Henüz on üç (13) yaşındaki kız çocuğuna yirmi altı (26) kişinin tecavüz etmesi olayı, kamuoyunda nefretle karşılandı.
Küçük kızın kendi rızasıyla fuhuş yaptığı mahkemelerce kabul edilerek, suçlulara hafif cezaların verilmesi hepimizin içini acıtmış, algılanması ve kabulü mümkün olmamıştır. Bu nedenle de geniş kitlelerde kızgınlıklara, gerginliklere ve geniş tepkilere neden olmuştur.
Suçluların içinde kamu ve özel sektörde görev yapan kişilerin bulunması, olayın bir diğer çirkin yönünü oluşturmuştur.
N. Ç. rumuzuyla gündemimize oturan olayın, kınanması ve protestosu pek çok kişi, kurum ve kuruluş tarafından artan bir tepkiyle sürdürülmektedir.
Bu olaya benzer bir konu nedeniyle birkaç yıl önce yayınladığımız bir yazımızı bir kez daha güncelliyoruz.
GÖZDEN GEÇİRMEMİZ GEREKLİ (16.01.2009)
Bütün dünyada kadınlar tecavüze uğramaktan korkarlar. Örneğin her yıl Fransa’da 25.000, Almanya’da 250.000, İsveç’te 4.000 kadının tecavüze uğradığı medya aracılığı ile öğrenilmekte ve bilinmektedir. Ülkemizde de durum böyledir. Hemen her gün yazılı ve görsel basında hepimizi sarsan bu tür haberlerle üzülürüz, kızarız ve sebep olanlara lanetler okuruz.
Tecavüz fiilinin cezalandırılması TCK’nın ilgili maddeleri ile olmaktadır. Ancak kabul etmek gerekir ki mahkeme süreci ve hak arama yöntemleri tecavüze uğrayanları çok zorlayan evreleri içermektedir. Yargılama sürecinde cinsel şiddete uğrayanların özel eğitim görmüş görevli uzmanlarca korunması ve kollanması sağlanmalıdır.
Tecavüz olaylarının bir bölümü de küçük yaştaki kız çocuklarına yönelik olmaktadır. Henüz oyun çağını tamamlamamış, öğrenci olmaları gereken yaşlarda aileleri tarafından çıkar uğruna ileri yaştaki kişilere verilen satılan zavallı kızlarımız da gene toplumsal bir yara olarak üzüntülerimize neden olmaktadır. Elbette bu durum uygar, çağdaş, insan haklarına saygılı ve dürüst toplum anlayışına ters gelen ilkel bir durumdur.
Ancak geçmişten günümüze ulaşan bazı değerlendirmelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Aradan uzun yıllar geçmiş, dünya görüşü yenilenmiş her şey değişmiştir. Eski devirlerde hoş görülen bazı davranışlar, özlü sözler, maniler, dizeler ve türküler artık arşive kaldırılmalıdır.
Bir yandan şikayetçi olduğumuz davranışları ve konuları düzeltebilmek için çaba gösterirken, bir yandan da bu yanlışları destekleyen şiirler, türküler, şarkılar ve deyimler gündemimizden düşmelidir.
Bazı örnekleri sıralayarak durumu daha iyi anlatabiliriz.
– Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme
– Kadın kısmının saçı uzun aklı kısadır
– Kızını dövmeyen dizini döver
– Kız yedi yaşından sonra ya erde ya yerdedir
– Avrattan vefa, zehirden şifa olmaz
Karacaoğlan* bakın neler demiş;
Ala gözlerini sevdiğim dilber
On beşinde bir güzeli sevmeyen
Bu dünyaya hayvan gelir bön gider
…
On birinde mah yüzüne bakılır
On üçünde ak gül olur açılır
On dördünde her bir yeri bal olur
…
On birinde bir yar sevdim
Yeni açmış güle benzer
On ikide şeker şerbet
Oğul vermiş bala benzer
Recaizade Mahmut Ekrem Bey’in sözlerini yazdığı ve Ali Ulvi Baradan tarafından nihavend makamında bestelenen;
Yemeni bağlamış telli başına
Zülüfleri düşmüş hilal kaşına
Yeni girmiş on dört on beş yaşına
Gözleri sürmeli köylü güzeli
Gel seni köylü kız alıp kaçayım
Telli duvağına altın saçayım
Veya Tamburi İsmet Ağa’nın karcığar makamında ki bestesinde gördüğümüz gibi;
Bu kış hanım İstanbul’a taşın da
Eğlenelim, zevk edelim Kalpakçılar başında
Güzeller var on üç on dört yaşında
Eğlenelim, zevk edelim Kalpakçılar başında
Görüldüğü gibi bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Elbette kültür varlıklarımızı korumak gelecek kuşaklara aktarmak ödevimizdir. Bu eserler bize tanık oldukları tarih kesitleri hakkında bilgi de verirler. Ancak zaman içinde işlevlerini kaybede bilirler. O zaman güncel yaşamımızdan arşive aktarılmalıdırlar.
* Karacaoğlan’ın alıntıladığımız şiirleri için aşağıda ki esere bakılabilir; ” Sadeddin Nüzhet Ergün, Karacaoğlan, Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle, 18. Baskı, İstanbul Maarif Kitaphanesi, İstanbul, Yayın yılı Yok, s. 168, no: 180; 189, no: 210; 241, no: 279.