Susuz Yaz, Filizsiz Bahar

99

Benim kuşağım “sinema delisi bir nesil”di. Taşrada bile sinemalarda ve hususan tatil akşamlarında biletler karaborsa satılırdı. Kilis’te Özyurt, İstanbul’da Emek, Yeni Melek, Atlas, Kulüp, Site, Marmara, Bulvar, Ankara’daki Büyük Sinema’da, İzmir’de Alemdar’da kuyruklar oluşurdu hem yerli, hem yabancı filmlerde.

Halen unutamadığımız filmler arasında Rüzgar Gibi Geçti hemen akla gelir. Yüksek bir grafikle sektörde Holywood önde giderdi. Bunu Fransa takip ederdi Alain Delon ekoluyla. Hind Sineması da Raj Kaapor-Nergis ikilisinin oynadığı Avare filmiyle bir çıkış yakalamış, şarkıları bile moda olmuştu. Mısır sineması ve platoları zengindi ama toplumu etkilemekte esamasi bile okunmuyordu. Demirperdeye gelince sinemada iddialıydı SSCB ülkeleri. Propaganda filmlerinin dışında görselliği ve muhtevası çok zengin Askerin Türküsü gibi nefes kesen prodüksiyonları vardı.

Yücel Çakmaklı’nın Odası

Türk sinemasına gelince Ayhan Işık, Muhterem Nur, Eşref Kolçak, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Ahmet Tarık Tekçe, Turan Feyzioğlu, Muzaffer Tema, Fikret Hakan, Pervin Par, Gülistan Güzey gibi ustaların filmlerinde genelde romantizm hakimdi. Hep mutlu sonla biterdi. Ne zaman ki ideoloji sinemaya da girdi, fotoğraf değişti. Sol ideoloji devreye girdi. Sinametek gibi kuruluşların ise ayrıcalığı vardı. Sinema dergileri magazin ile de örtüştürerek yok satardı.

Muharrem Gürses’i dini, Cahit Irgat’ı tarihi filmlerde gördük. Bunların da etkisi saman alevi oldu. Yapmacık ve sathi göründü. Ancak Yedinci Sanat sinema yumruk gibi iniyordu toplumun kafasına.

Bunu ilk farkeden muhafazakarlar Yücel Çakmaklı, sektörü erken terkeden Dr. Salih Diriklik ve Mesut Uçakan oldu. Tümünü de yakından tanıyordum. Yücel Çakmaklı Denizli’den İstanbul’a okumaya gelmiş, ancak sinemaya sevdalanmıştı. Bekar evindeki arkadaşları Yücel Çakmaklı’yı işadamı ve öğrencilerin hamisi M. Kemal Cabioğlu’na şikayet ettiler “Ağabey Yücel Çakmaklı odasını filmci kızların resimleriyle süsledi. Türkan Şoray en başta.”dediler.

Milli Sinema

Yücel Çakmaklı, ülkücü fikirleriyle temayüz etmiş Kemal Cabioğlu’na; ” Ağabey, artık televizyon her eve girdi, sinemalarda kuyruklar uzadıkça uzuyor, kimse çocuğuna mani olamayacak noktaya gelmiş. Bırakın çocuklar sinemaya gidecekse, televizyon izleyecekse iyi filmler seyretsinler. Biz sinemayı boş bırakamayız, gençlerimizi bir başkasının ideolojik ve ahlaksız filmlerine teslim edemeyiz. Dolayısıyla kendi filmimizi artık kendimiz çekmeliyiz. Sinemacılarımız olmalı” deyince durum anlaşıldı. Milli Sinema akımı böyle başladı.

Yücel Çakmaklı’nın sevdası karasevdaya dönüştü. Projeler hazırladı beş parasız. İstanbul’un hayırsever işadamlarından Horoz Şirketler Grubunun Sahibi Mehmet Üretmen’e film hazırlıklarını anlattı ve borç istedi çekeceği film için. Daha sonra tahsil edilmeyen ve yırtılan bir senet imzalayarak filmin masraflarını karşılayan Yücel Çakmaklı, Birleşen Yollar için kolları sıvadı. Türkan Şoray’ı ikna etti. Sonra İzzet Günay’ı. O gün için fıstık-leblebi gibi tüketilen Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanı Birleşen yollar olarak Yeşilçam arşivlerine taşınacaktı.

