“1946-1964 arası kuşağı aslında en verimli olabilecekleri döneme giriyorlar. Oturmuş bir düzenleri ve gençleri yönlendirmede çok işe yarayacak tecrübeleri var. Fakat onlar yaşlanırken iş ortamındaki meslektaşları da gençleşiyor. Çalışma şekilleri ve ortamı değişiyor. 50 yaş üzeri çalışanlar da genellikle bu değişimlere ayak uyduramıyorlar.”
Tam benim neslimi anlatan böyle bir başlık ve alt başlıkla çıkan yazıya bigâne kalamadım. Hürriyet Gazetesinin İK (İnsan Kaynakları) ekinde çıkan yazı 26 yaşında genç bir yazara, Zeynep Mengi’ye ait. O yaştan bakarak 50’li yaşlarda olan benim akranlarımı değerlendirmeleri bana ilginç geldi. Yazının içinde çok doğru tespitler var.
İş hayatında hızlı bir değişimin yaşandığı, teknolojik aletlerin zamanın hızını çok artırdığı, bilgiye erişimin ve iletişimin çok önem kazandığı bir çağ bu. 50 yaş üstü iseniz bir yandan mesleki doygunluğa eriştiğiniz, tecrübenizle birçok meseleye çözüm üretebildiğiniz bir yaştasınız. Diğer taraftan bilgisayar, internet, sosyal medya gibi bilgiye erişim ve bilgi paylaşımı konusunda gençlerle yarışma veya en azından ortak dili konuşma seviyesinde olma mecburiyeti ile karşı karşıyasınız.
Bugün ne fen bilimleri alanında ve ne de sosyal bilimler dallarında etkin bir bilgisayar kullanma beceriniz yoksa başarılı olmak imkânsız. Tecrübeniz olayları kavramak ve çözüm üretmek konularında size bir yere kadar yardımcı olabilir. Tanıdığınız geniş çevreniz size çözüm üretme sürecinde veya müşteri bulmada yardımcı olmaktadır.
Fakat bizim nesilden sonra gelen “X kuşağı” ile onlardan sonra gelen (1980’lerden sonra doğan) “Y kuşağı” bilgisayar, internet, sosyal medya ağlarını kullanma konusunda çok ileri. Onlar “dünkü çocuklar” ama bilgisayar ve bilgisayarlı cihazları kullanmakta ve yüz yüze iletişimde olmasa bile sanal dünyada bizim nesilden başarılı. Türkiye’deki Facebook kullanıcılarının sadece yüzde yedisi 50 yaş üstü çağda.
Yöneticilik alanında tecrübenin yeri hâlâ vazgeçilmez. Çünkü bilgiye erişmek tek başına yeterli değil. Erişilen bilgileri yorumlamak, doğru karar vermek önemli. Bu konuda 50 yaş üstü olmanın avantajları çok.
Ayrıca neticede çalışanlar, müşteriler ve mesai arkadaşlarınızla etkili ve verimli bir işbirliği gerçekleştirmek zorundasınız. Bunlar mekanik ve elektronik araçlar gibi değil, insani özellikleri itibariyle çok değişkenli unsurlardır.
Bir motorun çalıştırma veya durdurma düğmesine yüz defa da bassanız, bin defa da bassanız aynı neticeyi alırsınız. Bilgisayarın tuşları da aynıdır, “kaydet” tuşuyla kaydeder, “delete” tuşuyla silersiniz.
Ancak insanların tepkileri çok değişkendir. Aynı kelimelerden oluşmuş cümleyle Ali’den, Ayşe’den, Hakan’dan bir işi yapmasını istersiniz, hepsinden farklı tepkiler alırsınız. Hatta aynı kişiye aynı cümleyi sabah söylediğinizde farklı, öğleden sonra söylediğinizde farklı tepki alırsınız. Deprem yardımı gönderdiğiniz eşit şartlardaki iki depremzededen biri “Allah devlete millete zeval vermesin” derken, diğeri “devlet yardım etmiyor, kimse bizi anlamıyor, perişanız” diye yakınabilir. İşte burada ilm-i siyaset lazım olur ki bunu en iyi tecrübeliler becerir.
