Dönüşüm

119

Milletimizin bir asır önceki durumuna baktığımız zaman, o dönemde ülkemize gelen seyyahların yazdığı eserlerde de vurgulandığı üzere, imparatorluk son dönemlerini yaşasa da imparatorluk ruhu diye tabir edebileceğimiz gurur, vatanına olan bağlılık ve ne kadar zor şartlarda olunursa olunsun almadan ziyade vermeye çalışma gibi özelliklerin var olduğunu görmekteyiz.


Yine geçen yüzyılda ülkemiz varolma savaşı verdiği için o dönemin gençliğinin üzerinde durduğu en önemli konu da “bu ülkenin nasıl kurtarılacağına” dair fikir üretmektir.


Ancak 1960’lı yıllardan itibaren ülkemize yapılan dış kaynaklı maddi yardımlar ile tarihte IV. Murat’ın “yardım almaya alışan emir almaya alışır” sözü ile ifade ettiği gibi ülke geleceği dışarıdan gelen emirlere göre şekillenmeye başlamıştır.


Neticede milletimizde geçmişte varolan imparatorluk ruhu maalesef 1960’lardan itibaren gittikçe azalmış 1980’lere gelindiğinde ise dönemin meşhur lafı olan “benim memurum işini bilir” cümlesinin işaret ettiği gibi milleti yozlaştırmaya yönelik politikalarla tamamen kırılma noktasına varmıştır.


1980 darbesi ise o dönemden sonra yetişen gençlerde ülke geleceğine dair fikir üretme ya da siyasete yönelik ilgiyi azaltmış neticede gençlik “biz”den ziyade “ben” düsturu ile yetişmiştir. Dolayısıyla gençler için vatanın ilerlemesine dair ideallerden çok “nasıl kısa yoldan zengin olurum” gibi idealler ön plana geçmiştir.


1990’lara baktığımızda ülkemizde kitle iletişim araçlarının kullanımının arttığı görülür. Bunun sonucunda özellikle televizyon alanında tek kanaldan özel kanallara geçişin başlaması, toplumu etkileyip dönüştürmede televizyon programlarının bir numaraya yerleşmesini sağlamıştır.


1990’ların ortalarından itibaren bilhassa bayanlara yönelik sabah programları ile önceleri Ramazan aylarına mahsus yapılan sadaka programları daha sonra her güne yayılmış, “iste bacım, yetiş bacım” gibi sloganlarla halk hazır yemeğe, dolayısıyla sadaka kültürüne alıştırılmıştır.


Netice itibariyle sadaka kültürüne alışan halk artık bir çuval kömürle ülke geleceğini belirleyecek hale gelmiştir. Bu durum halkın önemli konularda tavır koymasını engelleyerek doğru karar verme yetisini yıpratmıştır.


2000’li yılları yaşadığımız şu dönemde milletimizin ahvaline bakıldığında toplum dönüşümünün tamamlandığı görülmektedir. Zira ülke geleceğinin hayati konuları olan Kıbrıs, Ermeni sorunu, Irak ve terör meselelerinde milletimiz duyarsızlaşmış, tabiri caizse ülke elden gitse kimsenin kılı kıpırdamaz olmuştur.


Değerli okuyucular, açıkça görüldüğü üzere milletimize yapılan gerek iç gerekse dış kaynaklı maddi yardımların neticesi olan emirlere itaat ve teslimiyet politikası günümüzde son noktasına varmıştır. İşin vahim kısmı odur ki, her ne kadar geçmişte aynı şartlar altında milletimiz düşmana atılan ilk kurşunla toparlanma sürecine girmişse de bu noktadan sonra günümüz toplumunu toparlamaya kanaatimce düşmana atılan makineliler bile yetmeyecektir!


İyi haftalar!…