Armağan Tekin ve Türban

Yücel Çakmaklı ikinci olarak Fatih Bali Paşa Caddesi üzerindeki ANKA Modaevi yöneticisi Armağan Tekin’e gitti. Yücel Çakmaklı gibi Armağan Tekin de sivil ve muhafazakar toplumun batılı tarzdaki modalardan, kendi modasını üretmek ve tarihi geleneksel giysilerini güncelleştirmek için çalışıyordu. O da parasız pulsuz bu işe ihtiyaçtan soyunmuştu. Ancak eleştirilerin de ardı arkası kesilmiyordu; İslamda sinema mı vardı, yoksa moda mı?! Din acaba yozlaştırılmak mı isteniyordu?

Daha sonra genç yaşta rahmete kavuşan Armağan Tekin Osmanlı giysileri üzerine ünlü mankenlerle defileler yaptı. Bir anda yoğun bir ilgi topladı. Siparişler aldı. Gülhane Parkı’nın yanındaki eski bir İstanbul Konağı’na taşındı. Birleşen Yollar filmin başoyuncusu Türkan Şoray’ı Armağan Tekin giydirdi. Filmin hoppa ve hırçın kızı, sonunda hakikat ile yüzleşerek kendi öz kimliğine kavuşuyordu. İlk işi de başını örtmek ve ibadete başlamak oldu. İşte türban ilk defa Armağan Tekin’in girişimiyle bu filmde görüldü. Milli Sinema hikayesi de böylece başlamış oldu. MTTB Sinema Kulübü lokomotiflik görevi üstlendi.

Yücel Çakmaklı çok film çekti. Sonra Televizyona dizileri yaptı. Mesut Uçakan da öyle. Mehmet Tanrısever’in Hür Adam Bediüzzaman Said Nursi filmi ilk defa hasılat ve seyirci rekoru kırdı(2011)

İrlanda’ya Şair Bir Lider

Bugün gelinen noktada bir gelişme yakalanmış durumda. Mesela “Dinle Neyden” bir olaydı. Özellikle kostüm ve müzik çok önde göründü, bir yenilik getirdi Muhteşem Yüzyıl’dan çok önce.

Bugün 12 kadar ulusal, 40 kadar da lokal yayın yapan muhafazakar televizyon var. Radyoların ve mahalli gazetelerin sayısı bunların karekökü kadar yüksek. Ancak muhafazakar kesimin sanat, kültür ve medeniyet iddiası acaba ne kadar ve nerededir?

Bunlar da nereden aklıma geldi derseniz anlatayım. İrlanda Cumhurbaşkanlığına şair Micheal Higgins seçildi de ondan gündeme taşıdım. Michael Higgins’in üç şiir kitabı yayınlanmış ve Filistin Halkları konusundaki İsrail karşıtı söylemleriyle tanınıyor. Avusturya’nın bir önceki cumhurbaşkanı da yazar ve sanatçıydı.

Eyvah Eyvah Birinci Oldu

Buna bir yana koyalım ve devam edelim. Box Office Türkiye istatistiklerine göre 2011’de 42 haftalık dönemde geçen yıla göre daha az sinemaya gidilmiş. İzleyici sayısı 1 milyon 160 bin azalmış. Ata Demirer ve Demet Akbağ’ın oynadığı Eyvah Eyvah filmi 36.678.019 TL hasılat elde etmiş ve 3.947.988 kişi de bu filmi izlemiş.

İlk onda sıralama şöyle devam ediyor; Aşk Tesadüfleri Sever, Kurtlar Vadisi: Filistin, Karayip Korsanları; Gizemli Denizlerde, Şirinler, Hür Adam Bediüzzaman Said Nursi (7.304.622 TL hasılat, 952.405 izleyici), Ya Sonra, Harry Potter ve Ölüm Yadigarları 2, Kolpaçino: Bomba ve onuncu olarak da Arabalar 2.

