Uygarlık – Gılgamış-Şamhat-Enkidu

158

Sürekli yenilenen bilgilerin, yoğunlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Geleceğin neler getireceğini pek kestiremiyoruz. Oysa eski yıllarda önümüzü çok net olmasa da, aşağı yukarı görebiliyor veya hedeflere yakın tahmin edebiliyorduk.                            

Şimdilerde bilgilerin ve teknolojinin sürekli değişmesi yaşantımızı etkiliyor, dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın yeni yeni ürünler sizi buluyor ve ilgilendiriyor. Çok basit görünümlü, avucunuzun içine sığabilen bir cihazla tüm dünyaya bağlanabiliyor, bilgisayarlara girebiliyor, internette gezebiliyor, çevre görüntüleri aktarılabiliyor, finans işleriniz, para trafiğiniz ve sair gibi pek çok işimizi gerçekleştirebiliyoruz. 

Kayıtlara göre bilinen ilk buluşun “Pekin İnsanı”na ait olduğu kabul edilmektedir. Ateşin gücünü değerlendirmiş ve devam etmiştir. Bu ilk buluş, insanoğlunun (veya soyunun) diğer mahlukata üstünlük sağlamasının başlangıcı olmuştur. Bilim insanlarına göre aradan beş yüz bin yıl geçmiştir.  Bu süreç dünyanın var oluşundan bu yana beş milyar yıl geçmesiyle orantılanırsa çok çok kısa bir zaman demektir. Giderek hızlanan ve yaşantımızı, alışkanlıklarımızı dönüştüren, yenileyen buluşlar hepimizi etkiliyor. Bütçelerimizi zorluyor, değişimlere uyum sağlamak zorunlu hale geliyor. 

Okuma alışkanlığı olanlar günün yenilenme baskısına zaman zaman ara verip kitaplarıyla buluşurlar. İşte böyle bir zamanda önceden okuduğunuz  kitaplarla da karşılaşırsınız, tıpkı eski bir dost ile karşılaşmış gibi sevinir ve mutluluk duyarsınız.  

Gılgamış Destanı’nı tekrar okumak da böyledir. Konusu ise, Fırat nehrinin Dicle’yle buluştuğu coğrafyanın masalıdır. Sümer ülkesinin kralı olan Gılgamış, olağanüstü güçlü, yakışıklı, bilge fakat yalnızmış. Ne gücüne ne de gönlüne göre konuşup, oyalanacağı bir arkadaşı yokmuş. Bu yalnızlık O’nu, giderek artan bir huzursuzlukla, etrafına  rahatsızlık ve eziyet vermeye  yöneltmiştir. 

Baskı ve zulümden usanan halk, Tanrı’ya yakarıp Gılgamış ile baş edebilecek onun kadar güçlü birisini yaratmasını dilemiş. Tanrı bu yakarışı duymuş. Gılgamış kadar güçlü birini yaratmış ve mezopotamya’nın kırlarına salıvermiş. Bu hayvana benzeyen bir yaratıkmış. Tam bir yabani adam. O’nu görenler, bu olağanüstü güçlü adamın eğitilip uygarlaştırılabilirse Gılgamış’a arkadaş olabileceğini onu oyalaya bileceğini düşünmüşler. 

Yabani adama, Enkidu (kırların adamı) adını vermişler. Rahipler de bu adamın eğitilip, insanlaştırılmasının ve uygarlaştırılmasının yararlı olacağına karar vermişler. Baş rahibe bu görevi güzeller güzeli rahibe Şamhat’a vermiş. Şamhat’ın bir özelliği de çaldığı lir ile dinleyenleri kendinden geçirmesiymiş. 

Şamhat ormana gitmiş. Üzerinde tülden bir elbise, elinde liri varmış. Issız bir yerde oturup lirini çalmaya başlamış. İlkel yabani adam Enkidu, Şamhat’ın ve lirin nağmelerine büyülenmiş, gelip kadının yanına oturmuş. Elini tutup, gülümsemiş. Şamhat, O’na sarılmış vesaire. 

Şamhat, Enkidu’yu eğitip uygarlaştırmış ve Enkidu, kral Gılgamış’a getirilmiş.  Aralarında büyük dostluk böyle başlamış. Müthiş ikilinin, akıl almaz maceraları da Gılgamış destanını meydana getirmiştir.  

Enkidu’nun uygarlaştırılarak topluma kazandırılması Sümer halkının  huzura kavuşmasına neden olduğu gibi ayrıca  döneminin önemli ve renkli bir epik  öyküsünün doğmasına da neden olmuştur.