1990 sonrası dünya, yeni bir insan ve iktidar tipine şahitlik etmektedir. İdeolojiler itibarını yitirince, liberal-kapitalist sistemle-dinin izdivacından oluşan yeni bir bakış açısı teşekkül etmeye başlamıştır. Bu algıya uygun olarak üretilen insan ve iktidar tipi, dindar görünür fakat dindar değildir. Dindar görünmenin yararlı olduğuna inandığı için öyle görünür. Seçkinci ve tekelci olduğu için milletten yana değildir. Çünkü sermayenin belli ellerde toplanmasını ve malın seçkinlerin arasında dolaşmasını benimser. Özgürlükçü değil, tek-tipçi ve otoriterdir. Aşırı biçimde şekilci ve genellemecidir. Felsefî inceliği ve estetik zevki yoktur.
Ne Söylersen Gider, Ne Üretirsen Müşterisi Bulunur: Kapitalist kültürel zihniyetin çoğullaşmış mantığıyla olaylara bakan bu kesim, her şeyi ‘tipler’ ve tüketim kültürünün gereği olan ‘verimlilik’ açısından değerlendirir. Laikliği, çarpık ve felsefî temelden yoksun bir karşılaştırma üzerinden anlatan bir yandaş ‘Burası Türkiye’dir, dönem bizim dönemdir, ne söylersek gider ne üretirsek müşterisi bulunur.’ mantığıyla ‘Atatürk tipi’ ve ‘Tayyip tipi’ laiklikten bahsetmektedir. Meseleyi böyle bir kıyasla açıklama yönteminin tercih edilmesinin birçok sebebi var. Bunların her birisi ayrı bir yazı konusudur. Şimdilik bunu geçiyorum. Üzerinde durmak istediğim temel önerme şudur: ‘Eğer Atatürk tipi laiklikten rahatsız iseniz, buyurun size Tayyip tipi laiklik.’
XIX. Yüzyılın olgucu temalarıyla inşa edilen laiklik günümüzde eleştirilmekte ve yeni görüşler ileri sürülmektedir. Bu konuda önemli bir kaynak oluşmuş durumdadır. Böyle bir kıyas ve tipleme üzerinden laiklik anlatımı bu kaynaklarda bulunmaz. Mademki yapılan kıyasın ve tiplemenin felsefî bir değeri yoktur, o zaman bir öneri de biz yapalım: Tayyip tipi laiklik, çok sert ve haşin bir laiklik olur. Bu nedenle ben, Bülent tipi bir laiklik öneriyorum. Yeri gelince ağlasın, yeri gelince gülsün. Bazen şarkı söylesin, bazen ‘taşı gediğine koyarak’ keyiflensin. Eğer bu fazla ‘komik ve hüzünlü’ oldu ise Mehdi tipi laiklik olsun. Hem eker hem biçer hem de Kürtçe türkü söyler. Buğdaylar kelle verir, danalar zıplar, Kandil neşelenir.
Eğer insan tipleri üzerinden laiklik anlatımı sıkıcı geldi ise kapitalist mantığın ürettiği tüketim kültürüne tutulmuş İslâm görüntülü kapitalistlere ‘araba tipi bir laiklik’ önerisinde bulunalım. BMC tipi bir laiklik tam bize göre olur. Yokuşların ustası, düz yolların hastası bir laiklik hem bizi hem de bütün Arap dünyasını kurtarır. Eğer bu olmadıysa ‘inişte öten, yokuşa tırmanırken fısıldayan’ bir Volvo tipi olsun. Gürültümüzü ve sesimizi bu tiplemeyle bütün dünyaya duyururuz. Bir gece yarısı Sur’a üfürüp, bütün milleti ‘soğuk suların başında birlikte yürümeye’ davet ederiz. Görüldüğü üzere birçok seçenek var. Fakat uluslararası güç mücadelesi ve siyasî iktidarın aracı rolü açısından stratejik tiplemeye en uygun laiklik önerimiz şudur: ‘ABD vurup öldürünce maşallah, Beşşar öldürünce kahrolsun!’ diyen biraz Müslüman, biraz liberal, biraz Hıristiyan, biraz muhafazakâr, biraz sosyalist, biraz milliyetçi karışımından oluşan bir laiklik tipi iyi gider. Bizi bölgenin, hatta dünyanın büyük bir gücü yapar!
