Üşütülen Yiğit

109

Allah bilir ya, ben ve benim gibi işe yaramayanlar, daha uzun yıllar yaşayacağız.

Cenab-ı Hak sevdiklerini erken yaşta yanına alıyor.

Seni 7,5 yıl suçsuz yere mahpuslarda üşüten o Şey de şu anda 92 yaşında. İbadetten uzak, tesbihattan uzak, Türkiye’nin en güzide yerlerinden bir yerde, (nü) resimler çizerek, kendince çok güzel bir hayat yaşamaktadır.

Sen mahpusta koğuş arkadaşın olan komünistlere bile merhamet ederken, o halen yaşamakta olduğu lüks hayat uğruna on binlere merhamet etmedi…

Endişem odur ki, bu dünyada yargılanmadan çekip gidecek.

Varsın gitsin. Gittiği yerde en adil yargılamaya maruz kalacağını biliyoruz nasılsa.

Bir önceki yazıda da bahsettiğim gibi, helikopter kiralama, hayattaki ikinci hata idi.

İlk hatanı anlatırdın ya masumca. Bilmeyenler için bir de ben nakledeyim;

Mamak zindanlarında gördüğün işkencelere eyvallah etmediğin bir dönemde, gururunu rencide etmek için çırılçıplak soyduklarında, “BUNU YAPMAYACAKTINIZ” dediğinizden dolayı, “Bu benim hayatta yaptığım en büyük hata idi.

Çünkü bu hassasiyetimi defalarca zulüm için kullandılar” demiştiniz.

Zalimler bu dünyayı her şey olarak bilirler.

Varsın bu dünyada sefayı sürsünler.

Kendine 7,5 yılı mahpus olmak üzere yılarca zulmeden devletine karşı zerre kadar kin gütmeyen, intikamı hep Zül-Celale bırakan Muhsin YAZICIĞLU, gönülleri kırmama konusunda da oldukça hassas biriydi.

Ancak Mamak’ta yattığı dönemde bir koğuş arkadaşını nasıl kırdığını ve onun bedelini nasıl ödediğini, BBP Genel Başkan yardımcısı, Yazar Sayın Mustafa Çalık’a şöyle nakletmiş;

“Hapishanede paramızın kalmadığı bir gündü. Çay paramız bile yoktu.

Koğuş başkanıydım. Kimsenin üzülmesini, ümidinin kırılmasını da istemiyordum.

Çaycı kapıya tak tak vuruyor ve “çay içen var mı” diye bağırıyordu.

Ben “Hayır bugün çay içmiyoruz” diye geri gönderiyordum.

“Arkadaşlar bugün yönetimi protesto için çay içmiyoruz” dedim.

Bir arkadaşımız; “Reis bir çay zevkimiz vardı onu da yasakladın” değince, ani bir refleksle, “zıkkım iç, bir gün çay içmezsen ne olur” diye çıkıştım.

O an arkadaşımın yüzündeki mahcubiyet beni perişan etti.

O mahcubiyetin altında o kadar ezildim ki, 4-5 yıl çay içmedim ve bu şekilde nefsimi cezalandırmış oldum.”

Cenab-ı Hak böyle iman sahiplerine de, elbette şehitliği nasip eder.

Eminiz ki, şu anda üşümediğin gibi, artık hiçbir zaman üşümeyeceksin koca Reis.

O bir siyasetçiydi, ancak onun yaptığı siyasetten öte bir şeydi.

O, partisinin aldığı oy oranından daha büyüktü.

O, bir yakınımız değil, yakınımızdan öteydi.

Görmezden gelinse de, Meclise ve Türk siyasetine çok şey kattı.

Bir ülkede hayatın birkaç gün allak bullak olduğu dönemler çok da fazla olmaz, ancak kazadan sonraki son 3-4 gün Türkiye’de hayat allak bullak oldu.

O, Baki kalan kubbede, çok hoş bir seda bıraktı.

O’nun partisi BBP, tüm imkânsızlıklara rağmen, partiye tek kuruş haram sokmadan, açık alınla, ak yüzle mücadelesini sürdürdü.

O’nun üslubundan, O’nun ahlakından alınacak çok ders var.

55 yıla, insanlık adına, dürüstlük adına çok şey sığdırdı.

1 saniyesine bile hâkim olmadığımız hayatta, bir an bile fırıldak olmadı.

İhtilalların modernine de post modernine de karşı durdu. 

En büyük hayali olan Türkiye’de Büyük Birliği sağlamayı ise, Rahmeti Rahmana kavuştuğu gün gerçekleştirdi.

Dileğimiz bu birliğin, nankör egolarca bozulmaması.

Ruhun Şad olsun büyük lider.

Kaba kuvvetçilerin(!) karşısına dikildi,
İhtilalların her çeşidine karşı durdu,
Kimseye eyvallah etmedi, boyun eğmedi.
Hayatı gibi ölümü de, kendince oldu.