BİRİNCİ BÖLÜM
(Dr. Abdulkadir Sezgin ile muhtelif târihlerde 15 adet röportaj yaptım. 11 adedi sağlığında; Önce Vatan Gazetesi’nde ve Kocaeli Aydınlar Ocağı internet sitesinde yayımlanmıştı. Âlevilik’ konulu 3 Röportajın birincisi bugün, diğerleri Pazartesi ve Salı günleri sunulacaktır. İyi okumalar
Oğuz Çetinoğlu: Türkiye’ye patinaj yaptırmak isteyen Hıristiyan batı, sunî bir Alevî Meselesi oluşturmaya, geliştirmeye ve gaile hâline getirmeye çalışıyor. Alevî-Sünni bütünleşmesi için çalışan bir din adamı ve Alevî olduğunuz için gelişmeleri yakından tâkip ettiğiniz biliniyor. Nedir, neler oluyor anlatır mısınız?
Dr. Abdülkadir Sezgin: Ülkemizde yaşayan ve kendisini ‘Alevî’ olarak tanımlayan halk aynen Âşık Veysel gibi, ‘Türküm, Müslümanım’ demekte, kendisini ‘Türk Milleti’nin özü’ olarak kabul etmektedir.
Alevî dernek ve vakıflarının çoğunluğu ise, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, Avrupa ülkelerinde dağınık ve teşkilatsız kalan eski sosyalistlere -Almanya başta olmak üzere- AB ülkelerinde kurdurulan derneklerin uzantısı olan gruplar gibi görünmektedir.
Bu dernekleri kuranların tamamına yakını yıllar önce Alevîlikle bağını koparmış, Sovyetlerin çöküşü ile yaşadıkları şoktan uyandıklarında kendilerini Alevî teşkilâtı yöneticisi olarak gören Marksist ideolojiyi Dünyâ görüşü olarak benimsemiş kimselerdir.
Bu sebeple de Alevîlik konusu incelenip değerlendirilirken halk ile kuruluşların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Bu yapılmadığında problem anlaşılamaz ve/ya çözülemez.
Çetinoğlu: Alevî olmayanlar Alevîliği nasıl yorumluyorlar?
Dr. Sezgin: Üzülerek ifâde etmeliyim ki, başta Diyânet İşleri Başkanlığı çalışanları olmak üzere Alevî olmayan veya kendisini ‘Alevî’ olarak adlandırmayan kesimde son derece olumsuz ve Alevîlîği dışlayan yerleşmiş bir anlayış vardır.
Çetinoğlu: Ülke nüfusunu çoğunluğunu oluşturan bu kesimde Alevîlik nasıl algılanıyor?
Dr. Sezgin: Türkiye Cumhuriyeti Diyânet İşleri Başkanlığı yönetici ve çalışanları arasındaki algılamalar halkın da algılamalarına örnek olacağı için bu kurum çalışanları arasındaki algılama biçimlerini cümleler halinde sıralamak uygun olacaktır:
-Alevîlik ayrı bir dindir.
-Alevîlik sapık bir din anlayışıdır.
-Alevîlik İslâm dışıdır.
-Alevîlik ateizmdir.
-Alevîlik Müslümanlığın içindedir.
-Alevîlik bir kültürdür.
-Alevîlik bir alt kültürdür.
-Alevîlik bir mezheptir.
-Alevîlik diğer tarîkatlar gibi bir tarîkattır.
Çetinoğlu: Hiçbirinin aklına ‘Alevîlik din değildir, Alevîlik mezhep değildir, Alevîlik meşreptir.’ Demek gelmiyor mu?
Dr. Sezgin: Şüphesiz bu doğru düşünceye sâhip olanlar vardır. Fakat maalesef azınlıktadır. Tamamına yakını din eğitim ve öğretimi gören ve doğrudan din konusu ile meşgul olanlardaki algılama bile bu kadar yanlışlıklar, çelişkiler içermektedir.
İlâhiyat fakültelerinde yapılmış master ve doktora çalışmalarında da ‘Alevîlerin Şiî / Caferî olduğu’na dair tezler olması bu şaşkınlığın eseri olmalıdır.
Toplumun Alevî olmayan katmanlarında da ‘kestiği yenmez’, ‘kendileriyle evlenilmez’ şeklindeki algılamanın yaygın olduğu da bilinmektedir.
Din ile ciddî ilişkileri olup olmadığı tartışılan sanatkâr, programcı gibi insanların rastgele söyledikleri ‘mumsöndü’ sözleri bu alandaki anlamaların ne kadar yanlış olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir.
Belirtilen sebeplerle öncelikle Alevî olmayanların tamamının ‘Alevî algılama’larını düzeltecek ‘toplumun din konusunda doğru olarak aydınlatılması’ meselesi bulunduğu kabul edilmelidir.
Çetinoğlu: Diyânet İşleri Başkanlığı’nın bu meseleye olan ilgisi, câmi cemaatinin alâkasının çok gerisinde. Yavuz Bülent Bâkiler, bir din görevlisi olmadığı halde, İstanbul’daki bir câmide, Cuma sohbeti olarak, Alevîlik hakkında konuştu. Namazdan sonra çok büyük bir kalabalık etrafını sardı. Sorular sordu, teşekkürler edildi, gençler yanında yaşlı insanlar da elini öpmeye teşebbüs etti.
Câmi görevlisinin ifâdesine göre hiçbir konuşma, Yavuz Bülent Bâkiler’in konuşması kadar alâka görmemiş. Demek ki bu mesele, hassasiyet sâhibi insanların gayretleriyle çözüme kavuşturulabilecek…
Dr. Sezgin: İsâbetli bir değerlendirme. Tekrarlanmasını faydalı görürüm. Fakat söz konusu konuşmanın Diyânet İşleri Başkanlığı mensuplarına yapılması çok daha faydalı ve hatta elzemdir. Böyle bir çalışma, problemin çözülmesindeki temel sosyal yapıyı oluşturacaktır. Bu son derece önemlidir. Fakat Başkanlığın böyle bir çözüme sıcak bakması mümkün değil gibi görülüyor.
Alevîlik konusunda öncelikle görüş birliğinin sağlanması gereken en önemli alan Diyanet İşleri Başkanlığı alanıdır.
Bu sağlanmadan Alevîlik meselesi çözülemez. Çünkü din konusunda devletin ana hizmet birimi Diyânet İşleri Başkanlığıdır. Bu sıfatla meselenin çözüleceği yer de Diyânet İşleri Başkanlığıdır.
(DEVAM EDECEK)