Bütün Çağların Sanatçısı

99

Üstad Sezai Karakoç’u İstanbul’da ta 1960’lı yıllarda Vefa Lisesi’nde okurkenden bu yana takip ederim, okurum ,etkilenirim. Profesyonel gazeteciliğe başladığım (1967) Sabah’taki Sütun yazılarının tiryakisiydim. Yayınladığı Diriliş Dergisi’nin abonesiydim. O yıllarda yayınladığı “İslamın Dirilişi” ve “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” adeta benim gibi onca genç okuru düşündürmüştü. İlk yakın tanışmamız, hakkında açılan davalar dolayısıyla oldu. İşadamı Sabri Özpala ile birlikte Ankara’ya gittik. Ulus’taki Maliye Bakanlığı’nda çalışıyordu. Ötüken Yayınevi’nin neşrettiği eser de toplatılmıştı. Bütün bunlar kendisini düşünce ve çalışmalarından ayıramamış, etkilememişti.
Vekaletini alarak mahkemedeki duruşmalarına hukukçu arkadaşlarımızın müdahalesini sağladık. Ben de Sezai Karakoç üstadı böylece şahsen de tanımış oldum. Daha sonra kendisi İstanbul’a, ben Ankara’ya taşınmamıza rağmen her İstanbul ziyaretimde Cağaloğlu’ndaki ofisine uğrayarak ziyarette bulunur, sohbet ederdim. Bu defa da öyle oldu. Biraz da serzenişte bulundum görüntü çektirmemesi, radyo ve televizyonlara, gazetelere röportaj vermemesi, hakkındaki çalışmalara katkıda bulunmaması nedeniyle.

Sanatçının Sağlığındaki Vefa Daha da Önemli

Gerçi ambargo da koymuyordu. Üstelik Yüce Diriliş Partisi Genel Başkanı Sezai Karakoç’u kitabı rafa kaldıran toplum ekranlarda da görmek istiyordu. Dedi ki “Hakkımdaki çalışmaları gördüm. Hele bir çalışma var ki üstelik bir akademisyen yazmış, işte o ben değilim. Diriliş’i anlamıyorlar, anlayamıyorlar. Şimdi TRT bir belgesel hazırlamış, bakalım nasıl olacak? Hakkımda doktora ve master çalışmaları da yapılıyor. Ben hiç karışmıyorum. Eserlerim ortada. Algılamalarını yansıtabilirler.”
Hemen TMSF’nin elinde bulunan Cine 5 Televizyonunun hazırladığı “Sezai Karakoç Gün Doğmadan Belgesel Film”ini hatırlattım. Galası vardı. Orhan Seyfi Güner yapımcılığı, Ensar Altay yönetmenliği, Hamid Can ve Yusuf Armağan da metin yazarlığını üslenmişlerdi. Sezai Karakoç’u ziyaret etmişler, çalışmalarını ve programlarını anlatmışlar. Sonrasında da Sezai Karakoç’un yaşadığı her mekanda çekim yapmışlar. Dönemini gündeme taşımışlar. Üstad duruş değiştirmemiş, renk vermemiş. Daha sonra nezaket göstermişler belgeselin 50 adet gala davetiyesini göndermişler. Kendisi galaya gitmiyor. Davetiyelerin hepsi dağıtılmış. Ben yine de Sezai Karakoç üstadın ısrarla katkısını talep ediyorum. Sonunda dayanamıyor ve diyor ki “Galiba bu resimleri, bu filmleri biz çekeceğiz.  Ama hemen değil. Zamanı gelince.”

Kırk Yıllık Sezai Karakoç Dostları Galada Buluştu

Ben galaya gittim. Cemal Reşit Rey tıklım tıklım dolu. Bütün sanat çevresi bir arada. Her görüşten, her kesimden yansımalar var. Zaten birkaç günden beri bütün medya galadan bahsediyor. Alaka zirvede. İlk defa böyle uzun bir çalışma yapılıyor. En gizemli, en merak edilen bir sanatçı olduğu burada da meydana çıkıyor. Efsane gibi adeta. Sağcı, solcu, marksist, islamcı, romantik, oportünist herkes korumacılığa karşı çıkan bu sanatçıyı yeni bilgi ve belgelerin yanında ilk defa diğer görsel malzemelerin de kullanıldığı bu programda daha yakından tanımak istiyor. Değer görüldüğü ve almadığı 2006 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne sergilediği tavır da bazı yorumlarda Sezai Karakoç’u Milli Şair Mehmet Akif Ersoy kimliğiyle örtüştüğü biçiminde değerlendirilmişti. Yalnız ve kenarda kalmayı tercih eden ve şöhretten kaçan bu sanatçı bakalım ekrana nasıl yansımıştı? Heyecan zirvede!

Devlet, Hükümet ve Aydınlar Konuşuyor

“İnanç özgürlüktür”diye başladı program. Sezai Karakoç’un fikir dünyası, düşün evi ziyaret edilecekti. Yapımcı ve Cine 5 Medya Grup Başkanı Orhan Seyfi Güner’e göre öğretici bir çalışma oldu ve “Karakoç’un deryasında yüzmeye gayret ettik. Bu iş miri malıdır. Hepimizin malıdır. Sezai Karakoç hepimizin mütefekkiridir.” dedi. Cesur Küçük yönetiminde 15 kişilik bir de yapım için Sezai Karakoç Okuma Grubu oluşturulmuş. Galaya gelmeyen Ertuğrul Günay’ın sanki yapması gereken açıklamayı, Tarım Bakanı Mehdi Eker yaptı. “Biz O’nun mahçup çocuklarıyız. Adanmış bir hayatı yaşadı. Yitik cennetin medeniyet tasavvurunu O’nunla tanıdık. Dünyamızı şekillendirdi.”

