Ord. Prof. Enver Ziya Karal
Karadeniz olayı üzerine Ruslar Anadolu’nun kuzey-doğu sınırında saldırıya başlamışlardı. Bu bölgede Osmanlı-Rus sınırı Ayastefanos (Yeşilköy) ve Berlin Antlaşmalarıyla saptanmış bulunuyordu. Karadeniz’in kuzeyinde bir noktadan hareketle güney doğuya zikzak bir biçimde ilerlemekte olan sınır, Artvin, Oltu ve Baradız’ın güneyinden geçerek bundan sonra daha da güneye kayıp doğuya yönelmekte ve Ağrı’nın doğusunda bir noktada İran sınırına ulaşmakta idi. Ve buna göre de Batum, Ardahan ve Kars da Rusya’da kalmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı’nda bu sınırın ötesinde yani Rus topraklarına ve berisindeki Türk topraklarına yapılacak olan hareketlere “Kafkas Hareketleri” denilmesi, Kafkasya’nın coğrafya alanını pek de karşılamamaktadır. Aslında bu hareketler Kafkasya dağlarının güneyinde ve Anadolu’nun doğusunda yer almaktadır.
Osmanlıların Kafkasya’da giriştikleri savaşların amacı üç kademeli olarak gelişecektir: Birinci kademe 877-78 Savaşı sonunda Ruslara bırakılmış olan Batum, Ardahan ve Kars’ın geri alınmasıdır, ikinci kademe de daha önceki savaşlarda Ruslara kaptırılmış olan Kafkas halkını ve en çok Müslümanları Rus boyunduruğundan kurtarmaktır. Üçüncü kademeye gelince Hazar Denizi dolaylarında Orta Asya’da yaşayan Türklerle temasa geçerek Pan Turancılık planını gerçekleştirmektir. Bu üç kademeli amaçtan birincisi, aynı zamanda Doğu Anadolu vilayetlerinin savunmasını sağlayan bir nitelik taşıdığından gerçekçidir, ikincisi ve üçüncüsü ise gerçekten çok hayal ürünüydü.
Kafkasya’da Osmanlı Amaçları
Rusya’nın Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğuna yönelmiş olduğu ve Birinci Dünya Savaşı’ nda da yönelteceği savaşların amacı da üç aşamalıydı. Birinci aşama Doğu Anadolu’yu istila ederek Güneyde İskenderun’dan Akdeniz’e ulaşmak. İkinci aşama Karadeniz’de Trabzon’u aldıktan sonra kıyı yolu ile İstanbul’a kadar uzanmaktı. Üçüncü aşamaya gelince, Doğu Anadolu yönünden ve Dicle-Fırat havzasından Basra Körfezi’ne çıkmaktı. Birinci ve ikinci aşamalarda Rusya, Balkanlarda yaptığı gibi Hıristiyan halkın ve en çok Ermenilerin avukatlığını yapmaktadır. Üçüncü aşamada ise çıkarları İngiliz çıkarları ile çatışmaktadır. Bu nedenle Rusya, uzlaşma devletleri tarafında bulunduğu için bu amaçtan vazgeçmiş gibi görünmekteydi.
Kafkasya’da Rus Kuvvetleri
Dünya Savaşı’nın başlarında Rusların Kafkasya’da önemli kuvvetleri yoktu. Ruslar da Almanlar gibi savaşın kısa süreceğine ve sonucun Avrupa’da alınacağına inanmakta idiler. Rus Başkomutanlığı’na göre İstanbul’a giden yol Berlin’den geçmekteydi450. Nitekim aniden Osmanlıların savaşa girecekleri kuşkusunun başlaması üzerine Kafkas ordusuna önem verilmeye başlandı. Ekim ayı sonunda bu ordunun bütün kuvveti, 100 tabur ile 117 bölük ve 250 toptan ibaretti. Bu, insan sayısı itibarıyla 100.000 er ve 15.000 atlı demekti. Bunların dışında geri hizmetlerde ve yedek olarak kullanılacak 150.000 kişilik bir kuvvet de vardı. Savaşın başlayacağı günlerde bu kuvvetlere 4 Ermeni taburu ile 2 Gürcü taburu katılacaktır451. Kafkas Ordusu görünürde Genel Vali Varantsov Dashkov komutasındaydı. Gerçekte ise komutan, Kafkasya’yı çok iyi tanıyan Kurmay Başkanı General Yudiniç idi. Genel Vali’nin karargâhı ve kurmay heyeti Tiflis’te bulunuyordu. Kafkas ordusunun savaş planı, savunma esasına ve sınır yakınlarında bölgesel saldırı hareketlerine girişmek üzere düzenlenmişti.
