Hâkimiyet Milletin Diyebilir miyiz?

15

105. kuruluş yıldönümünü kutladığımız TBMM’nin Genel Kurul Salonunda “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazılıdır.

Kurucu iradenin “Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu” ifade eden anlayışı halen devam ediyor mu? Özellikle Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtiğimizden bu yana bu konuda yoğun tartışmalara şahit oluyoruz.

Bu sorunun cevabı için, 105. Yılda “milli hâkimiyeti” veya “ulusal egemenliği” sağlayan unsurları sorgulamamız gerekiyor.

·       Milli egemenliğin merkezi olması gereken TBMM’nin günümüzde etkinliği kalmamıştır.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, ülkenin kaderini etkileyen bütün karar ve uygulamaların merkezi Meclis’ten Saray’a geçmiştir.

TBMM’de “seçilmiş kralların” yönettiği siyasi partilerin aday göstermesiyle ve milletin oy vererek seçtiği 600 milletvekilimiz var.  Ancak YASAMA yetkisi fiilen partili Cumhurbaşkanının elinde.

Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla yasama yetkisi kullanmaktadır. TBMM’de karara bağlanması gereken konularda da, CB’nın başkanı olduğu parti çoğunluğu elinde bulundurduğundan, Meclis bağımsız bir irade ortaya koyamamakta, Saray’da hazırlanan metinler aynen kabul edilmektedir.

·       Yeni sistemde “YÜRÜTME yetkisi cumhurbaşkanına aittir.”

Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanıdır.

Siyasi bir organ olan bir “Bakanlar Kurulu” yoktur. Birer sekreter durumunda olan atanmış bakanların halktan kopukluğundan, milletvekillerinin dahi bakanlara ulaşamamasından, iktidar milletvekilleri dahi şikâyetçidir. Bakanlar muhalefet partileri genel başkanlarıyla söz düellosuna girebilir. Ancak Bakanların Cumhurbaşkanına, bırakın belli bir konuda itiraz edebilmesi, kendi iradeleriyle istifa edebilmesi dahi mümkün olmuyor.

·       YARGI da tamamen Cumhurbaşkanının kontrolündedir. Cumhurbaşkanının istemediği bir kişinin HSK, AYM, Yargıtay, Danıştay üyeliklerine seçilmesi mümkün değil. HSK üzerindeki siyasi gücün etkisi kritik davalarda “doğal hâkim ilkesine” aykırı olarak yapılan atamalar, hâkimlerin “coğrafi teminatının olmaması” gibi uygulamalarla açıkça ortaya çıkıyor.

“Türkiye’deki Yargı sistemine/ mahkemelere güveniyor musunuz?” sorusuna “Hayır” diyenlerin oranı yüzde 70,1 iken, “Evet” diyenlerin oranı yüzde 22,5 olması tesadüf değil. (Area Türkiye Siyasi Durum Araştırması- Nisan 2025)

Millet iradesinin hâkim olduğu rejimlerde, devleti oluşturan yasama- yürütme- yargı kuvvetleri arasında görev ve yetki ayrılığı ile birbirinden bağımsızlığı ifade eden KUVVETLER AYRILIĞI gerçekleştirilmeye çalışılır. Türkiye’de fiilen yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tek kişide toplandığı bir “kuvvetler birliği” sistemi uygulanmaktadır.

Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, kanun ve kuralların herkese eşit olarak uygulanmadığı bir ülkede, hâkimiyetin millete ait olduğundan bahsedilemez.

*************************

Seçimle Gelmek Yeterli mi?

İktidarın/ Cumhurbaşkanının millet iradesini temsil ettiği iddiasının tek bir dayanağı vardır: Cumhurbaşkanının ve milletvekillerinin seçimle işbaşına gelmesi.

Bu iddia adil ve eşit şartlarda girilen, iktidarın devlet kaynaklarını hoyratça kullanmadığı, halkın aldatılmadığı, sayımın düzgün olduğu dürüst seçimler olursa haklıdır.

“Mühürsüz, nereden geldiği belli olmayan pusulaların sandıklar kapanmadan bir saat önce geçerli sayıldığı” bir seçim sonucu seçilenin millet iradesini temsil ettiği iddiası inandırıcı olmaz.

