Kimliksiz Şair

109

Kimdir adil? Kimdir erdemli? Kimdir hakikatle yaşayan ve de şair hangi vadide söyleşir kiminle?

Her yaşantının mutlak bir farklılaşmaya; bu farklılaşma içerisinde değişime, bu değişimin neticesinde de hakikat bünyesinde yol alması icap eder. Bu yol kat ediş bir kimliğimizi ortaya koymamızı gerektirir. Allah (cc) Şuara suresi 224 ila 227. Ayet-i Kerimeler arası şöyle buyurmaktadır: ” Şairler ise; gerçekten onlara da azgın-sapıklar uyar./ Görmedin mi onlar her bir vadide vehmedip durmaktadırlar./ Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylemektedirler./ Ancak iman edenler, Salih amelde bulunanlar ve Allah’ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar ( ve ya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.”

Hangi sözden başlamalı, nereye taşımalı cümleleri, kiminle hasbihal etmeli, bu inciler yakışır mı her ağza, desem öldürürler demesem öldüm…  Ya Hayy Ya Hakk Ya Hâkim-i Mutlak!

“Hiç” ten başlamalı ki örtmeli nefsimizi… Acz’den dem vurmalı bilmeli küçüklüğümüzü/ ufaklığımızı, fakr’den sürmeli bu hissiyat ta eşref-i mahlûka, şefkatten nasiplenmeli herkes tatbiki için sünnet-i seniyyenin ve de tefekkür etmeli bir dünya vehmiyyetinden sıyrılmak için.

Sembol bir kavram ya da bir terim olan şair lafzı elbette farklı değerli isimlerle değiştirilebilir -ayet-i kerimenin sırrına sadık kalarak-  ve de aynı aktif Müslüman portresi her şekilde çizilebilir. Şair kullanımının olması calibi dikkattir.

Edebi seviyesi yüksek olan Arap toplumu yani söz üstadı olan o insanlar karşılarında öyle bir söz işittiler ki inadı kenara itemeyenler iman ettiler Allah’ın izni ile.

Şair bir döngünün içerisinde gerçeği söyleyebilme salahiyetine sahip ve şair karmaşanın ortasında siz ne kadar çoğunluk olarak batılı yapsanız da biz azınlık olarak kalmaya devam edecek ve de hakkı söylemekten asla vazgeçmeyecek şuura sahiptir. Şair tüketilmeye boyun eğmeden üstat N.fazıl’ın dediği gibi ak sütün içerisindeki ak kılı görebilme basiretine sahip ve şair geçmişten aldığı dersi/ feyzi geleceğe aktarabilecek halet-i ruhiye’ye sahiptir.  Şair kendisine azgınların ve sapıkların değil; kendisinin nefsini ve hevasını tanrılaştırmadan Kelime-i Tevhidin kalbe söylettirilmesi ve ruha işlettirilmesi vazifesini sahiplenen ve tereddüt etmeksizin bu yolda ilerleyen müstesna şahsiyettir.

Şair kaldı mı bilinmez ama şiirler yazılıyor! Bir gün tükeneceğini bilerek kelimelerin yazılıyor olması o gün de bu yazılanların yaşanacak olması umudunu taşıdığı içindir. O gün benim evladımın günü ya da en yakın dostumun evladının günüdür. Fark eden bir şey olmaz… 

Dünya hayat terkibi doğru olanıdır. Ukba hayat ise zıddıdır. Dünya hayat aşağılık hayat ukba hayat yüksek olan ulvi olan hayat. İşte tam burada vehmedenler dünya vadisindeki dolaşırlarken geleceğimiz olan evlatlarımıza ilişirlerse bunun yegâne sorumlusu gerçeği görüp de söylemeyen ve hep susan anne-babalar olacaktır. Müslüman güncelik hayatında anlamsız uğraşlarla uğraşamaz. Uğraş haline geldiğinde anlamsız şeyler koca devlet dahi yıkıla gele…

Anlamsızlık kişi için temel fiil haline geldiğinde yapmayacağı şeyi söylemek ardından kaçınılmaz hale gelmektedir. Şiirin durumu hakikati dile getirmektir. Hissiyatımız, nefsimiz, hevamız bizi ele geçirmiş ise ortada ne şiir olur ne de şair. O sadece kuru bir heves uğruna koca yıllarını heba eden serkeştir.  

Şair kimliği belki cüzdanlarda taşınmaz; fakat her insan bu duyarlılığı yaşamalıdır. Bu duyarlılık ahlaklı, erdemli ve de her daim Hakkın yanında olabilme hassasiyetidir. Vesselam…