Osmanlı Kuvvetleri
Yukarıda da belirtildiği gibi Ekim ortalarına kadar Osmanlı Başkomutanlığı kesin bir savaş planı düzenlememişti. 20 Ekim’de Bronzard tarafından esasları saptanan ve Enver Paşa tarafından kabul edilen savaş hareketleri planında,Kafkas cephesinde Osmanlı ordusunun Rus kuvvetlerini oyalamakla yetineceği belirtilmişti. Bu görev de 3. Orduya verilmişti. 3. Ordu, 8,9 ve 10. kolordularla nizamiye ve yedek süvari tümenleri ve sınır birlikleri ile kale birliklerini kapsamakta idi. Bütün bu kuruluş ve birlikler, savaş başlayacağı sırada sayı bakımından 190.000 insan gücü, 60.000 hayvan, 168 top ve 44 makinalı tüfekle derme çatma birkaç atlı birlikten ibaretti. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Kurmay Başkanı da Gazi Bey’di. Ordugâhı da Erzurum’daydı.
Görünürde Osmanlı kuvvetleri Rus kuvvetlerine üstündü. Fakat bu üstünlük ancak sayı ve moral bakımdandı. Kaldıki 190.000 olarak gösterilen askerden eğitim görmüş ve savaşacak durumda olanlar bu miktarın yarısı kadardı. Üstelik de ordu yiyecek-giyecek ve taşıt araçlarından yoksundu. Doğu Anadolu’ nun da korkunç kışı başlamak üzereydi. Kar yüksek dağlara düşmüş, derece sıfırın altına inmişti. Bu durumda 3. Ordu Komu-tanlığı’nın ilk kararı, savunmada kalmaktı.
İlk Rus Saldırıları
1 Kasım’da, Karadeniz olayından üç gün sonra, Rus birlikleri sınır boylarında Osmanlı karakollarına saldırmaya başladılar. 2 Kasım’da General Bergman komutasında önemli Rus birlikleri Karaurgan, Oltu, Kağızman’dan hareket ederek sınırı aştılar. Zivin, Doğu Beyazıt ve Diyadin’i ele geçirdiler.
3. Ordu Komutanı Hasan izzet Paşa, Rusların üstün kuvvetlerle büyük saldırıya geçtiklerini sanarak önceki kararını yürütmek üzere birliklerine emir verdi. Buna göre ordunun bütün kuvvetleri Erzurum dolaylarında toplanacak ve Erzurum Kalesi’nden de faydalanarak burada savunma savaşı yapılacaktı. Ne var ki, 4 Kasım’da Rus birliklerinin yürüyüşü yavaşlamamış ve amaçlarının Erzurum istikametinde büyük bir saldırı geliştirmek olduğu yolunda tahminler zayıflamıştı.
Birinci Köprü Muharebesi
5 Kasım’da Hasan İzzet Paşa’ya Genel Karargah’tan Köprü Köy dolaylarına gelmiş olan Rus kuvvetleri üzerine saldırıya geçmesi emri verildi. 6 Kasım’da Rus ve Osmanlı kuvvetleri arasında temas hasıl oldu.
Ertesi günü savaş başladı. Rusların 22 taburuna karşılık Osmanlıların 26 taburu vardı. Ne var ki, Osmanlı birlikleri arasında bağlantı sağlanamadı. Düşman üzerine yürümekte olan Osmanlı birliklerinden kimileri keşif yapamadıklarından baskına uğradı. Eğitimsiz ve disiplinsiz asker, tüfeklerini ve çantalarını bırakarak kaçmaya başladı. Bu durumu düzeltmek için epeyi zahmet çekildi. 8 Kasım’a kadar devam eden muharebede iki taraf da kesin bir sonuç sağlayamadı. Yedekleri bulunmayan düşman birlikleri önceden hazırlamış oldukları savunma mevzilerine çekildiler.
