Semânın süslü tavanına, güneş gibi ışık verici, ısındırıcı bir lâmbayı takmak; gece gündüz hatlarıyla, kış yaz sahîfelerinde Allah’ı ta’rîf eden mektupları yazmasına bir nûr hokkası hükmüne getirmek ve yüksek minâre ve kulelerdeki büyük saatlerin parlayan akrebleri gibi, gök kubbede ay’ı, zamanın en büyük saatine bir akrep yapmak, farklı çok hilâller sûretinde her geceye sanki ayrı bir hilâl bırakıp, sonra dönüp kendine toplamak, gezdiği yerlerde mükemmel bir ölçüyle, ince hesapla hareket ettirmek, gök kubbede parlayan, gülümseyen yıldızlarla göğün güzel yüzünü yaldızlamak, elbette nihayetsiz bir saltanat-ı rububiyetin / Allah’ın kâinattaki hâkimiyetinin göstergeleridir. Şuur sahiplerine, onu bildiren muhteşem bir ulûhiyetin / herşeyi kendine ibadet ettiren Allah’ın işaretleridir. Fikir sahiplerini iman, inanç ve tevhîde / Allah’ın bir ve tek olduğu gerçeğini bilmeye davet eder / çağırır.
Göz Kör Olursa
Gözün nûru, îman nûruyla ışıklanır ve kuvvetlenirse, bütün kâinat gül ve reyhanlar ile müzeyyen / süslü bir cennet şeklinde görünür. Gözün gözbebeği de, bal arısı gibi, bütün kâinat safhalarında nakışlı gül ve çiçek gibi delil ve burhanlardan alacağı ibret, fikir, düşünme, ünsiyet ve alışkanlıklardan yararlanarak; vicdanda o tatlı, imanlı balları yapar. Eğer o göz küfür / inançsızlık zulmet ve karanlığıyla kör olursa, dünya genişliğiyle beraber, bir hapishane şekline girer. Kâinatın / evrenin tüm hakikat ve gerçekleri nazarında gizlenir. Kâinat ondan yabancılaşır. Kalbi hüzün ve kederler ile dolar.
Büyük ve Küllî Netîce
Kâinattaki şer, zarar, belâ ve şeytanların ve zararlı şeylerin halk ve icatları, yani yaratılmaları şer / kötü ve çirkin değildir. Çünkü çok mühim / önemli sonuçlar için yaratılmışlardır. Meselâ: Meleklere şeytanlar musallat olmadıkları / onları rahatsız etmedikleri için, terakkî / ilerleme ve yükselmeleri yoktur. Makamları sâbittir. Değişmez. Bunun gibi hayvanların da, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbit, nâkıs ve eksiktir. İnsanlık âleminde ise, terakkî / ilerleme mertebeleri, yükselme ve alçalma seviyeleri nihayetsiz ve sınırsızdır. Nemrut ve Fir’avunlardan tut, ta enbiya / nebilere ve evliya / velilere kadar, gâyet uzun bir terakkî / ilerleme ve yükseliş seviyeleri var.
İşte kömür gibi olan alçak rûhları, elmas gibi olan yüksek rûhlardan seçip ayırmak için, şeytanların yaratılması gerekli görülmüştür. Nitekim, imtihan / sınav sırrı ve peygamberlerin gönderilmesi ile bir imtihan, bir tecrübe, bir cihat ve bir müsabaka / bir yarış meydanları açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasa idi, insanlık mâdenindeki elmas ve kömür hükmünde olan kabiliyetler; bir ve beraber olacak, aynı kalacaktı.
Demek şeytanlar ve şerlerin yaratılması; büyük ve küllî / kapsamlı neticelere baktığı için, icatları / yaratılmaları şer / kötü değil, çirkin hiç değil.
İlâhî Rahmeti Gör
Zâhirde / görünüşteki sebepler eliyle gelen nimetleri, o sebepler hesabına almamak gerekir. Eğer o sebep irade sahibi değilse, meselâ hayvan ve ağaç gibi, doğrudan doğruya o nimeti Cenab-ı Hakk hesabına verir. Madem o, hâl diliyle “Bismillâh” der, sana verir. Sen de Allah hesabına olarak “Bismillâh” de, al. Eğer o sebep ihtiyar / irade sahibi ise, o “Bismillah” demeli, sonra ondan al. Yoksa alma! Çünkü, “Üzerine Allah’ın ismi anılmamış olan (besmele ile kesilmemiş hayvan)lardan yemeyin!” âyetinin açık mânâsından başka, işaretle anlattığı bir mânâsı da şudur ki: “Hakikî nimet verici olan Allah’ı hatıra getirmeyen ve O’nun nâmıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz.” demektir.
O hâlde hem veren “Bismillâh” demeli hem alan “Bismillah” demeli. Eğer veren “Bismillâh” demiyorsa, fakat sen de almaya muhtaç isen sen “Bismillâh” de; verenin başının üstünde İlâhî rahmetin elini gör. Şükür ile öp. Ondan al.