Kâinat / Evren; Ulu Yaratan için, çok muazzam, çok büyük bir bürhan / delil.
Gayb dilinin şehadet ve tanıklığıyla,
Yüce Yaratan’ın tespih edici / anıcı ve zikredicisi.
O’nun varlık ve birliğini nazara verici.
Rahman olan Hz. Allah’ın tevhidini / birliğini, büyük bir sesle zikredici.
“La ilâhe illa’llah. / İlâh diye bir şey yok. Ancak Allah var.” demekte.
Bütün zerre, atom ve hücreler ve onların rükün ve âzâları; birer zikredici lisan.
Büyük bir sesle Hz. Allah’ın varlığını dile getiriyorlar.
O çeşit çeşit dillerin her biri, Tevhîd’e birer geçit.
Kâinat, her şeyiyle sanki büyük bir insan,
Zikri yankılanır her cihetten, her an.
Âlem tüm içindekileriyle, sanki bir zikir halkası.
Nur kaynağı olan Kur’an’dan geliyor gür sadâsı.
Tüm ruh sahipleri, fikir birliği etmişcesine;
Yaratan’ın varlığını haykırıyor tam ercesine.
Şanı Büyük Furkan olan Yüce Kur’an;
Hakk’ı bâtıldan ayıran, konuşan bürhan.
Bütün âyetleri Yaratan’a lâyık ve sâdık birer lisan.
İmanın şuaları, parıltıları ile beraber diyorlar “El-aman!”
Kulağı yapıştırsan eğer, Furkan’ın sinesine;
Derinden derine işittirirsin, semavî bir sesi nefsine.
O sestir, son derece yüce, son derece ciddî.
Pek samimî, nihayet derece sevimli, ikna edici.
Bürhan ve delillerle tekrarlıyor tevhîdi.
Şu nurlu şeffaf bürhanlar, nakış nakış, çiçek çiçek;
Acze düşürücü sikke, damga ve mühürleriyle birer birer;
İçlerinde parlayan hidayet nuruyla, büyük gerçeği remzeder.
Aklı konuşturan zihinler de, aynı hakikati söyleyip durur.
Hele yanılmayan, gerçeklerin anahtarı ve açarı olan vicdan;
Alıyor ilhamını, Şanı Büyük Kur’an’ın tevhîd denizinden.
Gerçeği gören nazar, tevhîtte olursa gark;
Diyecek herkese, hele bir çevrene bak!
Ulûhiyetin belirtisini kesinleştirir hak ve hakikat lisânı.
Zikrederek zâkir kılar, her durumda her ânı.
Kâinat, her ân ve her durumda maddeten ve mânen;
Varlığı ve hayâtı ayakta tutmakta.
Tevhîd-i Kayyûmiyet / Allah’ın kayyumiyetine,
Medyûn-u şükran / şükran borçlu.
Ayrıca Tevhîd-i Rububiyet’e de dayanır varlık;
Çünkü bir elden çıkmış ve bütün ihtiyacı;
Aynı Kudret tarafından hazırlanmış.
Böyle olmasaydı, kâinat olamazdı mevcut!
Hayat dolu harikalarıyla, eşsiz bir vücut!
Çünkü O:
Öyle bir Tanrı ki, “Lemyelid.” / Doğurmadı. “Ve lemyûled.” / Doğurulmadı.
Çünkü İlâh; Vâcib, Kadîm, Ezelî olmazsa, olmaz İlâh.
Velhasıl yok “İlâh!” Ancak var; bir olan “Allah!”
Çünkü O’nun ne zâtında nazîri / benzeri, ne fiillerinde şeriki / ortağı,
Ne de sıfatlarında şebîhi / benzeri vardır! Yani yoktur vesselâm.