İkinci Köprü Muharebesi
Hasan İzzet Paşa da düşmanı kovalamak niyetinde değildi. Mevzilerini kuvvetlendirmeye ve yeni saldırı için birliklerine çeki düzen vermeye koyuldu. Enver Paşa ise Birinci Köprü Muharebesi’nin yarattığı olumsuz havayı dağıtmak için de düşmanın kendisini toparlamasına meydan vermemek amacıyla Hasan İzzet Paşa’ya, bütün kuvvetleriyle düşmana saldırmasını ve bir kolordu kadar tahmin edilen kuvvetinin yok edilmesini emretti. Hasan İzzet Paşa böyle bir saldırı için hazırlıklı olmamakla beraber verilen emre uyarak, 10 Kasım’da düşmanın Köprü Köy dolaylarındaki mevzilerine saldırıya geçti. Osmanlı saldırısına Ruslar, bütün kuvvetleriyle karşı koymaya çalıştılar. Osmanlıların iki kolordusu karşısında kuvvetlerinin yüzde kırkını kaybedince geri çekilmeye başladılar. İki yanlarından izlenme devam etmekteydi. Çekilme Azap bölgesindeki eski mevkilerine kadar devam etti. 17 Kasım’da Osmanlıların bu mevkileri de ele geçirmek için yaptıkları saldırılar başarıya ulaşamayınca Hasan İzzet Paşa, savaş hareketlerini durdurmak zorunda kaldı.
Osmanlılarda Memnunsuzluk
3. Ordu’nun Rus kuvvetlerini yok etmekteki başansızlığı Enver Paşa’yı çok üzmüştü. İttihat ve Terakki Genel Merkezi ile Erzurum, Van ve Trabzon valileri ve Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Teşkilat) da üzgün ve Enver Paşa’ya karşı küskündü. Bunlara göre dinamik ve cesur komutanlarla saldırıya geçildiği takdirde Rus Kafkas ordusu bozguna uğratıldıktan başka Kafkasya bile alınabilirdi. Sözü edilen başarısızlıktan Alman İmparatoru ile Genelkurmayı da her halde hayal kırıklığına uğramıştı. Şöhretini ve mevkiini ataklığına borçlu olan Enver Paşa, şöhretinin yıpranmasına katlanamazdı.
Kafkasya’yı İstila Planı
Bu başarısızlıklardan Kafkasya’yı istila etmek planı canlandı. Gerçi bu düşünce daha öncede tartışılmıştı. Fakat Genel Karargâhtaki Türk kurmayları, harekete geçilmesi için Karadeniz’de üstünlük kurulmasını, Bulgaristan yolunun açılmasını ve ilkbahar mevsiminin beklenmesini şart koşmuşlardı. 17 Kasım’dan beri bu şartların gerçekleşmesi bir yana bırakılarak söz konusu planın esasları şu suretle saptandı: Kafkas Rus Ordusu, cepheden 3. Osmanlı Ordusu tarafından tesbit edilecek iran’dan ve Karadeniz’den gönderilecek kuvvetlerle iki yandan sarılacak. Iran kuvvetlerinden bir kısmı ile Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri Türk yerli halkını ayaklandırarak Rus Kuvvetlerini arkadan vuracaktır. Bu esaslar, Enver Paşa ile Alman yardımcıları arasında tartışıldı ve varılan genel kanı şu oldu: Yapılacak hareketler imkânsız olmamakla beraber tehlikelidir. Planın yürütülmesi ile ilgili olarak Wangenheim Alman yüksek komutanlarına şu tavsiyede bulundu: “Arkadaşça fakat ihtiyatlı davranmalı ve bütün sorumluluk Türk Genelkurmayı’na ve en çok Enver Paşa’ya yüHetilmelidir”453. Sözü edilen planın ilk başarı koşulu gizli tutulmasında idi. Bu nedenle plan, genel karargâhtaki görevli Türk kurmaylarının bilgisi dışında hazırlanmıştı. Planın yürütülmesi için gerekli incelemelerin yapılmasına sıra gelince, Hafız Hakkı Paşa plandan haberdar edilerek onayı alındı. 24 Kasım’da Teşkilat-ı Mahsusa’dan Rıza Bey, birliğinin Artvin’i alması planının olumlu gerçekleşeceği yolundaki umutları kuvvetlendirdi. Bir gün sonra Hafız Hakkı Paşa sözde 3. Ordu’nun durumunu incelemek, as-lındaysa Enver Paşa planın gerçekleştirme koşullarını bildirmek üzere Mecidiye Kruvazörü ile Trabzon’a gönderildi.
