Irak nasıl da özgürleştirildi?

110

Saddam kötüydü. diktatördü, katildi.

Şii-Sünni Arab’ıyla, Kürdü ile, Türkmen’i ile on binlerce Iraklının kanı ellerine bulaşmış birisiydi.

Demokrasi dedikleri anlayışla arasının iyi olduğu söylenemezdi.

Esasen böyle bir derdi de yoktu.

Tamam Eyvallah.

Peki şimdiki Irak’ın Saddam dönemi Irak’ından iyi olduğunu kaç kişi söyleyebilir?

Bu nemenem bir demokratikleştirme ve özgürleştirmedir ki bir buçuk milyona yakın insanın canına mal olmuştur.

İşin en acıklı tarafı da şudur.

Ölen bu bir buçuk milyon insanın yaklaşık bir milyona yakını birbirinin kurşunları veya bombaları ile ölmüşlerdir.

Peki ya sayıları en az o kadar olan yaralı ve sakatları, evini barkını, yurdunu yuvasını kaybedenleri, yetim ve öksüzleri, tecavüze uğrayanları, Irak veya çevre ülkelerin fuhuş pazarlarında çalıştırılanları nereye koyacağız?

Ne yaman özgürleştirme ve demokratikleştirmeymiş meret.

Irak artık fiilen üç parça

Birbirini boğazlar hale getirilmiş üç parça.

Şiiler, Sünniler ve Kürtler.

Irak’ın dördüncü büyük nüfus gurubu olan Türkmenleri saymıyorum.

Onlar biraz da bizim sayemizde artık esamisi okunmaz hale geldiler.

Küresel sömürgeciler işe ayrıştırarak ve bölerek başlıyorlar 

Bilmeyenlere duyurulur.

İmamı Azam Ebu Hanife, Ehli Beyte(Hz.Ali soyundan gelenlere) siyasi saiklerle zulmettikleri için dönemin Emevi ve Abbasi Halifelerine açıkça cephe almış ve bu yüzden büyük mağduriyetlere ve zulme uğramış birisidir.

Onun içindir ki ehlibeyt ve ehlibeyti sevenler onu sever ve saygı duyarlardı. O da onları severdi.

Ehlibeyt’in manevi önderi Hz Ali zaten bütün Sünnilerin de baş tacı ettikleri, menkıbelerini dilden düşürmedikleri birisi.

Peki ne oldu da bin yıldır aynı toprakları süsleyen, birbirini zenginleştiren Hz.Ali türbe ve mescitleri ile Ebu Hanife Camileri peş peşe bombalanmaya, yakılıp yıkılmaya başlandı.

12-13 asırdır yan yana duran bu dini mekanlar, nasıl oldu da yerle bir edilmeye başlanıldılar.

Ne menem bir Sünni veya Sünniler(!) ki Hz. Ali Türbesini bombalayıp yerle bir ettiler.

Nasıl bir Ehlibeyt(Şia) gönüllüsü veya gönüllüleri(!) ki atalarının uğradığı mağduriyetlere engel olmak için canını ortaya koyan Ebu Hanife’nin adını taşıyan camii bombalayıp yerle bir ettiler.

Yoksa geçmişte Cemel Vakası sırasında(Hz.Osman’ın öldürülmesi sonrası kaos döneminde meydana gelen ve Hz. Ali ile Hz. Aişe ve taraftarlarının karşı karşıya gelip savaştıkları acı olay) geceleyin gizlice Hz Ali ile Hz. Aişe’nin taraftarlarının bulunduğu çadırlara saldırarak her iki tarafı birbirine kırdıran Abdullah bin Sebe’nin adamlarının bu günkü rollerini üstlenmiş birileri mi var işin içinde.

Demokrasiye evet ama Demokrasi Projelerine hayır diyebilmek

Bir büyüğüm, ben artık demokrasi kelimesinden korkar hale geldim dediğinde kendisine şöyle söylediğimi hatırlıyorum.

Abi gözünü seveyim.

Gel demokrasiden korkma.

Yine en iyisi ve güzeli o.

Ama ben demokrasi projelerinden gerçekten korkuyorum.

Çünkü bu projeler bu gün bizim yaşadığımız coğrafyaya göz diken küresel egemenlerin bölgeye yönelik emperyalist niyetlerinin içerisine konulduğu altın tepsiler.

İsterseniz şöyle düzeltelim.

Altındaki zehiri fark etmemizi engellesin diye üste konulan çekici-cezbedici örtüler.

Gözünü sevdiğim demokrasinin bir özelliğini(!) daha öğrenmeye başladık.

Meğer ideal demokrasi dedikleri şey sadece egemenleri veya iktidarda bulunanları övmekmiş(!)

Eleştirirsen, aykırı fikir söylersen, şu şu yanlış dersen vay haline.

Demokrasinin en temel özelliklerinden birisinin, özgürce aykırı fikirleri dahi ifade edebilmek olduğunu zannediyorduk.

Yanlış biliyormuşuz.

Doğrusu egemenlere kayıtsız itaat ve onların yaptıkları her işe doğrudur efendim demekmiş meğer.

Geç de olsa öğrenmiş olduk.

Baksanıza TÜSİAD bile fırçayı yedi.