Çocuk Suçluluğu IV

106

Çocuk suçluluğu adı altındaki yazımın bu son aşamasını kendi araştırmalarım, gözlemlerim, edindiğim bilgilerime dayanarak tamamlamak istedim. Birçok şeyden yoksun çocukların en büyük örneği olan çocuk esirgeme kurumlarına baktığımız da; fakir, gayrimeşru, annesi – babası ölmüş, aileleri boşanmış, terk edilmiş çocukların buralarda kaldığını görmekteyiz.  

Bu kurumlarda kalan çocukların ruhsal durumlarının  mutsuz olduklarını,  polisin çocuk koruma yasasına göre hırsızlık yapan, suç işleyen sokak çocuklarının, dilenciliğe gönderilen çocukların, evden kaçan kızların da böyle kurumlara getirildiğini görmekteyiz.

Çocukların bazılarının getirildikten kısa bir süre sonra kaçtıklarını, evlatlık olarak verilebildiklerini,  dikkatlerinin dağınık, derslerde çoğunlukta başarısız olduklarını, içlerinden evlenip yuva kuranların çok azınlıkta olduğunu, boşanmış aile çocuklarının mahkeme velayetine göre ebeveynleriyle görüşebildiklerini ama bununda sakıncalı yanları olduğunu, her zaman gerçek aile ortamı özlemi duyduklarını tespit etmiş bulunmaktayım.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki: suçlu çocuk yoktur, suça itilmiş çocuk vardır. Bazı nedenler onları suça iter. Ve bütün suçların temelinde sevgisizlik, ilgisizlik, sevgi ve denetim yetersizliği, şefkatte yoksunluk yatmaktadır.

Bu, genelde ölüm ya da boşanma gibi sebeplerle bölünmüş aile çocukları, ilimize göç nedeniyle gelmiş kalabalık aile çocukları, üvey anne, üvey baba ortamı çocuklarında daha sık görülmektedir. Hep temelde sevgisizlik ve ekonomi yatmaktadır.

Suç türlerinde en yaygını kapkaççılık, uyuşturucu var ama gizlidir. İspat yoktur. 5 yıl ve yukarısı adam öldürme, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suç işleyenler koruma amaçlı tutuklanmaktadırlar.

 Çocuk koğuşu denilen bölümde ıslah edilmektedirler. Çıkınca gene suç işlemeye devam etmektedirler. Çünkü “kaybedecek bir şeyim yok” gözüyle bakmaktadırlar. Pişman oluyorlar mı diye sorsanız çocuklar  her şeyden habersizdir. Pişmanlık duyamaz çünkü hiçbir şey bilmemektedirler.

 Hiçbir şeyin farkında değildirler. Nasıl bir çocuk evde dikkat çekmek için bir şeyi kırarak bile mutlu olur, bunun gibi bir çok suçu oyun gibi algılamaktadırlar. Bu algılamada şiddet özendirici tv programları, ekonomik koşullar, her şey sebep teşkil eder.

Çocuk grup içinde de kendisini ispatlama zihniyetiyle yapmaktadır her şeyi.  Aileye gelince, yoksulluk gibi nedenlerle çocuğuna suçu öğreten, çocuğu o yolda yetiştiren, nasıl çalınır gibi öğreten aileler de maalesef toplumumuzda bulunmaktadır.

Onlar için çocuk para getirsin de nasıl getirirse getirsin. Çocuğun ruhunu sattığını düşünmezler.  Günümüzde  örneğin; fuhuş inanılmaz yaygın. Hele ki üniversiteler de.. Öyle aileler var ki: anne kızına diyor ki “nasıl olsa biriyle evleneceksin, biride kenar da bulunsun, ihtiyaçlarına lazım olur, gözünü aç, akıllı ol, kullanmasını bil” diye öğüt veriyor. Veya her ailenin bütçesi bellidir.

Çocuk bir gün eve çok lüks yeni mantoyla geliyor, anne bu nereden çıktı, nasıl aldın diye sormuyor bile. İşte bu çocuklara, gençlere, ahlak, terbiye, değer, mahremiyet aşılanmıyor, verilmiyor. Böyle yetişen bir gencin zihniyeti de “ben şunu istiyorum, bunu elde edeyim de ne olursa olsun, uğruna ne giderse gitsin” şeklinde oluyor.

Her şeyin başında aile var. Çocuk dünyaya gelirken seçme hakkı yok. Otomatikman sorumluluk ailede. Bizim toplumuzun en büyük eksiği; kaç tane aileye çocuğunuzu bir psikiyatristle görüştürün deseniz “benim çocuğum deli değil ki” der.

Çocuğun kandırılmak, korkutulmak suretiyle ailelere düşen görevler belirlenmeli. Her çocuğun özentisi, beğenilme duygusu, sevilme içgüdüsü var. Arkadaş, çevre çok önemlidir.

Çocuk ilkokula başlayana kadar gözünde en büyük insan anne, babadır. İlkokula başladığı andan itibaren o en büyük insan öğretmen olur, lise çağına gelince ise artık anne-babada boştur, öğretmende, sadece çevresidir önemli olan.

Çevresi ne derse onu yapar, kendisini ispatlamaya çalışır. Grupta lider olmaya çalışır, onun gölgesinde kişilik gelişmeye başlar. Aileler bu konularda bilinçlendirilmeli, eğitilmelidir. Ailelerin yaptığı en büyük yanlış ya aşırı paraya boğmak, ya hepten yoksun bırakmaktır. İlişkilerimizde de olduğu gibi denge kuramamaktır.. Genelde aileler şunu söylüyor: “bilgisayar istedi aldık, telefon istedi aldık, bir istediğini iki etmedik, şimdi niye böyle, derdi ne”. Oysa ki; her istediğini aldınız ama peki en son kırılan bir oyuncağını ne zaman tamir ettiniz, ne zaman birlikte sinemaya gittiniz. Oturup dertleştiniz, aşklarını dinlediniz? Ailede en önemli şey sevgi, iletişimdir.

Çocuk o kadar akıllıdır ki. Çok güzel izleyicidir. Her şeyi izler ve bilgisayar gibi hafızada tutar. Onurlandırılmayan çocuk durup dururken takdir edildiğinde afallar. Ne yaparsam yapayım takdir ederler der. Evde köpek bile nasıl yetiştirirsen öyle davranır.

Çocuklar çok akıllı. Çocukları zamanı gelmeden çalıştırmak ta doğru değildir. Küçük yaşta para edinmeyi öğrenen çocuk şahsiyeti geriye atıp,  para kazanma içgüdüsünü öne çıkartır. Para kazanıyorsam patron benim, ne babam, ne ailem hiçbir şey düşüncesi oluşur ve ileride para için her şeyini satabilir.

Böyle tehlikelerle dolu bir dünyada ailelerin çok bilinçli, eğitimli, sevgi ve ilgi gösterici, belli yaşa kadar çocuğunu koruyucu olmalıdır. Her şeyin temeli ailede başlar ailede biter.

Bu toplumun birer parçası olarak bu toplum un her sorununda her birimizin ayrı ayrı birer payı, sorumluluğu olduğunu göz ardı etmeden, hayatı, hayata dair  her şeyi,  bize sunulan her şeyin kıymetini bilmek gerektiğine inanıyorum.

Geleceğimizin en önemli temeli, hayatın en masum, en temiz yüzü olan çocukların kıymetini bilen bir toplum olabilmeyi diliyorum..