2 Aralıkta Hafız Hakkı Paşa, Köprü Köy’deki karargahında Hasan izzet Paşa ile görüşerek onu Ruslarla karşı saldırı yapabileceğine inandırdı. Oysaki ne Kurmaybaşkanı ne de kolordu komutanları böyle bir saldırıya geçilebileceğine inanmamışlardı. Ordu araç ve gereçlerinin sağlanması şartını öne sürmüşlerdi. Hafız Hakkı Paşa bu hususu sezmiş, her ne bahasına olursa olsun saldırıdan yana olduğu için iki kolordu kumandanlığınında kendisine verilmesini istemişti. Henüz bir kolorduya değil, bir tümene bile komuta etmemiş olan Hafız Hakkı Paşa’nın bu isteği Enver Paşa’yı tedirgin etmişti. Kendi düşüncesi ürünü olan bir planın yürütülmesinde Hafız Hakkı’nın kazanacağı bir başarı, Enver’in şöhretini gölgelendirebilirdi.
Enver Paşa 3. Ordu’da
Belki de bu nedenle 6 Aralık’ta Enver Paşa Bronzard Paşa ile Yavuz Zırhlısına binerek Erzurum’a gitmek üzere Trabzon yolunu tutmuştu. 8 Aralık’ta Trabzon’da karaya ayak basmış, oradan da Erzurum’a geçerek 13 Aralık’ta 3. Kolordu karargahının bulunduğu Köprü Köy’e ulaşılmıştı. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ile yaptığı görüşmeler sonunda girişilecek saldırı hareketleri üzerinde onunla fikir birliğine varmıştı. 17 Aralık’ta da Erzurum’a dönmüştü.
Bu arada yapılacak büyük saldırı hareketleri ile ilgili olmak üzere yüksek komuta heyetinde önemli değişiklikler olmuştur. Enver Paşa’nın eniştesi ve İstanbul Merkez Komutanı Halil Bey, kurulacak bir tümenin başında İstanbul’dan Tebriz yönünde harekete memur edilmişti. Bu tümenin görevi, Tebriz üzerinden Dağıstan’a yürümek, Kafkas İslam memleketlerini Ruslara karşı ayaklandırmak ve 3. Ordu’nun karşısında bulunan Rus ordusunu arkadan vurmaktı.
Genel karargahta Haberleşme Şube Müdürü Kazım (Karabekir) Paşa da İran, Turan ve Hindistan’da faaliyetlerde bulunacak bir başka tümenin başına getirilmişti. Kazım Karabekir’in görevinin ayrıntıları, iran’a yürüyerek Tahran’ı işgal etmek, iran’ı, Rus etkisinden kurtarmak ve mümkünse Türkistan ile Afganistan’da ayaklanmalar çıkartarak bu yerlerde İngilizlerle Ruslara karşı propaganda faaliyetlerinde bulunmaktı. Genel Karargah kurmaylarından Ali İhsan Paşa’ya gelince o da 2. Ordu Kurmay Başkanlığı’na atanmıştı.
