İnsan ve Görevi

12

     İnsanın görevi; beden makinesine yerleştirilen lâtif / güzel, şirin duygular, din ve imanın içerdikleri uzuv / organların gereklerini yerine getirmek ve bunu tek gaye bilmektir. Bunların vücuduna / bedenine, fıtratına / yaratılışına konmasının hikmet ve amacının iki sebebi var:

     Biri: Asıl Mün’im / Nimet Verici olan Hz. Allah’ın çeşit çeşit nimetlerini, kuluna hissettirmek. Bu hissedişten hareketle kulun; şükür ve ibadetinden geri kalmamasını hatırlatmak.

     Diğeri: Âlem’de tecellî eden / yansıyan, görülen kutsal isimlerini; birer birer kuluna tanıttırmak.

İnsan bunları zevkle tanıyarak; tahkikî bir iman / inanç sahibi olarak, bu iki esas sayesinde; mükemmellik yolunda, ondan istenen gelişmeyi gösterebilmek. 

     İnsanın hayatı ve sayısız istidat ve kabiliyetlerle donatılmasından beklenen mükemmellik ve görevler ise şunlardır:

     Bedenine konan mizan / ölçeklerle yani aklı, idraki ve muhakemesiyle; rahmet hazinelerindeki maddî manevî nimetlerin veriliş hikmetlerini akıl terazisiyle tartmak.

     Fıtrat ve yaratılışına yerleştirilen -anahtar hükmünde olan- maddî manevî uzuv ve organlarla; Kutsal İlâhî İsimler’in gizli definelerini açmak.

     İnsanın; kardeşleri olan diğer mevcûdat ve varlıkların nazarında; İlâhî İsimler’in garip / şaşırtıcı, parıltılı görünüşlerinin nümune ve örneklerini, hayatıyla sergilemek ve onları görünür kılmak.

     İnsanın; hâl ve sözleri ile Hakk’ın Rububiyet kapısında ubudiyet ve kulluğunu ilân etmek.

     İnsanın, güzelliğinin; Allah’ın Güzel İsimleri’nin kendisinde yansımalarından ileri geldiğinin şuur ve bilincinde olarak; Ezelî Şâhit / Gören Allah’a -Allah bilip gördüğü hâlde- yine de, kendisini O’na sunmak.  

     Hayat sahiplerinin, hayat belirtileri olan; hâl diliyle yaptıkları selâm ve dualarla; hayat vericileri Allah’a kulluklarını arzetmelerini görüp anlamak ve göstermek.

     Hayatına verilen ilim, kudret ve irade gibi sıfat ve hâllerinden küçük nümûneleri kıyas ederek; Yaratıcı’nın mutlak / sınırsız sıfatlarını ve kutsal işlerini fehmedip anlamak. Meselâ: Nasıl ki, ben azıcık ilim, irade ve gücümle bu evi böyle düzgün yaptım ise, bu âlem sarayının yapıcısının da, âlem kasrının büyüklüğüne nispetle; kudret sahibi, bilen ve hikmetle yapan olduğunu fehmetmek.

     Varlıkların herbirinin kendine mahsus bir lisan ile Allah’ın birliğini onaylamasını fark etmek.

     Sanatla yaratanın Rububiyetine / Rablığına işaret eden kelimeleri okumak.

     İnsanın, acz ve fakr derecelerini nazara alarak; sanatla yaratan ve sınırsız imkân sahibi olan Allah’ın sonsuz tecellî derecelerini düşünmesi. Tıpkı, açlığın dereceleri nispetinde, yeneceklerin sayısız lezzetleri anlaşılacağı gibi. Velhasıl insan, sonsuz acz ve fakrı ile, Yaratıcı’nın sınırsız kudret ve zenginliğinin derecelerini anlamakla mükelleftir.

x

     Hayatın mahiyeti ise:

     Yüce Allah’ın garip, şaşırtıcı ve hayret verici İlâhî İsimlerini aksettiren eserlerin listesi.

     İlahî sıfat, iş ve emirlerin anlaşılmasına bir mikyas ve ölçü.

     Kâinatın içindekilere ve nefsin dışındaki âlemlere dair bir mizan / ölçü.

     Büyük âlemin bir misal ve örneği.

     Kâinatın bir haritası.

     Kitab-ı Kebîr / Büyük Kitap hükmünde olan Kâinatın bir fezlekesi / özeti.

     Defineleri ve gizli hazineleri açacak anahtarların mahzeni olma keyfiyetidir.   

x

     Hayatın sûreti ise şudur:

     Hayat, mektûb / yazılmış bir kelimedir. Esmâü’l-Hüsnâ’ya delâlet eder.

     Hayatın hakîkati ise, Allah’ın her şeyde tecellî etmesine aynalık etmektir.

     Hayatın saadet ve kemâli ise, hayat aynasında görünene karşı;

     Şuur ve bilinçle muhabbet, şevk ile ibadet etmektir.

     Hayat, böyle gayelere yönelik olduğu için, hayatı nefsanî hazlara sarf etmemeli.

     Kaldı ki, diğer hayat sahipleri, hatta bitkiler bile, bahsedilen gayelerin bazısında, insana şerik ve ortaktır.

     Nar, elma ve dut gibi san’atlı meyveler birer kudret kelimeleridir. İlahî İsimleri ilân edip okutturuyorlar. Onların hayatlarının gayeleri, bu gibi işlerdir. Yoksa, bu meyvelerin suretlerinin gayeleri olan yenilmek, hayatlarının gayesi değildir. Ancak ölümlerinin gayesi olabilir. Fakat diğer hayat sahipleri, bütün gayelerde insanla eşit olamaz.

     Çünkü, herşeyi içine alan ayna insandır. Öyle ise insan, kendinden çok aşağı olanlardan daha aşağı olmamalı. Nitekim:

     Mü’minin / inananın kıymetini ilân eden şu kudsî hadis insana yeter:

     “Arzım (yeryüzü) ve semam (gökyüzü) Beni içine alamaz. Lâkin Ben mü’min kulumun kalbine

girerim.”

Önceki İçerikTrump’ın ipi kimin elinde!
Sonraki İçerikBen Yaşadım
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.