R û h

23

     Rûh, hâriçte vücud sahibi, şuurlu / bilinçli bir kanundur.

     Sabit, devamlı ve fıtrî / yaratılış kanunları gibi,

     Emir âleminden, irade sıfatından gelmiş;

     Kudret ona hissî bir vücud giydirmiştir.

     Lâtif bir seyyâleyi o cevhere sadef / kılıf etmiştir.

     Mevcut ruh, mezkûr aklî kanunun kardeşidir.

     İkisi hem daimî, hem emir âleminden gelmişlerdir.

     Şayet, nevilerdeki kanunlara Ezelî Kudret

     Haricî / dışsal bir vücud giydirseydi, ruh olurdu.

     Eğer ruh, şuuru başından indirse;

     Yine ölümsüz bir kanun olurdu.

     Ruha bir derece benzer ve benzeyen;

     İkisi de emir âleminden ve iradeden geldiklerinden,

     Masdar itibariyle, ruha bir derece muvafık / uygun,

     Fakat yalnız hissî vücudu olmayan nev’ ve türlerde

     Hükümran olan kanunlara dikkat edilse

     Ve o namus ve kanunlara bakılsa görünür ki:

     Eğer o emrî kanun; haricî bir vücud giyse idi,

     O nev’ ve türlerin birer ruhu olurdu.

     Halbuki, o kanun daima bâkidir.

     Daima müstemir / devamlı ve sâbittir.

     Hiçbir tegayyürat ve inkılâbât / değişimler,

     O kanunların vahdetine tesir etmez, bozmaz.

     Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa;

     Onun ruhu hükmünde olan meydana geliş kanunu,

     Zerre gibi bir çekirdeğinde ölmiyerek bâki kalır.

     Madem en sıradan ve zaif emrî kanunlar bile,

     Böyle beka ve devam ile alâkadardır.

     Elbette insan ruhu, değil yalnız beka ile,

     Belki ebedî / sonsuz âlem ile alâkadar olması gerekir.

     Çünkü: Ruh dahi Kur’an’ın kesin ifadesi olan:

     “Kuli’r-ruhî min emri Rabbi.” yüce fermanı ile

      Emir âleminden gelmiş, şuurlu bir kanun

      Ve hayat sahibi bir kanundur ki:

      Ezelî Kudret, ona haricî bir vücud giydirmiş.

      Demek, nasıl ki irade sıfatından

      Ve emir âleminden gelen şuursuz kanunlar,

      Daima veya gâliben bâki kalıyor.

      Aynen onların bir nev’i, bir çeşit kardeşi

      Ve onlar gibi irade sıfatının tecellîsi

      Ve emir âleminden gelen ruh’un,

      Bekaya mazhar olması, çok daha kat’î ve buna lâyıktır.

      Çünkü vücud sahibidir.

      Hariçte hakikati vardır.

      Hem onlardan daha kavi / güçlü, daha ulvî / yücedir.

      Çünkü şuur ve bilinç sahibidir.

      Hem onlardan daha daimî, daha kıymetlidir.

      Çünkü hayat sahibidir.

Önceki İçerikKâinat  ve  Allah
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.