli ve ürettikleri projelerle; hem ülkenin, hem de bulundukları şehrin kalkınmasına katkı sağlamalıdır.

Üniversiteye giriş için tek sınav yapılmalı, katsayı vb. adaletsizlikler kaldırılmalı, ailevi-ekonomik vb. nedenlerle liseden sonra okuyamayanlar için fırsat eşitliği sağlanmalı, isteyen herkesin her yaşta girebileceği ve aldığı puana göre dilediği bölüme yerleştirilebileceği bilimsel bir sisteme geçilmelidir. Özel okullar kaldırılmalı, eğitim sistemi ilköğretimden-üniversiteye kadar devlete bağlı olmalı, tevhidi tedrisat anlayışı korunmalı ve Türkçe eğitime devam edilmelidir. Eğitim-öğretim sadece okullarda yapılmalı ve fırsat eşitliğini zedeleyen dershaneler kaldırılmalıdır. (Dil öğrenme, meslek edinme ve sanatkâr olma için gidilen kurslar ile yaz tatillerinde açılan Kur’an Kursları hariç) Okullar ilim-irfan yuvası haline getirilmeli, gençler başörtüsü vb. meselelerle uğraştırılmamalı, konuya devletin halka sunduğu “adalet, sağlık, tapu, nüfus vb.” bir hizmet olarak yaklaşılmalı, şekle değil beyne önem verilmeli ve üniversitelerin kapısı herkese açık olmalıdır.

Orta ve yükseköğretimde okuyan yoksul öğrenciler kamu yurtlarında ücretsiz barındırılmalı ve bu maksatla yurt kapasiteleri artırılmalıdır. Üniversite Öğrencilerine verilen burs ücretleri yükseltilmeli, yurt imkânı sağlanamayanlara ise ayrıca barınma kredisi verilmelidir. Kendi işini kurmak isteyen üniversite ve meslek yüksek okulu mezunu gençler desteklenmeli, projesi uygun olanlara devlet bankalarından faizsiz kredi verilmelidir. Şehit ve Gazi Çocuklarının her kademedeki eğitim harcamaları devlet tarafından karşılanmalı, yüksek öğrenime girebilmeleri için kontenjan ayrılmalı, anne ve babalarının işlerini yapmak isterlerse “gerekli şartları taşımak kaydıyla” bu mesleklere sınavsız doğrudan girmeleri sağlanmalıdır.

Dünyanın en zengin, köklü ve eski dillerinden birisi olan Türkçe; Türk Milleti’nin son savunma hattı ve kültürel mevzisidir. Tevhidi tedrisatın kaldırılması, ana dilde eğitimin önü açılması, çift dilli ve bayraklı bir yaşama geçilmesi gibi hususlar çok tehlikelidir. Çünkü bir ülke çift dilli ve bayraklı hale gelirse sonu bölünmedir. Elbette zenginlik olarak görmemiz gereken etnik ve mezhepsel farklılıklarımız vardır ve herkes günlük hayatında ana dilini özgürce kullanabilmelidir. Ancak devletin görevi ayırmak değil, tüm insanları “milli bir kimlik altında ve dil, din, kültür ve ülkü birliği gibi ortak paydalar etrafında” bir araya getirerek bütünleştirmektir.

Sonuç itibariyle tarım çağında kurduğumuz medeniyetleri sanayi çağında neden yaşatamadığımız iyi tahlil edilmeli, milli ve bağımsız bir iktisadi program uygulanmalı, kalkınma hamlesi başlatılarak ülkemiz dünyanın ilk on ekonomisi içine sokulmalı, tüketen değil üreten bir toplum oluşturulmalı, eğitime önem verilerek genç ve dinamik nüfusun önü açılmalı, beyin göçü tersine çevrilerek yetişmiş insan gücümüzden azami faydalanılmalı ve Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesini aşma ülküsü” hayata geçirilerek bilgi çağı yakalanmalıdır.