Rahmet Ayı Ramazana Hazırlık

79

Allah katında çok büyük bir değeri olan Ramazan ayı ve orucu aynı zamanda İslâm’ın beş temel esaslarından birisidir.(1) Bu hususta Yüce Mevlâmız şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Böylece umulur ki (haram ve günahlardan) korunursunuz.” (2)

Allah Resulü (s.a.v.) de Ramazan ayının üstünlüğü ile ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Ramazan ayı gelince cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (3) “Allah Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de gece ibadetini (teravih namazını) sünnet kıldım. Kim, faziletine inanarak ve alacağı mükâfâtı Allah’tan umarak orucunu tutup, gece ibadetini yaparsa, anasından doğduğu gün gibi günahlarından kurtulur.” (4)

Ramazan öyle mübarek bir aydır ki Allah’ın en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim işte bu ayda Resulullah’a indirilmeye başlamıştır. O, öyle bir Kitaptır ki kendisine uyanları en sağlam ve en doğru yola götürür. (5) Bu Kur’ân insanları hidâyet ve hakka ulaştırır, helal ile haramı ve dinî hükümlerde hakkı batıldan ayırır. (6)

Ramazan ayında Peygamberimize vahiy meleği olan Cebrâîl (a.s.) gelince O, insanların en cömerdi olurdu. Bu ayda Kur’ân-ı Kerîm’i karşılıklı olarak mukabele ederlerdi. (7) Bu sünnet geleneği özellikle Ramazan ayında memleketimizde ve bütün İslâm aleminde halen devam ettirilmektedir. Çünkü Kur’ân ahiret gününde ya lehimizde ve ya aleyhimizde Allah katında şahitlik yapacaktır. (8)

Ahiret gününde müminler yapmış oldukları her amelin sevap veya günahlarını karşılarında göreceklerdir. Özel olarak Kuran ve Orucun şefaat etmesiyle ilgili Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

“Kur’an ve oruç kıyamet gününde kula şefaat ederler. Oruç, Rabbim! Onu yemeden ve şehevî arzulardan alıkoydum. Onun için bana şefaat hakkı tanı, der. Kur’an da: Onu gece uykusuz bıraktım, (geceleri senin rızan için) uykusu nu terk ederek beni okudu. Bu sebeple ona şefaat etmeme izin ver, der. Peygamberimiz (a.s.): “Bu ikisi şefaat ederler.” buyurdular. (9)  

Ramazan orucu, Müslüman, akıllı, erginlik çağına gelmiş, oruç tutmaya gücü yeten ve mukim olan her mümin üzerine farzdır.

Ramazan ayına girerken önce geçmiş günahlarımızın hepsine birden tevbe ve istiğfar etmeliyiz. Orucumuzu günah ve haramlardan kaçınmak suretiyle, helal ve temiz gıdaları yiyerek tutmalıyız. Çünkü dua ve ibadetlerimizin makbûl olmasının yegâne ve birinci şartı helal lokmadır.

Ömrümüzün birçok bölümünü kendisin den gaflet ettiğimiz ve ilgilenmediğimiz Kur’ân’ı bu ayda daha çok okuyarak anlamaya çalışmakla bu eksiğimizi telafi edelim.  

Bu feyizli ve bereketli ayda maddî ve manevî yönden hayırlı işlerin hepsinde yarış yapmalıyız. Bir taraftan gündüzleri tuttuğumuz oruç, akşamları cemaatle beraber kıldığımız Teravih namazları, okunan mukabeleleri takip etmek, sahura kalkmak sonra da bilhassa sabah namazlarını camilerde cemaatle be raber kılmak….

İşte bu güzel amellerimiz sebebiyle Allah’a yaklaşmış ve O’nun sevgisini kazanmış oluruz.

Diğer taraftan bu ayda cömertliğimizi artırıp bilhassa fakir ve fukara başta olmak üzere diğer din kardeşlerimize iftar sofralarımızı açalım. Hayırlı amellerin en çok sevaplı ve makbul olduğu bu ayda farz olan zekâtlarımızı ve vâcip olan fitrelerimizi ihtiyaç sahiplerine verelim. Bu sayede sosyal yardımlaşma ve dayanışma gerçekleşmiş olur.

 Ramazanın her bir zaman dilimini tam bir gönül uyanıklığı ile hayırlı işlerde yarış yaparak, dinî bilgilerimizi artırarak ve tazelemek suretiyle geçirmeliyiz. Her ibadetin kendine ait bir ta- kım manevî zevki ve hazzı bulunmaktadır.

 Bilhassa orucun ise dinî, ahlâkî, rûhî, sosyal, ekonomik, tıbbî ve eğitim yönünden pek çok hikmet ve faydaları vardır: Oruç, nefsi terbiye ettiği gibi ahlâken olgunlaş- tırır. Bedenlerin zekâtı olup, vücut için en güzel bir sıhhat kaynağıdır. İnsana sabır gibi çok yüksek bir alışkanlığı kazandırıp, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir.

Oruç, insanı Allah’a en çok yaklaştıran ibadetlerin başında gelir. Şöyle ki: Hak Teâlâ Musâ (a.s.)’ı Tûr-u Sînâ’ya davet edip ona önce otuz (30) gün sonra da on (10) gün daha ilave olmak üzere kırk (40) gün oruç tutmasını emrediyor ve bundan sonra kendisi ile konuşma şerefine nâil ediyor. (10)

Bunu mü- teakiben dört büyük Kitaptan ilki olan Tevrat-ı Şerîf’i levhalar halinde kendisine veriyor.

İşte bu da gösteriyor ki iman sahipleri Allah’a en çok O’nun farz kıldığı oruç gibi hayırlı işleri yapa raktan yaklaşırlar. Bu yakınlıkların neticesinde her kulun seviye ve kabiliyetine göre bir çok lütuf, ihsan ve tecellîlere nâil olurlar.(11)

Cenab-ı Hak bizleri bu ayın feyiz ve bere ketinden azami derecede istifade eden kullarından eyleyip, Bayrama günahlarımızdan temizlenerek çıkmamızı nasip eylesin

Kaynaklar:(1)-Buharî, İman, 2; Müslim, İman, 5; (2)-Bakara, 2/183; (3)-Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyam, 1, Ebû Hüreyre’den; (4)-Nesâî, Beyrut, 1995, Sıyam, 40, hadis, 2210, Abdurrahman b. Avf’dan; (5)-İsrâ, 17/9; (6)-Bakara, 2/185; (7)-Buharî, Bed’ül-Vahy, 5; Müslim, Fedâil, 12, İbni Abbas’dan; (8)-Müslim, Taharet, 1; Dârimî, Tahâret, 2, Ebû Mâlik el-Eş’ârî’den; (9)-A. b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 174, 306, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 554, Abdullah b. Amr’den; (10)-A’râf, 7/142-143. ayetleri ve tefsirleri. Bak: Zemahşerî, Tefsîru’l-Keşşâf, Beyrut, 1995, c. 2, s. 145-151; M. Ali es-Sâbûnî, Safvetü’-Tefâsir, Beyrut, 2004, c. 1, s. 395-396; Ayrıca bak: Nisâ, 4/164.  (11)-Buharî, Rikak, 38, Ebû Hüreyre’den.