3. Ordu’daki değişiklikse şöyleydi: Enver Paşa İstanbul’dan hareket ettiği gün, X. Kolordu Komutanı Ziya Paşa’yı emekliye sevk ederek yerine Albay Hafız Hakkı Paşa’yı atamıştı. Bundan bir müddet sonra da Doğu Anadolu savaş bölgelerini iyi tanıyan IX. Kolordu Komutanı’nı saldırıya aykırı düşüncelerinden ötürü emekliye ayırmıştı. Enver’in bu çalımlı hareketlerinden ürken ve onun ordunun hiçbir ihtiyacını sağlamaya önem vermeden “Ya settar!” diye saldırıya geçmesinden kuşkuya düşen 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da 18 Aralık’ta “Ben bu hareketleri yürütmeye kendimde kuvvet ve güven görmemekteyim” diyerek454 istifa etmişti. Bir gün sonra da Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı’nı üzerine aldı (19 Aralık).
Sarıkamış Savaşı
Enver Paşa’nın girişeceği ve Sarıkamış Savaşı adını taşıyacak olan savaş hareketlerinin amacı 1878’de Ruslara bırakılmış olan Kars, Ardahan ve Batum’u geri almaktı. Bu, fikir bakımından ulusal ve gerçekçi bir amaçtı. Almanlar bunun yerine Odessa’ya bir çıkartma yapılmasını veya Osmanlı kuvvetlerinin Galiçya’ya çıkartılıp Avusturya cephesinde savaşmasını önermişlerdi. Enver Paşa kabul etmemişti. Kabul etmemekte haklıydı, çünkü Ruslar er geç Kafkasya ve İran’daki durumlarından faydalanarak Doğu Anadolu’yu istila etmeye kalkışacaklardı. Enver Paşa Kafkasya üzerine tarafımızdan yöneltilecek bîr savaşta, bu bölgedeki Türk ve Müslüman halkının ayaklanıp, Osmanlılara destek olacağını varsaymaktaydı.
Savaş Koşulları
Savaşa katılacak Osmanlı kuvvetlerinin esasını 3. Ordu teşkil ediyordu. Üç kolorduyu kapsayan bu ordunun savaşa yarar kuvveti 90.000 kadardı. Biri Irak’tan, diğeri İstanbul’dan gönderilecek iki tümenle bu mevcudun 120.000’e çıkartılabileceği düşünülmüştü. Ayrıca Batum civarında da bir çıkartma yapılması da hesaplanmaktaydı. Rus kuvvetlerine gelince, Osmanlı 3. Ordusu cephesi karşısındakiler 60.000 kadardı.
Osmanlı kuvvetlerinin sayı üstünlüğüne eklenecek başka bir üstünlükleri daha vardı, O da askerin cesareti, yürüyüşe, yoksulluğa katlanma kudreti ve yaptıkları savaşın ulusal nitelik taşıdığı yolundaki kanılarıydı. Ne var ki, bu üstünlüğü gölgelendiren faktörler hiç de az değildi. Askerin çoğu büyük bir savaş planını gerçekleştirmek için manevralarla yetiştirilmiş değildi. Yiyecek, giyecek bakımından yeteri kadar donatılmış da değildi. Geri ve sağlık hizmetleri Tanrı’nın yardımına bırakılmıştı. Savaşılacak bölgede yol şebekesi, bir tek yolun dışında da yok gibiydi. Yollar da karla örtülüydü. Kimi yerlerde karın kalınlığı bir buçuk metreyi bulmaktaydı. Isı da -20, -25 derece arasında oynamaktaydı. Nihayet bütün bunlara Başkomutan Vekili ve 3. Ordu Komutanı Enver Paşa’nın da toptancılığı eklenmekteydi. Paşa cesur, vatansever ve zekiydi. Fakat büyük savaşlar yönetmek tecrübesinden yoksundu. Ne askere ne de komutanlara karşı hiçbir merhameti yoktu. Sınırsız ve sert bir disiplinle her şeyin çözülebileceği gibi bir mantığın kurbanıydı.
