Katlanmış Katsayı Zulmü ve Dinozorluğun Seviyesi

95

Hafızam beni yanıltmıyorsa, on bir yıl önce, iyi bir üniversiteye girmeyi hayal eden gençlerin bir kısmı, adına katsayı denen zulümle karşılaştı ülkemizde. İstikballeri adına, öğrenim için meslek lisesini seçen gençler, YÖK tarafından, üniversiteye girişte, diğer liselerde okuyan arkadaşlarına göre, bir anda yirmi puan kayba uğratıldılar. İdeolojik amaçlı bu karar, gençlerin hayallerinin yıkılmasına, ülkelerinden soğumasına, yöneticilere öfkelenmesine, öğrenim için yurt dışına kaçışlarına sebep oldu. Yapılan iş, süresi doksan dakika ilan edilen maçın altmışıncı dakikada bitirilip güçlü tarafın galip edilmesinden farksızdı. Şayet, uygulama zamana yayılmış olsaydı insanlar tercihlerinden dolayı kimseye küsmeyecekler, öfkelenmeyeceklerdi. Ülkemizde henüz yeterince tamir edilemeyen kırgınlık ortamı oluşmayacaktı.

Ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte öğrenciler arasında yapılan bu negatif ayrımcılığa “katsayı zulmü” dendi. Şu an iktidarda bulunan siyasi ekip, ikinci döneminde nihayet bu haksızlığı giderebilme başarısı gösterdi. YÖK’ün yönetiminde bulunan dinozorların değişmesiyle meslek liselerinde öğrenim gören gençlerin önündeki engel kaldırıldı, üniversiteye girecekler arasında eşitlik sağlandı. Haksız uygulamayı gerçekleştirenler tarihe negatif imajla geçtiler, haksızlığı kaldıranlar da pozitif imajla geçecekler. Gençler, şimdi daha ümitli, daha iyimser, ülkesine karşı sıcak duygularla daha da yüklü.

Zulüm payidar olamaz, bir gün başladığı noktada biter. Diken, battığı yerden çıkarılır. Ancak, yaşanan acıyı, kaybedilen yılları geri getirmek mümkün değil. Haksız katsayı uygulaması ile, ülkemiz en az on yıl, iş gücü kaybına uğradı. Ara elaman sıkıntısı hat safhaya ulaştı. Yetenekli ve zeki öğrenciler, bu yeteneklerini ve zekalarını kullanamayacakları alanlara zorlandılar. Beceriksiz ve kötümser bir gençlik oluştu. Bundan anneler, babalar etkilendi. Gerçek halk çocukları ile devlet arasında güven bunalımı meydana geldi. Milli Eğitim, adliye boşu boşuna meşgul edildi. Bu saçmalığa karşı çıkanlar mürtecilikle yaftalandı. Vicdan, izan sahipleri susturuldu, hakkaniyeti hayatının vazgeçilmez ilkesi kabul edenlerin sesleri bastırıldı. Gençler arasında ikilik yaratıldı, gençler küçüklük kompleksine düşürüldü. Kaybedilen on yılın hesabını şimdi kim verecek? Divan-ı harp denen müessesenin, yalnız sıcak savaş dönemlerinde hatırlanması ve kurulması ne kadar yanlış! Al sana, insanların en az on yılını gasp eden divan-ı harplik bir dava!

Türkiye, gerçekten zor ülke. Tam bu zulüm bitti, diye insanlar sevinirken gazetelerde İstanbul Barosu’nun, YÖK’ün katsayı zulmünü kaldıran kararına itiraz başvurusu haberi yer aldı. Dikkat, Türkiye’nin en köklü barosu, bir haksızlığın devamı için Danıştay’a dava açıyor. Dava dilekçesinde, demokrasi, laiklik, insan hakları gibi samimiyetten uzak alışılmış laflar kullanılıyor. Laiklik gidermiş, Türkiye ortaçağ karanlığına gömülürmüş. “Hukuku en fazla hukukçular katleder.” sözünü hep duyardım. Yıllarını hukuka vermiş, kelli felli adamlar, bir hukuksuzluğun giderilmesinden rahatsız olmuşlar, zulmün devamı yönünde dava açmışlar. Böyle işler ya Türkiye’de ya da Patagonya’da olur. Boyu yirmi metre, ağırlığı beş ton kadar olan, ilkçağlarda yaşadığına inanılan, günümüze sadece fosilleri kalan sürüngenlere dinozor dendiğini bilirsiniz. Bu kelime, mecaz anlamıyla gelişmelere ayak uyduramamış, çağın gerisinde kalmış, mevcut dururum korumak isteyenler için de kullanılır. Bunlar genellikle seçkinler sınıfındandır, halktan uzak, asalak tiplerdir. Söz konusu baroda yuvalanan hukuk dinozorlarının başkanı, kendisine eşitliği hatırlatan gazeteciye bir de şöyle laf etmiş: “Eşitlik, yalnız eşit insanlar arasında olur.” Pes doğrusu!

Hayatını karanlığa bağlayanlar, şüphesiz ışıktan rahatsız olacaklardır. Bu yarasa modelleri karşı çıksa da su, doğal yolunda akmaya devam edecektir, etmelidir. Karanlıklara başkaları küfretsin, biz karanlıkları aydınlatmak için mum yakmalıyız. İnsani değerlerimiz bunu gerektiriyor.