Laiklik, Entellektüel ve Siyasî Modernliğe Girişin Adıdır: Laiklik farklı anlayış ve yorumlara, bilgi sistemlerine ve geleneklere bağlı olan insanların bir arada yaşamasını sağlayan siyasî bir yöntem; birbirine karşı hoşgörülü olmayı içeren ahlakî bir ilkedir. Entelektüel modernliğe girişin adıdır. Laik devlet, dini, siyasî meşruiyet ve kamusal kuralların kaynağı olarak görmez. Bununla birlikte bireyin inanç, tutum ve davranışlarına kaynaklık eden dinlere karşı bir tutum da geliştirmez. Laiklik düşünce ve inanç özgürlüğünü, birey olmayı, başkalarının inanma ve inandığını yaşama hakkını güvence altına alan esastır. Bu esas üzerine kurulan siyasî kültür, devlet-toplum birlikteliğini sağlar; birlikte yaşama kültürünü üretir.
Laiklik, bilimsel bilgiyi devlet politikasının temeline yerleştirir. Dini, bilginin konusu yapar. Dinî öğretimin yerini mektep olarak görür. Laiklik, dini ve dinî bilgiyi dışlayan bir sistem değildir. Tam aksine ferdî ve içtimaî alanda, dinin ve bir din mensubunun nasıl bir yere ve işleve sahip olduğunu bilerek gerekli ortamın sağlanmasını ve korunmasını amaçlar. Dolayısıyla laik devlet, bireye ve topluma belirli bir inanç ve kültür dayatamaz. Fakat ferdin inanç hakkı ve özgürlüğünü kullanması için bireyin ve toplumun inançlarını yaşamasına imkân sağlar. Bu nedenle devletin herhangi bir kurumu mezhep ve meşrep adına faaliyette bulunamaz.
Laiklik Ruhanî Otoriteye ve Kâhinliğe Karşı Direnişi İfade Eder: Din ve dine inanmak, onun manevî ve ahlakî dünyasında eğitilmek yerine, inandırılmanın ve denetlenmenin siyasî ve iktisadî aracı olarak kullanılmaz. Dinle iktidar arasında aslî bir bağ olduğunu ileri sürerek doğrudan Tanrı’yı temsil etme şeklinde adlandırılan dinî ideoloji / ruhbanlık / klerikalizm meşru görülemez. Kaldı ki bu, İslâm’ın temel amacına da aykırıdır. İslâm’a göre insanın varlık içindeki yeri Allah’ı temsil etme değil, hayatın diyalektiği içinde ahlakî temellere dayanan bir hayat biçimini gerçekleştirmektir. Dolayısıyla laik devlet, politik mantığa uyarlanmış ve kullanıma sunulmuş din anlayışına taraf olamaz ve destekleyemez. Çünkü politik menfaatlerin yaygın ve üretken yapısı içinde politik varoluşu gerçekleştirmek için kullanılan din, sahte kutsallıklar üretir. Hurafeden ve kehanetten beslenir. Nihaî anlamda ‘ruhanî otoriter sistemi’, milletin başına bela eder.
Politik ikbale bulaştırılan din, politikanın değişken ve faydacı dili içinde nefretin objesi haline gelir. Dolayısıyla ister din adına isterse din karşıtlığı adına olsun laik devlet dini, dinî değer ve simgeleri aşağılamayı meşru göremez. Laik devlette din, özel bir sınıfa hasredilemez. Herhangi bir dinî-siyasî hareket, dini temsil etme iddiası içine giremez. Dini doğrudan ve dolaylı olarak güç perspektifi oluşturmak için kullanamaz. Bu yöntemle devletin kurumlarında, diğer bireylerden ayrıcalıklı bir konumda etkili ve belirleyici olmasına izin verilemez. Laik devlet, farklı dinî inanç mensuplarının ihtiyaçlarına cevap verir. Fakat dini farklılıkları politik bir değer olarak sunamaz ve özgürlüğü dinî farklılıkların mantığıyla açıklayamaz. Böyle bir anlayış ne politik bir değerdir ne de özgürlüğün göstergesidir. Özgürlük, ortak insanî değerlerin gereğidir. Hiçbir dinî-siyasî harekete imtiyaz sağlanamaz. Çünkü böyle bir imtiyaz, toplumu böler. Farklı din anlayışına sahip kişiler, dinî inançlarını özgürce yaşayabilirler. Fakat kamu alanını kendi etkinlikleri altına alma ve belirleme çabası içine giremezler. Bireyin ve toplumun çağın gereklerine uygun eğitilmesi ve yetiştirilmesi devletin aslî görevleri arasındadır. Bu durumda, toplumun sağlıklı dinî bilgiye sahip olması ve dinî hayatını sağlıklı sürdürebilmesi için vatandaşlar, din öğretimi hakkına sahiptirler. Laik devlet, bunu yerine getirmek durumundadır.