Kur’an’ın  Bayraktarı

19

     “Ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak bütün cihâna karşı meydan okuyup, Kur’an’ı i’lân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’an’a ve İslâmiyete kale yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş hücumları def’ ettiniz. Tâ ‘Allah ileride (onların yerine) öyle bir kavim getirir ki, (O) onları sever, ve (onlar da) O’nu severler. (O bahtiyar insanlar) mü’minlere / inananlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı şiddetlidirler! Allah yolunda cihat eder / savaşırlar!’ âyetine güzel bir mâsadak (mazhar) oldunuz. Şimdi (Menfî) Avrupa’nın ve frenkmeşrep (menfî Avrupa fikirli) münafıkların desîselerine / hîlelerine uyup, şu âyetin evvelindeki ‘Kim dininden dönerse…’ hitâbına mâsadak / hedef olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!’ (Mâide: 54)”

     “Bir zaman Araplar İslâm’a hizmet etmişler, sonra İranlılar bu hizmeti sürdürmüşler. Onların yoldan çıkmaları üzerine hizmet şerefini üstlenen Türk milleti, İslâma sayısız hizmet vermişlerdir.” (Prof. Dr. Süleyman Ateş)

Yahudiler

     Yahudiler, insanlığın sosyal hayâtını sarsan; işçi ile işvereni birbirine düşürüp, fakirleri zenginlerle çarpıştıran bir millettir. İki kat faiz yapıp bankaları kurmaya sebebiyet veren, hîle ile mal toplayan yine Yahudilerdir. Rahat durmadıkları için, dâima zulmünü  gördükleri hükûmetlerden ve gâliplerden intikamlarını almak için, her çeşit fesat komitelerine karışan yine onlardır. Her nevi ihtilâle parmak karıştıranın, yine o millet olduğunu tarih bize somut örneklerle ifâde ediyor. Gazze’de yaptıkları ve hâlen devam ettirdikleri soykırım; nasıl bir millet olduklarının son örneğidir.

Hz. Muhammed’in  Evrenselliği

     Hz. Muhammed’in hıfzı ve ismeti / maddî mânevî musîbetlerden muhafaza edilip korınması, açık bir mucizedir. “Ve Allah, seni insanlardan muhafaza edecektir.” âyetinin açık hakîkati çok mucizeleri gösterir. Evet, Resûl-i Ekrem çıktığı vakit, değil yalnız bir tâifeye, bir kavme, bir kısım siyaset ehline veya bir dîne, belki bütün dünyaya ve bâtıl dinlere karşı, tek başına meydan okudu.

     Halbuki amcası en büyük düşmanı idi! Kavmi ve kabîlesi en büyük düşmanları arasındaydı! İşte bu durumda yirmi üç sene korunmaksızın ve zorlanmadan; çok defa da, sû-i kasta mâruz kaldığı hâlde, tam bir saâdet içinde rahat döşeğinde vefat etti. En yüce mertebeye çıkmasına kadar korunması “Ve Allah, seni insanlardan muhafaza edecektir.” âyetinin; ne kadar kuvvetli bir hakîkati ifade ettiğini ve ne kadar metîn / sağlam bir dayanak noktası olduğunu güneş gibi gösterir.

Mutlak  Hâkim  Olan  Allah

     Kâinatın Mutlak / Salt Hâkimi ve Kâinatın Müstakil Âmiri / Tek Başına Emredeni ve Vâhid-i Ehad / sıfatlarında ve zâtında bir olan Yüce Allah; tüm kâinatın / evrenin meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bunlar hikmetine zıt olarak, yaratılış netîcesini, kâinatın meyvesini abes / faydasız eder mi? Hâşâ ve kellâ / asla!

     Hem hikmetini ve rububiyetini / her şeyin Rabbi olduğunu inkâr ettirecek bir tarzda mahlûkatın / yaratılmışların ibadetlerini başka ellere vermeye rıza gösterir mi, hem hiç müsâade eder mi? Hem hadsiz derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı fiilleriyle gösterdiği hâlde, en mükemmel mahlûklarının şükür ve minnettarlıklarını ve sevgi göstermelerini ve kulluklarını başka sebeplere vermekle kendini unutturup, kâinattaki yüksek maksatlarını inkâr ettirir mi?

Sınırsız  Cömertlik

     Dünya yüzünü bu kadar müzeyyen / ziynetli masnûâtıyla / sanatlı eserleriyle süslendirmek, ay ile güneşi lâmba yapmak, yeryüzünü bir nimet sofrası ederek; yiyeceklerin en güzel çeşitleriyle doldurmak ve donatmak, meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimde birçok def’alar tecdîd etmek / yenilemek, hadsiz / sayısız bir cûd ve sehaveti / cömertliği göstermiyor mu?

Önceki İçerikHangi Devletin Aklı?
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.