Buna karşılık sadece yöneticilik alanında değil, ara kademelerde de başarılı olmak için 50 yaş üstü insanların teknoloji ile mutlaka “ünsiyet peyda etmesi” lazım. Yeni kuşağın anlamadığı bu kavramı kullanmamın sebebi, hem eski kelimelerle sembolleştirdiğim geçmiş tecrübe ve kültürü aktarma görevi ve hem de yeni nesille iletişim kanallarını açık tutma konusunda mecburiyetimizi ortaya koymak. Yeri geldiğinde içinde maziyi saklayan kavramları, yeni ambalajlarıyla sunmak becerisini göstermemiz gerekmekte. Bunun için “Y okuryazarlığına” yani bu kuşağın dilini ve özelliklerini bilmeye ihtiyacımız var. Özelliklerini derken de, bizim gibi çok çocuklu büyük ailelerde değil, az çocuklu çekirdek ailelerde yetişen bu kuşağın iş hayatındaki davranışlarını kastediyorum.
Kendi iş hayatımdan bir gözlemimi aktarayım. Türkiye’nin en büyük şirketi Tüpraş‘ta çalışmakta iken şirket özelleştirildi ve Koç Grubu Ocak 2006’da yönetimi devraldı. Koç grubunda emeklilik yaşı olağanüstü haller hariç 60. Özelleştirme sonrası mevcut müdür kadrosunda olanların neredeyse tamamına yakını 50 yaş üstü idi. (Fakat bunların çoğu iyi yetişmiş, teknoloji ile barışık, genç kuşakla işbirliği yapacak özellikleri taşıyan kimselerdi. Çok azı ise eski tecrübeleri ile vaziyeti idare etmeye çalışan kişilerdi.) Sahada çalışan işçi kadrosunun da yaş ortalaması yüksekti.
Koç Grubunun Tüpraş üst yönetimine getirdiği Genel Müdür Yavuz Erkut, “bizim için yaşı 50’nin üstünde olmakla beraber kendini yenilemesini bilen, bilişim teknolojisini iyi kullananlar gençtir. Ancak bu özellikleri olmayan 30 veya 40′ lı yaşlardakiler ise yaşlıdır” demişti. Tüpraş bu anlayışla X ve Y kuşağından çok sayıda genç elemanlar alarak, 50 yaş üstü yetişmiş personelin yanına monte etti. Böylece teknik bilgi, uzmanlık, tecrübesi olanlarla, hırsı, heyecanı, iletişim ve bilgi teknolojileri gibi alanlarda bilgisi olanları sentezlemeye çalıştı. Böylece verimli ve yüksek tempolu bir kadro oluşturmayı hedefledi. Zannederim zorunlu ama çok zor süreç idi. Bu dönemde en etkin birim ise İnsan Kaynakları Müdürlüğü oldu.
İş hayatımda gerek Petkim/ Tüpraş dönemimde (mühendis ve yönetici olarak) ve gerekse serbest avukat olarak çalışmalarımda birçok vesileyle “iyi ki bilgisayar ve interneti etkin olarak kullanmaya erken başlamışım” dedim. Bu sayede çalışmalarımın daha verimli olması mümkün olabildi ve kendimde aktif iş hayatına devam etme cesaretini bulabildim.
“Emekliliği olmaz” zannettiğimiz Avukatlık mesleğinde dahi, çok tecrübeli olan bazı ağabeylerimizin sırf bu konulardaki eksikliklerini gideremedikleri için meslekten koptuklarını görmekteyiz.
Çünkü bugün avukat bürolarında onlarca cilt, kalın kara kaplı kitaplarla dolu kitaplıkların yerini, bir kütüphane çapındaki mevzuatı, yüksek yargı kararlarını bilgisayar ortamında kolayca arayıp bulmaya, okumaya ve yazdırmaya imkân veren yazılımlar alıyor. Ulusal yargı ağı projesi (UYAP) gün geçtikçe gelişmekte. Dava süreçleri bilgisayardan izlenebilmekte. Birçok işlemler (dava açma ve icra takibi dâhil) UYAP’ta ofisten çıkmadan yapılabilir hale geldi.
Görülen o ki, yakın gelecekte sadece bu imkânları kullanabilenler mesleklerini devam ettirebilecek veya yanında bu işleri yapabilecek genç elemanlar istihdam edecekler.
Mesleki anlamda kendilerini yenileyemeyenlerle, bilişim teknolojilerini, interneti, sosyal medyayı kullanamayanlar için iş hayatı artık daha da zor.