Siyasette “Ti”ye Alınmak

111

İnsanlar, dürüst de olmasalar yalan da söyleseler kendilerini yönetecek, temsil edecek kişilerde bu niteliklerin bulunmasını asla arzu etmezler. İnsanımız, kendisine hizmet eden bir hekimden, öğretmeden, yöneticiden, siyasetçiden dürüstlük, sözüne sadakat bekler. Bu nitelikleri görmediği zaman onları ya uyarır, ya yüzler ya dışlar ya da “ti”ye alır. Toplumumuzda özellikle müteahhitlerin, siyasetçilerin hafife alınarak onlarla dalga  geçildiğine sıkça şahit oluyoruz.

Hikaye bu: Politikacının biri ölür. Öbür dünyada karşılayanlar, kendisine bundan sonraki yaşamı için cennet ve cehennem mekanlarından hangisini tercih edeceğini sorar. Politikacı, “Ben ölmeden ikisinin de varlığını duymuştum; ancak nasıl yerler olduğunu bilmiyorum. Tercihimden önce o mekanları görme hakkım var mı?” der. Kendisine görevliler, önce cehennemi gösterirler. Cehennemde herkes oyun ve eğlence halindedir. Orada her şey mubahtır. Ölçüsüz ilişkiler, yiyip içmeler vardır. Sonra cenneti gösterirler politikacıya. Kapı açılır, uçsuz bucaksız, dingin bir ortamla karşılaşır. Herkes kendi halinde, sükunet içindedir. “Bu ortam beni sıkar.” der politikacı. Tercihini “Burası daha eğlenceli.” diyerek cehennemden yana kullanır. Cehennemin kapıları açılır, görevliler iter onu içeriye. Yılanlar, çıyanlar, ağlama sesleri, gayya ve zift kuyularıyla karşılaşır. Görevlilere, “Bana burayı göstermemiştiniz.” cümlesiyle tepki gösterir. Görevlilerin verdiği cevap, “Senin gördüğün yer, seçimden önceki propaganda ve reklam dönemine aitti. Şimdi seçimini yaptın, bundan sonra burada yaşayacaksın.” olur.

Halkımız, yaptığı esprilerle, oluşturduğu fıkralarla, bir politikacının seçim öncesinde söyledikleri ve seçim sonrasında yaptıkları arasındaki çelişkiyi vurgulamayı çok iyi biliyor, bu tür politikacıları hem “ti”ye alıyor hem ondan intikam alıyor. Politikacılar, kendini seçenler adına iş yaptıkları için sürekli gündemdedir. Onlar, yalan söyleyemezler, verdikleri sözde durmak zorundadırlar. Bizim ülkemizde politikacı, ya yapamayacağı şeyi söyleyen ya da söylediğini yapmayan kişi olarak algılanır. İnandırıcı değillerdir. Politikacı, elbette içimizden biridir. Bizden biri olan bu insanlar, nedense, sistem içersinde birden değişmektedirler.

Yine, politikacının biri, bir gün bir köylüye uğrar. Bakar, köylü yoksuldur. Ona “Senin oğlunu evlendireyim mi?” der. Köylü, oğlunun evli olduğunu söyler. Politikacı “Olsun, ona Rahmi Koç’un kızını alacağım.” der. Köylünün ve delikanlının hoşuna gider bu teklif. Rahmi Koç’a gider bu defa politikacı. Ona kızını evlendirebileceğini söyler. Rahmi Koç, “Olmaz, benim kızım küçüktür.” cevabını verir. İsterse, kızını dünya bankası başkan yardımcısına gelin edebileceğini söyleyince ondan “Olabilir.” cevabını alır. Sıra dünya bankası başkanıyla görüşmeye gelmiştir. Kendisine bir yardımcı gerekip gerekmediğini sorar. Başkan, kendisinin yeterince yardımcısı olduğunu söyleyince politikacı “Ama sana önereceğim yardımcı Rahmi Koç’un damadıdır.” der. Başkanın fikri değişir, “Öyleyse bir kişilik boş yerim var.” cevabını verir. Politikacı üç hamlede işi bitirmiş, köylü delikanlıyı, hem Rahmi Koç’a damat hem Dünya Bankası Başkan Yardımcısı yapmıştır.

Şüphesiz bir zeka işidir politika. Politikacı; uyanık, ileriyi gören, iş bitiren olmalıdır. Siyaset sahası bir satranç tahtasıdır. Bu zeminde eldeki imkanları iyi kullanmak gerekir. Politikacının yaptığı iş, insanın yararına, eşyanın tabiatına uygun olmalıdır. Olmayanı oldurmak, işi kitabına uydurmak, şark kurnazlığı yapmak ya da Bizans oyunlarına yönelmek, politika değildir. İnsana hizmettir, bozulan dengeleri rayına oturtmaktır, yanlışı düzeltmektir. Ayak oyunlarıyla bir köylüyü dünya bankası başkan yardımcısı yapmak, eşyanın tabiatını zorlamak, eyleme konu olanlara zulmetmektir. Politikacının yapacağı iş, her kişiyi ya da varlığı varlık alanında, yeteneği ölçüsünde değerlendirmek, onun önünü açmak olmalıdır. Politikacı ata nalbant, uçağa pilot olmalıdır. Bu durumda “ti”ye alınmaktan kurtulur, düşkünlerin hizmetkarı, tutamayanların eli olur.

Bu millet, politikacıları kafaya almayı bildiği kadar, onlar için destan yazmayı da bilir. Yeter ki güvensin, inansın…