Milletin hâkimiyet ve egemenliğini; efkâr-ı umumiye / kamuoyu temin eder ve sağlar. Bunun amansız düşmanı ise, istibdattır. Ancak istibdadı devam ettirmek ve sürekli kılmakla, bu hâkimiyet son bulur! İhtilâfı ilka / fikir ayrılıklarını telkîn edip aşılamak sûretiyle, bu millet hâkimiyet ve egemenliği yara alır. Efkâr-ı umumiyeyi / kamuoyu ve umumun düşüncelerini; tefrika ve bölünmelere uğratmakla, bu hâkimiyet kararmaya başlar!
Ayrıca, efkâr-ı umumiyeyi aydınlatan maarifi sona erdirmek, cahillik ve bilgisizliğin yayılmasına yardım etmekle; millet hâkimiyeti sönmeye yüz tutar!
Milletin toplumsal hayatının kefili ve hukukunu muhafaza edip koruyan ise efkâr-ı umumiyedir.
Bunu temin edecek olan da, ittihad / birlik beraberlik içindeki efkâr-ı umumiyenin keskin kılıcı, yol gösterici rehberi / kılavuzu olan maarifi / eğitim ve öğretimi sağlayacak olan kurumlardır. Ancak, bu tesis ve kurumlarla, hâkimiyeti devam ettirmek ve başarı göstermek mümkün ve olasıdır.
Saat Ne Diyor?
Öğretmen bir vesîle ile öğrencilere, duvardaki saati göstererek sordu:
– Çocuklar! Saat durup usanmadan, devamlı olarak ne diyor?
Öğrenciler, bu soru karşısında tuhaf tuhaf birbirlerine baktılar! Şaşkınlık gösterdiler! Tabii ki, bu soruya bir anlam veremediler. Acaba ne demek istemişti öğretmen?
Öğrencilerden biri, çekine çekine:
– Hocam bu ne biçim soru?
Başka biri:
– Hocam! Saat hiç konuşur mu?
Diğer biri:
– Hocam, ne demek istiyorsunuz?
Bir başkası:
– Cevabı verilemeyecek soru sorulur mu?
Öğretmen, bu sorulmaz soruyla herkesi şaşırtmış, düşünmelerine yol açmış! Fakat, istediği cevabı alamamıştı! Öğrencilerin meraklı bakışları, heyecanlı bekleyişleri karşısında, yavaş yavaş konuşmaya başladı:
– Sevgili çocuklar! Elbette saat konuşmaz. Fakat bir de hâl dili vardır. İşte duvardaki saat, hâl diliyle konuşuyor ve “İnsan! İnsan!” diyor! Çünkü saat, saat oluşunun farkında değildir. Niçin yapıldığını ve işlevini bilmez. Yine de “Tik Tak, Tik Tak!” sesleriyle, insana zamanı bildirmekte. Lâkin bu yaptığının farkında olmayışı; görevini yapmaya engel olmaz.
– Evet çocuklar! Saati, zamanı bildirsin diye İNSAN yapmış, İNSAN kurmuş ve çalışmasını İNSAN sağlamıştır. Saatin bütün bunlardan gafil oluşu; vazîfesini yapmasına mani’ ve engel değil. Demek ki ne diyormuş saat?
Bütün sınıf, tek bir ağızdan, sanki haykırdı:
– “Saat hâl diliyle ‘İNSAN! İNSAN!’ diyormuş öğretmenim.” dediler.
Öğretmen, konuyu şu sözlerle tamamladı:
– Evet sevgili çocuklar! Kâinattaki tüm varlıklar, ister canlı ister cansız olsunlar; yaratılmış olduklarından ötürü, lisân-ı hâlleri / hâl dilleriyle hepsi bir ağızdan “ALLAH! ALLAH!” diyerek, Yüce Allah’ı tesbîh ederek zikredip anmaktadırlar. Demek ki, Yûnus Emre’nin:
Cennet Cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları
Bana Seni gerek Seni
Demesi boşuna değilmiş.