53 yerli film, 185 sinemada gösterilmiş, ilk ona üç yabancı film girebilmiş. Mehmet Tanrısever’i tanımıyorum. Ama kutlarım.  Esas mesleği sinemacı olsun veya olmasın rizikoya girerek bir başarıya imza atmış, sevinmek gerek. Filmi izleyemedim. Üç saat falan dediler. Dilerim ecnebi ülkelerde de vizyona girsin, ülkemize döviz girdisi kazandırsın. Ne güzel olur?

Yoklar Sıralamasındaki Yoklar

Muhafazakarlar iş dünyasında, siyasette, bürokraside ve diplomalı eğitimde gerçekten ciddi mesafe aldı, çoğu yerde başarılı oldular. Ancak sanat, kültür, edebiyat, yayıncılık gibi konularda ve medeniyet iddiasında aynı şeyi söyleyemeyiz. Hatta geçer not bile alamadığı öne sürülerek tartışmaya açılabilinir. Bu sektörlerde kolaycılık seçildi birkaç gönüllü ve fahri kişiyle kuruluşlar dışında.

Muhafazakar belediyeler iyi ki Antalya Altın Portakal Yarışması gibi etkinlik programlamıyorlar. Bizim Hababam Sınıfı’mız, Neşeli Günler’imiz, Züğürt Aga’mız, Susuz Yaz’ımız, Sevmek Zamanı’mız, Gelin’imiz, Düğün’ümüz, Diyet’imiz, Gurbet Kuşları’mız,  Adı Vasfiye’miz, Anayurt Oteli’miz, Eşkıya’mız, Babam ve Oğlum’umuz yok.

Dahası Ömer Lütfi Akad’ımız, Metin Erksan’ımız, Halit Refiğ’imiz, Ömer Kavur’umuz, Zeki Ökten’imiz, Nuri Bilge’miz, Reha Erdem’imiz, Semih Kaptanoğlu’muz ve Devriş Zaim’imiz de yok.

Müzik’te iddiamız ise düşünülemiyor bile. Mesut Uçakan ve Mehmet Tanrısever yaşasın işte. İki veya biraz daha fazla Deli Dumrul’umuz var ya yeter de artar bile.

İstanbul’u Fethedecek Yaşta Olanlar İçin

Medyadan takip ediyorum Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Yılmaz Erdoğan’ın “Çok Güzel Hareketler Bunlar” 332 bin seyirciye ulaşmış, twitterde 125 bin takipçisi var! Sanat adına alkışlanacak bir gelişme, siz yapmazsanız, yapamazsanız bir yapan bulunuyor demek. Seversiniz veyahut hoşlanmazsınız Yılmaz Erdoğan ses getiren sinema filmleri çekiyor, tiyatro oyunları sahneliyor, stand up’lar sergiliyor. 17 yıl sonra Beşiktaş Kültür Merkezi nerede olacak değerlendiriliyor.

Yılmaz Erdoğan başarının sırrını perde arkasındaki gizemli ortağı işadamı Necati Akpınar için bakın ne diyor ; “Necati tevazu kelimesini utandıracak kadar tevazu sahibidir. Gücümüzü onun sakinliğinden alıyoruz.” İşte bu kadar.

Bir grup müthiş para kazanmayı bilmiyor, oy’unu artırmasını beceremiyor ama gündemi etkilemeyi, toplumu değiştirmeyi ve insana yatırımı çok iyi biliyor. İşte bu da sanata, kültüre hakim olmayı doğuruyor. Kolaycılar ise bir müddet daha hamaset yapmayı sürdürecek, miras yedi konumlarını muhafaza edecekler gibi görünüyor. Eski çağı kapatıp, yeni bir dönemi başlatmak Fatih Sultan Mehmet’e ait. Bundan sonra anaların Şair Fatihler, Yavuzlar ve Kanuniler doğurmasını bekleyeceğiz ister istemez. Merhum Arif Nihat Asya’yı gel de anma?! Ne dersiniz?