Öyle de Olur Böyle de

33

Bu köşede eski bir anekdotu yazmıştım. Ne kadar eski: Sovyet Sosyalist Birliği henüz dağılmadan, o birliğin Berlin’in ortasına çektiği duvar yıkılmadan önceye ait. Prag’da uluslararası bir tarih kongresi toplanıyor. Prag, o zamanın Çekoslovakya’sının baş şehri ve orası da bir demir perde ülkesi; yani Sovyet uydusu. Bir Çek tarihçi Batılı meslektaşlarına dert yanıyor: “Gelecekten eminiz. Gelecekten bir şüphemiz yok. Asıl problem geçmişte. Canına yandığımın geçmiş durmadan değişiyor!” Çek tarihçi eminim ki tam bu kelimelerle konuşmamıştır, ben biraz öztürkçeleştirdim ama söyledikleri mealen böyle.

Niyetim tarih anlatmak veya tarih felsefesi yapmak değil. Her ikisini de yapan milyonlarca uzman var Türkiye’de ve bilhassa sosyal medyada… Niyetim, nirengi noktaları olmayınca gerçeğin bulanıklaştığından şikâyet etmek. Gerçeğin yok oluşundan. İşte, gerçek yok olunca ortaya post-gerçeklik çıkıyor. Yani herkesin gerçeği kendine. Daha doğrusu herkes kendine sempatik gelen, işine gelen gerçeği uyduruveriyor. Bunu bir kişi yapsa ya ağzının payını verirler yahut da meclisten kovuverirler. Ama meclisin çoğunluğu birbirinden kopuk çok özel gerçekler yumurtlamaya başlarsa, vah gerçek gerçeğin hâline ve vah o meclisin düşünce seviyesinin hâline.

Gerçek konturlarını kaybedip silikleşmeye başlayınca gazeteciliğe iş düşüyor. Gazeteci, gerçekler arasından seçtiği gerçeği en kalın hatlarıyla anlatmalı ki şaşkına dönmüş okuyucu, dinleyici, seyirci bir şeyler anlayabilsin. Anladığının doğru mu yanlış mı olduğu; doğrunun, yanlışın ne olduğu ikinci planda. Ama hiç olmazsa bir şey anlasın.

Tereddüt eden kaybeder

Ekonomimiz çöktü çökecek ama Türkiye Yüzyılı’nı yaşıyoruz. Sahi İlber Ortaylı’nın, “İmparatorluğun en uzun yüzyılı” dediği 19. Yüzyıl da Osmanlı Yüzyılı mıydı? Benziyor mu ne! Allah benzetmesin.

Abdülhamit ve Vahdettin kötüydü, Cumhuriyet mi bizi kurtardı yoksa Abdülhamit ve Vahdettin çok ama çok iyiydi de Cumhuriyet mi bizi batırdı? Çek tarihçiye mi sorsak?

Deprem oldu. Uzmanlara sorduk. Bu 6,2’lik deprem, gerilimi azaltarak büyük depremi ertelemiş veya müstakbel şiddetini azaltmış. Yine uzmanlar dedi ki, gerilim artmış, felaket kapıdaymış. Ne yapacaksınız? O da uzman, öteki de uzman.

Haberleri kaleme alan arkadaşlara bakınız. Birbirine taban tabana zıt tahminleri naklediyorlar. Nakledişlerindeki tek ortak nokta da resmi çizmekte kullandıkları kalemin kalınlığı. Kalemleri kalın olmalı ki parazitten bir anlam çıksın. Yeter ki bir anlam, hatta daha iyisi bir heyecan, bir şok çıksın. Onun için bağırıyorlar. Hani dilimizi bilmeyene bağırarak hitap edersek belki anlar diye umarız ya. Onun gibi bir şey. Dikkat ediniz deprem tahminlerinde, yorumlarında en az rastladığımız, “Şöyle de olabilir, böyle de” değerlendirmesi. Çünkü öyle yazılırsa, zaten anlayamadığımız şey büsbütün anlaşılmaz hâle geliyor. Maazallah tereddüt eden kaybeder. Böyle ikircikli değerlendirmeler verilmez. Onun yerine bir gün arayla iki zıt şeyi söylemek tercih edilir. Büyük devlet adamlarımızdan hiç mi ders almadınız!

Postlar postları doğurur

Post gerçeklik dedik. Bu saçmalığı post modernizm doğurmadı mı? Evet, ta kendisi, o doğurdu. Ne söylerseniz söyleyin, neyi savunursanız savunun, anlattıklarınız odur işte. Nedir? “Anlatı”dır. Abdülhamit de anlatıdır, Cumhuriyet de. Deprem geliyor da anlatıdır deprem gelmiyor da. Çıkıyoruz da, batıyoruz da, Türkiye yüzyılı da anlatıdır.

Yanlış yapmak insanlık hâlidir. Doğruyu bulmak da. Fakat herkes başka türlü yanlış yaparsa ne olur? Herkesin yanlış yapmasıyla eşdeğer başka bir hâl, herkesin kendine göre doğru yapması veya kendine göre bir doğru bulmasıdır. Doğruların çeşitlenip çoğaldığı bir dünyada ne olur? Doğru kaybolur.

Makul bir toplumun bilimde, siyasette, düşüncede fikir birliğine vardığı nirengi noktaları bulunur. Paradigma da denir bu müşterek noktalara. Hani yüzde yüz herkes toplumun paradigmalarını benimsemek zorunda değildir ama hiç olmazsa insanların “kısmı azamı” bazı tariflerde fikir birliği içinde olmalıdır. Mesela toplum nedir, vatan nedir, millet nedir? Biz bir toplum muyuz? Yoksa değil miyiz? Toplumsak neden öyleyiz? Değilsek toplum olduğumuz bir yere hicret edelim.

Paradigmalar

Bilim tarihi, bilim felsefesi dersi verirken Thomas Kuhn’un bilimde paradigma devrimleri düşüncesini anlatmadan geçemezsiniz. Kuhn’a göre bilimin bir alanında, bilim adamlarının mutabık oldukları anlayışlar, paradigmalar vardır. İşte bu paradigmalardan birine karşı deliller çıkmaya başlar, paradigmanın açıklayamadığı gözlemler yapılır. Paradigma zayıflar, sarsılır. Sonra birden yeni bir paradigma doğar ve eskisi devrilir. İşte bilimde devrimler böyle olur der Kuhn. Şimdi Kuhn’a bildirmek isterdim: Kuhn kardeş, senin teori Türkiye’de sökmez. Çünkü bizde bilimde de tek paradigma yoktur. Paradigmadan geçilmez. Paradigma çok demek, paradigma yok demektir. Öyleyse Türkiye’de bilim devrimini nasıl yapacaksın? Yapamazsın değil mi?

Ne yazık ki Kuhn, 21. asır görmeden terki dünya etti. Yoksa Türkiye, onun bilimlerde devrim paradigmasında devrim yapardı.