Osmanlı Saldırısı
Enver Paşa bu koşullar içinde 3. Ordu’nun bütun kuvvetleriyle saldırıya geçmeye karar verdi. Saldırı Rus kuvvetlerini bir çember hareketi ile savaşa zorlayarak yenmek esasına dayandırılır işti. Bu maksatla XI. Kolordu ve süvari tümeni Aras’ın güney ve kuzeyinde bulunan ve yaklaşık olarak bir kolordu ile bir süvari taburundan ibaret olan Rus kuvvetlerini gösteri saldırılarla oyalayarak yerinde mıhlayacak, bu esnada IX. ve X. Kolordularla da Bardız ve Oltu üzerinden düşmanın sağ kanadını çevirerek Araş vadisine atıp, Sarıkamış ve Oltu hattından uzaklaştıracaktı. 22 Aralık’ta çevirme saldırısı, plan gereğince başladı. IX. Kolordu Bardız; X. Kolordu Oltu yönünde ilerledi. Zayıf Rus kuvvetlerine karşı başarılar kazanıldı. Bu arada bir Rus saldırısı da püskürtüldükten sonra Osmanlı kuvvetleri Oltu ile Bardız’a girdiler. Bir yandan da Ardahan ve Kars üzerine yürüdüler. Ne var ki bu başarılar, sonra gölgelenmeye başladı. Enver Paşa’nın kuşatma kollarını 15 kilometre doğuya kaydırması, ordu ile kolordular ve birlikler arasında haberleşmenin normal bir biçimde yapılamaması, yorgun askerin bir gün bile istirahat ettirilmemesi saldırı gücünü yıpratmaktaydı.
Enver Paşa 25 Aralık’ta IX. Kolordu’nun bir tümeni ile Bardız’dan yoluna devam ederek, Sarıkamış’a 6 kilometre yaklaştı. Bir Rus birliği yolunu kapamaktaydı. Bu esnada Rus karargahında Sarıkamış’ı boşaltmak ve geri çekilmek tartışılıyordu. Ruslar X. Osmanlı Kolordusu’nun Allahüekber Dağı’ndan ilerlemekte olduğunu, XI. Kolordu’nun da kendilerine karşı saldırıya geçtiğini öğrenmişler ve kötümserliğe kapılmışlardı. Enver Paşa 26 Aralık’ta olumsuz sonuçlanan iki saldırıdan sonra X. Kolordu, nun gelmesini beklemeye başlamıştı. X. Kolordu’nun gelmesiyse hiç de kolay değildi. 25 kilometrelik Allahüekber yaylasında kar bir metreyi aşıyordu. Asker saatte ancak bir kilometre ilerleye-bilmekteydi. Gece ve gündüz yürünerek ve yolda soğuk, açlık ve yorgunluktan 10.000 can kırıldıktan sonra ancak 3000 kişi Sarıkamış’a ulaşabildi (27 Aralık). Bu koşullar altında 30 Aralık’ta Rusların 22 yaya taburuyla 12 süvari bölüğüne ve 22 topuna karşılık X. Kolordu’nun giriştiği iki saldırıdan önemli bir sonuç alınamadı. Bu sıralarda IX. Kolordu’nun gerisini örten tümen de mevzilerini bırakmak zorunda kalmıştı.
Osmanlı Çekilişi
4 Ocak’ta Sarıkamış’ın kuzey sırtlarında 20 kilometrelik geniş bir cepheyi tutan yaklaşık 7000 kişilik Osmanlı kuvvetine karşılık Ruslar 30.000 kişiyle saldırıya geçtiler. Saldırı planı Osmanlı kuvvetlerini doğudan ve batıdan kesmek, bir süvari tümeni ile de sol yanın gerisine sarkmaktı. Enver Paşa için bundan sonra çözülmesi gerekli olan sorun 3. Ordu kalıntısını geri çekmekti. Sarıkamış’taki kuvvetlerin komutasını, rütbesini Orgeneralliğe yükselttiği Hafız Hakkı Paşa’ya bırakarak cepheden ayrıldı (5 Ocak). Aynı gün IX. ve X. Kolordulara geri çekilme emri verildi. Bu emrin verilmesinde geç kalınmıştı. Geri çekiliş sırasında Bronzard kolundan yaralandı. Ali İhsan Paşa ve IX. Kolordu esir düştü. Hafız Hakkı Paşa’da atını dört nala sürerek canını zor kurtarabildi. X. Kolordu da ağırlıklarını ve bu arada 12 sahra topunu uçuruma yuvarlayarak geri çekilmeye devam etti. 8 Ocak’ta Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı’nı Hafız Hakkı Paşa’ya bırakarak Erzurum üzerinden İstanbul yolunu tuttu. Bundan sonra Osmanlı kuvvetleri çekilmelerinde büyük kayıplar vererek, 18 Ocak’ta Sarıkamış’tan önceki mevkilerine döndüler. Düşman kuvvetleri de sarsılmış ve yorulmuş bulundukları için duraklamak zorunda kaldılar. Sarıkamış Savaşı artık sona ermişti.
