Siyasi Durum Değerlendirmesi

23

Edinimlerimizden bahisle;
Bu günlerde ülkemin nabzı biraz hızlı atıyor; kimi zaman utançla, kimi zaman öfkeyle.
Çoğunlukla da sahne arkası planların röntgeni gibi.
DEM Parti’li bir milletvekilinin, Talat Paşa ve Ermeni soykırımına yönelik ifadeleriyle başlayan tartışma, yalnızca geçmişe dair bir hesaplaşma gibi görünse de, aslında bugünün siyasi denklemlerine ışık tutuyor.
Anadolu’daki kadim halkın gücüne rağmen, emperyalistlerin teşvikiyle binlerce Türk’ü katleden Ermeni komitacıların yarattığı trajediler üzerinden, tehcire tabi tutulan Ermenilerle ilgili kışkırtma yapmaya çalışmak; tarihi soykırım anlatılarına hizmet etmekten öte, bugün coğrafyamızdaki üniter yapıları parçalamak isteyen emperyalistlerin artık nelere tenezzül ettiğini de açıkça ortaya koyuyor.
*

Büyük Millet Meclisinde gerilimli tartışmalar yaşanırken; Silivri Cezaevi’nde Ekrem İmamoğlu DEM Parti heyetini kabul ediyordu.
Televizyonlarda demeçler yayınlanıyor, umut dolu cümleler sarf ediliyordu.
Ancak kamuoyuna yansıyan karelerin ötesinde İmamoğlu’nun ne söylediğini tam olarak bilmiyoruz.
*
Yine de o DEM’ Partisinin demeçleri bize yeterince bir şeyler anlatıyor: İmamoğlu, sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin merkez siyaseti adına bir “parlatma” operasyonunun aktörü gibi görünüyor ve gösterilmeye devam ediliyor.
*
Ekrem İmamoğlu, 2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden bu yana, iç politikada alternatif bir figür olarak konumlandırılmakla kalmadı, küresel güç merkezleri tarafından da benimsenen bir profil hâline getirilerek “umut” olarak sunulmaya başlandı.
Davos toplantılarından Avrupa kentlerindeki temaslara, Amerikan basınındaki “umut” temalı haberlere kadar geniş bir yelpazede desteklenen bu yeni figür, aslında halk desteğiyle yükseliyor gibi görünse de, yelkenini uluslararası ilişkilerle şişirmeye devam etti.
Bir zamanlar ANAP’tan AKP’ye hicret eden yerli sermaye gruplarının geleceklerini garantiye almak için gösterdiği temkinli ilgi, uluslararası aktörlerin örtülü yatırımları ve mevcut iktidarın yorgunluğunu değerlendiren muhalif çevrelerin stratejik hesapları bu yükselişi mümkün kıldı.
Burada bir soru sormak gerekiyor:
İmamoğlu gerçekten halkın içinden çıkan bir alternatif mi, yoksa düzenin yeni yüzü mü?

AKP iktidarının yirmi iki yılı aşkın süredir biriktirdiği yorgunluk, siyasi ve ahlaki erozyon ile ekonomik iflas; Türkiye toplumunun önemli bir kesiminde ve özellikle genç kuşakta “değişim” talebini doğurdu.
Ancak bu değişimin içeriği konusunda hâlâ ciddi bir bulanıklık söz konusudur.
Zira halk, bir yandan eski yapının yıkılmasını istiyor; öte yandan yerine gelecek olanın da sadece makyajlanmış bir versiyon olup olmadığını sorguluyor.
Bu da İmamoğlu gibi figürleri, “karizmatik ama muğlak” imajlı biri olarak önümüze getiriyor.
*
DEM Parti’nin meşruiyet sınırlarını zorlayan açıklamaları karşısında İmamoğlu’nun sessizliği, siyasetin doğasında var olan denge kaygısıyla açıklanabilir.
Ancak bu sessizlik; Türkiye’nin doğrudan varoluşuna dokunan meselelerde, özellikle sınır güvenliği, milli tarih ve egemenlik gibi konularda, seçmen nezdinde bir tereddüt doğuruyor.
Bu tereddüt, 2019’da “haksızlığa uğrayan, 2025 19 Mart’ta bir darbeyle mağdur edilen adam”ın arkasında birleşen halkın, normal süresinde yapılırsa 2028’deki seçimlerde aynı kararlılıkla bu şahsın arkasında durup durmayacağını sorgulatıyor.
*
Bugünün seçmeninin yönlendirebilme kabiliyeti olan büyük bir bölümü, geçmişe göre çok daha bilgiye açık; küresel eğilimleri okuyan ve siyasal temsilcilerin dış ilişkilerinden söylemlerine kadar her şeyi didik didik eden bir refleks geliştirdi.
Bu yüzden İmamoğlu’nun yıldızı parlıyor olabilir; ancak parlayan her yıldızın bir ömrü olduğu da unutulmamalı.
Özellikle de o yıldızın ışığı, kendi özünden değil de başka galaksilerin projeksiyonlarından geliyorsa.
*
Bütün bu tablo içinde eğer İmamoğlu halkın tercihini alamazsa, CHP’de kendi içinde bir güç savaşı yaşanacağı da kesin.
Özgür Özel, klasik anlamda bir “parti adamı” olarak örgüt üzerindeki hâkimiyetini adım adım artırırken; Cumhurbaşkanlığına yürüyemeyen İmamoğlu, parti idaresine yürümek isteyebilir.
Ancak böyle bir durumda, Türkiye’de siyasetin hâlâ örgütler üzerinden şekillendiği gerçeği unutulmamalı.
Parti kongreleri, delegeler, il başkanlıkları ve kurultay dengeleri söz konusu olduğunda, Özel’in eli daha güçlü.
Bu nedenle 2028’e giderken CHP içinde yaşanacak olası bir adaylık kavgası nasıl sonuçlanır, bilinmez.
*
Türkiye bir yol ayrımında değil; aslında çoktan yeni bir yola girdi.
Bugün birinci parti konumundaki CHP, Türk milletinin hassas konularında Meclis’te gösterdiği zaafı sürdürürse, birinciliğini koruması mümkün olmaz.
Bu yolun hangi istikamette ilerleyeceği ise yalnızca seçim sonuçlarıyla değil, siyasi aktörlerin Türkiye’nin hayati meselelerindeki duruşlarıyla belirlenecek.
Bugün zorlamalarla sanki Kürtlerin partisiymiş gibi gösterilmeye çalışılan ve onlarca kez ismi değiştirilen, ayrılıkçı terör destekçisi DEM Parti, her ne kadar “demokrasi” ve “demokrat” kelimelerini dilinden düşürmüyorsa da; aslında doğu ve güneydoğuda bile sevilmeyen, benimsenmesini tamamen uluslararası örgütlenme gücünden ve Türkiye’nin göz yumduğu otorite boşluğuyla sağladığı baskıdan aldığı aşikârdır.
*
BOP gereği bu zaafın bilerek ve planlanarak gösterildiği olasıdır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde milletine inanan, uluslararası ilişkilerinde millî menfaatleri değişmez kural kabul eden siyası yapılanmaların kısa sürede, bugün içinde debelendiğimiz suni duvarları yıkıp geçeceğine inanmamız gerekir.
Ve o günlerin çok uzakta olmadığını da biliyoruz.