“İmralı” yine konuştu, hem de görüntülü olarak… “İmralı” dedim ama tabii ki konuşan bir ada değil, 1999’dan beri ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla hükümlü olan bir mahkum. O artık “teröristbaşı” veya “İmralı” gibi sıfatlarla değil, “Sayın Öcalan” ve “örgütün kurucu önderi” gibi sıfatlarla anılıyor.
T.C. Anayasası ve infaz yasalarına göre böyle bir hükümlü ne propaganda yapabilir ne de siyasi çağrılarda bulunabilir. Yayınlanan görüntülü mesaj, devletin bilgisi ve onayı olmadan gerçekleşemez. Bu nedenle böyle bir adım elbette hukuki değil, siyasi bir kararın eseridir.
Bu durum hukuk devleti ilkesiyle çelişir. “Fiilî durum yaratma” yoluyla meşruiyet sınırlarını zorlayan bir örnektir.
Buna rağmen Devlet, Öcalan’a bu imkânı tanıdı. Çünkü PKK ile müzakere sürecini Öcalan üzerinden yürütmek istiyor. Muhtemelen Suriye ve Ortadoğu’da izlediği politika gereği, ABD de bu yönde telkinde bulunmuştur.
Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, Abdullah Öcalan Kenya’da paketlenip ABD tarafından Türkiye’ye verildiğinde, “Amerika bize Apo’yu neden verdi, bilmiyorum” demişti. Şimdi neden verdiğini anlamışızdır sanırım.
Mahkum Öcalan’ın görüntülü mesajı, bir “mesajdan” öte anlam taşıyor: PKK’nın “siyasi muhatap” olarak tanınması anlamına geliyor.
*************************************
IRA Örneği
“Terörsüz Türkiye” adıyla yürütülen yeni açılım süreci İngiltere ile IRA (Irish Republican Army / İrlanda Cumhuriyet Ordusu) arasındaki süreçten ilham alınarak kurgulanmış gibi görünüyor.
İngiltere, süreci IRA ile değil siyasal uzantısı Sinn Féin üzerinden yürüttü. Türkiye’de ise süreç DEM ve Öcalan üzerinden yürütülmekte.
İktidar kanadının “sadece PKK silah bırakacak, hiç pazarlık yok” açıklamalarının doğru olmadığının herkes farkında. PKK kanadının hedefi sadece “siyasal meşruiyet” de değil. IRA gibi, silahlı mücadele yoluyla elde edilemeyen, siyasal kazanımları elde etmeyi istiyorlar.
****
Önce IRA örneğini hatırlayalım:
IRA, Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’tan (İngiltere’den) ayrılarak İrlanda Cumhuriyeti’ne katılması ve Katolik çoğunluğun siyasi haklarının güvence altına alınması amacıyla kurulmuş yarı askeri bir örgüttü.
1969’dan 1990’ların başına kadar süren çatışmalarda yaklaşık 3.500 kişi öldü, 50.000’den fazla kişi yaralandı.
1990’larda İngiliz hükümeti ve İrlanda hükümeti dolaylı temaslar başlattılar. ABD arabulucu rolü oynadı. Süreç “Good Friday Agreement” (Hayırlı Cuma Anlaşması) ile sonuçlandı.
1998’deki bu anlaşma, IRA ile doğrudan değil, IRA’nın siyasal kanadı olan Sinn Féin, İngiltere ve İrlanda hükümetleri arasında imzalandı.
Anlaşma maddeleri arasında: Silahlı grupların kademeli olarak silahsızlandırılması, Kuzey İrlanda’da Özerk bir Meclis kurulması (özerk yönetim), Mahkûm affı ve ceza indirimleri, Hakikat ve uzlaşma komisyonlarının kurulması, Polis ve yargı reformu yer aldı.
IRA, silahlarını tamamen bırakmayı 2005 yılında tamamladı. Bu işlem uluslararası bir denetim mekanizmasıyla (Kanada ve Güney Afrika’dan uzmanlar) şeffaf bir şekilde gerçekleştirildi.
*************************************
IRA Bu Anlaşmadan Neler Kazandı?