Yüksek Seçim Kurulu’nun siyasi iradeye göre karar verdiği algısı yerleşmiş bir ülkede, seçimle gelenin millet egemenliğini temsil ettiği iddiasına sadece kazananlar inanır.

İktidarın istediği sonuç çıkmadığında seçimlerin iptal edildiği bir ülkede, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu söylenebilir mi?

Milletin seçtiği milletvekillerini AYM kararlarına rağmen göreve başlatmaz hapiste tutarsanız, milletin seçtiği Belediye başkanlarını siyasi gerekçelerle ve yargı sopası kullanarak, Kayyım atama yoluyla ele geçirirseniz Milli iradeye saygıdan bahsedilebilir mi?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhtemel rakiplerinizi idare ve yargı sopası ile etkisizleştirirseniz, siyasi parti liderlerini bile (bir tedbir olan tutukluluğu cezaya dönüştürerek) hapiste tutarsanız egemenliğin millete ait olduğundan bahsetmenin bir inandırıcılığı olamaz.

*************************

Sivil Vesayet, Seçilmiş Krallar, STK’lar ve Medya

Eskiden asker içinde “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin” üstlenilmesi veya “durumdan vazife çıkarmak” anlayışı ile yapılan darbeler sürecini eleştirirdik. Bugün bir SİVİL VESAYET sisteminden bahsediliyor. Yandaş medyada bir siyasetçi, yazar, sanatçı ve iş insanı hakkında başlatılan bir kampanya ile muhatapların itibar kaybına uğratıldıkları, uzun tutukluluk süreçlerine muhatap oldukları, aynı yöntemle bazı kişilerin mallarına el konulduğu ülkede milli iradeye saygıdan bahsedilebilir mi?

Parti içi demokrasi ve liderlerin denetlenebilir, (partililerin ortak iradesinden sapması halinde) gerekirse görevden uzaklaştırılabilir olması, millet iradesinin üstünlüğü için çok önemlidir. Oysaki bugün parti içinde liderlerin aleyhine konuşmak, karşısına aday olmak hemen hemen imkânsızdır. Bu sebeple parti başkanları adeta (M. Duverger’in tabiriyle) SEÇİLMİŞ KRAL durumundadırlar.

Liderin mutlak hâkimiyeti sebebiyle fiilen milletvekilleri, belediye başkanları ve hatta Belediye Meclis Üyeleri bile bizzat parti başkanı tarafından seçilmektedir. Parti üyeleri ve delegeler nezdinde yapılan temayül yoklamaları da tamamen gösterişten ibaret. Bütün partiler Anayasa değişikliğinden bahsettikleri ortamda bile bu garabet durumu ortadan kaldırmak, “Siyasi Partiler Kanununu” değiştirmek için kıllarını bile kıpırdatmıyor.

Güçlü ve bağımsız sivil toplum kuruluşları (STK’lar) milli iradenin hâkim olması için bir fırsattır. Ancak Türkiye’de bir kısmı “güçlüden yana olarak nemalanma” endişesi taşıyan, bir kısmı hukuki veya mali baskılarla sindirilmiş, diğer bir kısmı da belli tarikat, cemaat ya da “kanaat önderlerinin” kontrolünde olan STK’lar milli iradenin tecellisi yönünde beklenen hizmeti verememektedir.

Sendikalar ise hem oransal olarak çok az bir kesimde örgütlenmişler ve hem de artık işçinin hak arama organları olma fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmişlerdir.

Türkiye’de Medya sektörü yüzde 90 mertebesinde iktidara bağımlı ve onun kontrolündedir. Çünkü medya patronları ayrıca enerjiden, iletişime, madencilikten, ticarete kadar çok çeşitli alanlarda çalıştığı için iktidara göbekten bağlıdır. Medyanın bir kısmı siyasi baskı sonucu, devlet bankalarından alınan kredilerle, yandaş iş adamlarına devredilmiştir.

Bu şartlar altında “Egemenlik Milletindir” diyebilir miyiz? Siz karar verin.

Önceki İçerik                         Muhatap
Sonraki İçerikErmeni Meselemizi Anlamadık
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.