Galaya katılmasını bir müddet beklediğimiz “açılımın lokomotifi” İçişleri Bakanı Prof. Dr.Beşir Atalay, dostlarının bu galada biraraya gelmesinden etkilenmişti. Dedi ki “Karakoç hayatta iken bu çalışma büyük jest. Ancak buraya gelip, bizleri şöyle bir selamlasaydı, herkesi çok mutlu ederdi. Benim kuşağımda büyük emeği var. Bu belgesel yeni kuşaklara Karakoç’u tanıtacak. 1972’de Erzurum Üniversitesi’nde asistanlık imtihanına girmiştim. Rektör Kemal Bıyıkoğlu’ydu. Jüri’de Prof. Sebahattin Zaim ve Doçent Nevzat Yalçıntaş vardı. Bana en son okuduğum eseri sordular. Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü”dedim. Karakoç denince aklıma medeniyet ve insan gelir. Şiiri de bu medeniyetin bir parçasıdır. Açılımımızdaki kardeşlik proğramımızda Sezai Karakoç’un da payı vardır. Büyük bakışı öğretti. Suriye ile kapıların açılışını Karakoç ile kaldırdık. Kalemine bereket.”

Bir Sanatçının Siyasi Yanı Olunca

Genç yönetmen Ensar Altay Sezai Karakoç’un”Dağın ucuna çıkıp bağırmak istiyorum” çığlığına bir umut getirmek istediklerini söyledi. Bakalım öyle mi? Film gösterimi başlıyor. “Bismillah”geliyor beyaz perdeye istifiyle. Camiler geliyor, ardından dev binalar, siteler ve İstanbul bindiriliyor görüntüye. Otomobili içindeki bir sürücü radyosunun düğmesine basarak yol alıyor. Bir müzik gümbür gümbür salonda. Bakalım İstanbul’dan Şam’a, Bağdat’a, Beyrut’a, Amman’a  nasıl pasaportsuz gezeceğiz, göreceğiz, yaşayacağız? İyiki şair Şaban Abak bunu hatırlattı.

Belgeselde nokta atış yapılmış. Sezai Karakoç nerede, kamera orada. Ergani’de, Piran’da, Maden’de, Diyarbakır’da, Şanlıurfa’da, Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, Bursa ve Bolu’da belgelere girilmiş, bilgilere ulaşılmaya çalışılmış. Aydınlar Karakoç’u anlatıyor. Akademisyenler var içlerinde, sanatçılar var, bakanlar var ve de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül var. “Siyaset adamı olarak da  sanatçı Sezai Karakoç’u değerlendirelim”demez mi? 6. Sağanak’a değin 135 dakika yağmur geldi rahmetle birlikte. Fransızca Hızırla Kırk Saat iyi ki düşünülmüş Türkçe’nin yanında.

Diriliş Mektebinde Yeniden Okuma Fırsatıydı Belgesel

Sezai karakoç’un dönemine ait görüntüler daha az tutulabilinirdi. Bütünlüğü etkiledi. Üstadı tanıyanlara değil ama, hiç bilmeyenler çok şey öğrendi. Elinize, yüreğinize, zihninize, kaleminize, bilgisayarınıza, kameranıza, enstürümanlarınızın hepsine sağlık ve bereket olsun. “Evlenmenin kısmet olmadığı yalnız adam, bütün çağların çocuğu, sanatçısı, hakiki medeniyet şairi, insanı, sarsan değil düşündüren aydın, diriliş mektebinin hocası Sezai Karakoç”u yeniden okuma fırsatı verenlere teşekkürler. Keşke geçişlerde hep karanlığa girilmesiydi filmde. Karanfil değil gül muştu edilseydi. Suya yansımalarda ve ötekilerde tekrarlar az olsaydı bari. Virane konak da bundan nasibini almış. Bu görüntünün dirilişi anlatması tartışılır bir zumlama. Belgeler iyi, belge dışındaki görsel malzeme öyle değil. Metin müziğin gerisindeydi, görsellik de metinin. Acaba bu ayrı bir sinema dili mi? Sinematoğrafik unsurları mı farklı? Her şeye rağmen, bardağın dolu yanında Sezai Karakoç için bu en geniş kapsamlı bir çalışma. Hizmet verenler aksakal olarak daha sonra yeni kuşaklara aynı filmi bir kere daha yeniden çekmeliler. Yine keyifle izleriz. Dilerim örnek olur. Yeniliklerle tamamlanır.

TMSF ve Cine 5’ten Örnek Bir Girişimdi Medeniyet ve İnsan İçin

Sanatçı titiz bir insan. Aynı duyarlılığı ötekilerden de istiyor. Ama Sezai Karakoç ve Diriliş algılamaları homojen bir şey değil: yaş, kültür, sorumluluk başta her gruba göre değişebiliyor. Değişmeyen bir şey diriliş heyecanı, şevki ve çıtası ile eskimez medeniyetin inşası ve ihyasının endişe ve gayreti. Bir nesil bir sonrakine ev, arsa, apartman değil ama bunlardan da değerli olabilecek bir miras bıraktı.