IRA, 1998’deki “Hayırlı Cuma Anlaşması” ile silahlı mücadeleyi sonlandırmış ama şu kazanımları elde etmişti:
Kuzey İrlanda’da özerk parlamento ve kendi hükümeti. İki dilli eğitim ve kültürel haklar. Polis ve adalet reformu. Sinn Féin’in siyasette güçlü temsil gücü. Gelecekte İrlanda ile birleşme için referandum hakkı.
Ayrıca IRA’nın siyasal kanadı Sinn Féin (Kendimiz Partisi), daha önce “terör örgütüyle ilişkili” diye dışlanan bir yapı iken, barış süreciyle birlikte meşru siyasi aktör haline geldi. Kuzey İrlanda Meclisi’nde önemli temsil gücü elde etti. (Şu an Sinn Féin birinci parti durumunda ve iktidara en yakın partidir.)
Katolik ve Protestan partilerin birlikte hükümet kurması zorunlu hale geldi. Böylece Katolik azınlık (IRA’yı destekleyenler) siyasette eşit temsil hakkına kavuştu.
IRA üyelerinin büyük bölümü cezalarının geri kalanını çekmeden serbest bırakıldı. İki yıl içinde, hapisteki IRA üyesi mahkûmların çoğu erken tahliye edildi.
****
Bana göre en önemli maddelerden biri “Referandum Hakkı ve İrlanda ile Birleşme Seçeneğidir.”
Good Friday Anlaşması, ileride bir referandumla Kuzey İrlanda’nın İrlanda Cumhuriyeti’ne katılma hakkını tanıdı. Bu şarta göre, Kuzey İrlanda halkı bu yönde oy kullanırsa, Birleşik Krallık bu sonucu kabul edecek.
Bu madde sayesinde silahla elde edilemeyen “Birleşik Krallıktan ayrılma” hedefi, siyaset yoluyla geleceğe bırakıldı.
****
Bu kazanımlar, IRA’nın hedeflediği “bağımsızlık ya da İrlanda’ya katılma” amacına doğrudan ulaşmamış olsa da, fiilen ayrışmış bir idari yapıyı mümkün kılmıştır.
Şimdi PKK ve Öcalan’ın yapmak istediği de buna benziyor: Bağımsız bir devlet kurma hedefini erteleyerek, silahla elde edemediği fiilen ayrışmış bir idari yapıyı kurmayı planlıyorlar.
*************************************
Türkiye’de IRA Örneği Uygulanamaz
IRA örneğinde ise coğrafi olarak net ayrılmış bir yapı vardı: Kuzey İrlanda hem idari hem dini ve etnik olarak zaten ayrı idi.
Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşların yaklaşık yüzde 50’si İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Bursa gibi büyükşehirlerde yaşamaktadır. “Kürt bölgesi” tanımını etnik temelli idari yapıya dayandırmak demokratik temsil ve sosyal bütünlük açısından sorunlar yaratır.
IRA örneğinde Sinn Féin, Katolik İrlandalıların çoğunluğunu temsil edebiliyordu. Türkiye’deki Kürtler, tek bir siyasi blok değildir. AK Parti’ye, Hüda-Par’a, CHP’ye, İYİ Parti’ye oy veren milyonlarca Kürt seçmen vardır. Dindar-muhafazakâr, laik-sosyalist, liberal Kürt kimlikleri mevcuttur. Türkler ve Kürtler dini inanç ve mezhep açısından ayrışmış değildir.
PKK veya DEM Parti çizgisi, Kürtlerin çoğunluğunu temsil etmez.
Türkiye’de, Kürtler de dahil, tüm vatandaşlar anayasal olarak eşittir. Etnisitesi ve dini inancı nedeniyle kimseye ayrımcılık yapılmamaktadır. Hukuka ve insan haklarına aykırılıklar vardır ama her kesim bundan etkilenmektedir.
Sürecin vitrininde silahsızlanma, kültürel hakların genişletilmesi, yargı reformu ve yerel yönetimlerin yetkilendirilmesi gibi kavramlar teşhir edilecek. Ama asıl istenen etnik temelli özerklik, coğrafi federasyon, referandum hakkı gibi uygulamalardır. Bunlar Türkiye’nin toplumsal yapısına uymaz.
Bu süreç bölünme ve iç savaş riski yaratacaktır. ABD’nin Türkiye’yi bölme planına hizmet edecektir.