Suudi Kralı’nın Hediyeleri Konusuna Canım Sıkılıyor

118

2008 yılı boyunca, Hürriyet Gazetesinde Mehmet Y. Yılmaz isimli yazar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a defalarca aynı konuyu sordu: 2007 yılı kasım ayında ülkemize gelen Suudi Arabistan Kralı size ve eşlerinize hangi hediyeleri verdi, hediyelerin değeri nedir, bu hediyeler için kanun ve yönetmelik çerçevesinde bir işlem yapıldı mı?

Bu soruya ve aynı konuda TBMM’de verilmiş çok sayıdaki soru önergelerine bu güne kadar cevap verilmedi.

Mehmet Y. Yılmaz bu soruyu sormasına sebep olarak, Suudi Kralının diğer devlet başkanlarına verdiği yüz binlerce dolar değerindeki hediyeler ve hediyeleri alan devlet başkanlarının kendi yasalarına göre yaptıklarının açıklandığını, aynı açıklığın bizim Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız tarafından da gösterilmesi gerektiğini gösteriyordu.

Bu durumda ne yapılacağı esasında kanun ve yönetmelikle düzenlenmişti: “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”, her türlü seçimle iş başına gelen kamu görevlilerinin (Madde 2), yabancılardan aldıkları değeri asgari ücretin 10 katını aşan hediye niteliğindeki eşyayı, alındıkları tarihten itibaren bir ay içinde, kurumlarına teslim etmek zorunda olduklarını (Madde 3) belirtiyor. İlgili Yönetmelik ise, seçimle iş başına gelen kamu görevlileri ve eşlerine verilen hediye niteliğindeki eşyanın 10 gün içinde değer tespiti yapılmak üzere Defterdarlıklara gönderilmesini emrediyor.

Bir seneyi geçen bir zaman diliminde belki yüz defa aynı konuyu gündemine taşıyan yazara neden cevap verilmedi? Ben anlayabilmiş değilim.

Hediyelerle ilgili, eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan, “bilgi edinme yasası kapsamında” sorduğu soruya, Başbakanlıktan şöyle cevap almış: “Bilgi edinme talebinizle ilgili olarak, herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.”

Bir seneyi geçen bir süredir devam eden bu tuhaf durum benim vatandaş olarak canımı sıkıyor.

Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza yakıştırılmak istenen, bırakın hukuka aykırılığı, ahlaka da aykırı bir davranışın söz konusu olmasıdır. Bir vatandaş olarak bu yakıştırmadan ben rahatsızım. Aynı rahatsızlığı devletimin en üst organlarının başında olanların duymamasını ihtimal dışı görüyorum.

Onlar ki “şüyuu vukuundan beter” sözünün anlamını en iyi idrak edebilecek kişilerdir. İktidarda olanları en hızlı yıpratan hadiseler, bu türlü ithamlara uygun cevap verilememesinin yarattığı lekelenmelerdir. O halde devlet büyüklerimiz neden bu basit sorulara doyurucu bir cevap vermezler?

Bu makamların töhmet altında kalmış olması canımı yakıyor.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım devlet görevi nedeniyle verilen kıymetli hediyelerin bir kamu malı olduğunu bilir.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım kanunlara uyma konusunda hepimize örnek olacak titizliktedir.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım devlet hizmetini yaparken alıcı değil vericidir, örnekleri “Pembe İncili Kaftan” hikâyesinin kahramanı Muhsin Çelebi’dir.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım, kendilerine bu millete en üst makamlarda hizmet etme imkânının bahşedilmiş olmasını, Allah’ın en büyük lütfu olarak görür. Hiçbir maddi zenginliğin bu şerefle kıyaslanamayacağını bilir ve bu şerefli görevin en küçük bir leke ile kirletilmesine müsaade etmez.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım, vatandaşının “bilgi edinme hakkına” saygı duyar.

Benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım, Mimar Sinan’ın Süleymaniye Camisinin bir minaresinin eğri olduğunu söyleyen çocuğu ikna etmek için, “doğruldu” deyinceye kadar, halatlar bağlatıp minareyi çektirmesindeki hikmeti anlayacak basirettedir.

O halde minaresinin doğruluğundan emin olan Mimar Sinan’ın yaptığını neden yapmazlar? Neden “öküz altında buzağı arayan” kişilere fırsat verirler?

Mehmet Y. Yılmaz’ın bu konuyu hatırlatan yazılarını okuyan benim gibi her Türk vatandaşının, ima edilen ahlaki zafiyetin gerçek olma şüphesi altında, derin bir mahcubiyet ve utanç duygusuna kapıldığını sanıyorum. Bize bu ıstırabı çektirmeye kimsenin hakkı yoktur.

Lütfen biri bize bu suskunluğun sebeb-i hikmetini anlatsın. Bu bilgiye öncelikle, “benim Cumhurbaşkanım, benim Başbakanım değil” diyenlerle aynı safta görünmek istemeyen, benim gibilerin ihtiyacı var.

Önceki İçerikAdana’nın Kurtuluşu
Sonraki İçerikTRT’de Hadise Var!
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.