Sarıkamış Savaşı Sonucu
Büyük ümitlerle girişilen Sarıkamış çevirme saldırısı üç hafta kadar sürmüş ve büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. Enver Paşa, lakonik bir sözle bu olayı şöyle anlatmıştır: “Gittik, gördük, saldırdık, geri döndük”. Doğru, fakat ne bahasına! 3. Ordu’nun kahramanlıkları, Ruslardan çok yüksekti. Fakat kara kışın karşısında mevcudunun yarısını (70-80 bin kişi), toplarıyla silah ve taşıt araçlarının da yarısından fazlasını kaybetmişti. IX. Kolordu Komutanı ve karargâhı esir düşmüştü. Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa tifüse yakalanmış, sonra da ölmüştü. Enver Paşa’ya gelince, geri çekilme sırasında bir aralık büyük bir bunalım geçirmiş, Türk ulusundan özür dileyen vasiyetnamesini yazarak intihar etmeye karar vermişti. Talat Paşa’nın etkisiyle ve zorlukla bu fikrinden vazgeçirilmişti. Ordunun nesnel ve moral kayıplarına, savaşılan bölgenin Türk ve Müslüman halkının kayıplarını da eklemek gerekir: Birçok köy savaş kuralları gereği yakılmış veya harap edilmiştir. Halk Rusların ve en çok Ermenilerin zulmünden korkarak varını yoğunu bırakıp, Erzurum doğrultusunda göç etmeye koyulmuştur.
Bu trajedi niteliğini taşıyan görüntüsüne rağmen Sarıkamış Savaşı, Balkan Savaşlarından ayrı bir ruh ile yönetilmiş ve yapılmıştır. Gençleştirilmiş olan komutanlar ve subaylar, yüksek bir disiplin ve vatanseverlik duygusu ile savaşmışlardı. Erlerde, birçok olumsuz olay dışında, bin bir güçlük ve yoksulluğa rağmen, ulusal bir savaş yaptıklarının bilinci ile görevlerini yerine getirmişlerdi. Sarıkamış Savaşı’nın olumlu sayılabilecek bir sonucu da nasıl olsa Osmanlılara karşı günün birinde saldırıya geçecek olan Rus Kafkas Ordusunu yıpratmış olması (30.000 kayıp) ve bu cephedeki saldırıların gerçekleştirilmesi olmuştur.
Sarıkamış Savaşı’nın siyasal sonuçları da olmuştur. Bunların başında Rusların müttefiklerine Çanakkale’de Türklere karşı bir cephe açmak ve Osmanlı Imparatorluğu’nu aralarında paylaşmak fikrini kabul ettirmeleri gelir.
Sarıkamış Savaşandan sonra 3. Ordunun Kafkas Sarıkamış’tan Sonra Cephesi’ndeki yeni bir büyük saldırıya geçmesi artık söz konusu değildi. Bu ordunun 1915 yılı içindeki görevi Doğu Anadolu’yu savunmak olacaktı. Bunun için de ordunun yeniden örgütlenilmesine girişildi. Rus Kafkas Ordusu da bir yıl sonra Erzurum üzerine saldırıya geçmek için hazırlıklara başladı. Şu da var ki, Ruslar, 1915 yılında boş durmadılar. Birkaç sınır bölgesinde saldırılar yaptılar. Bir aralık da Malazgirt dolaylarına kadar gelmeye muvaffak oldularsa da püskürtüldüler. Bu son saldırılarında Ermenileri de ayaklandırıp savaşa sürüklemişlerdi.
* Kaynak: Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ord. Prof. Enver Ziya Karal, 414-424 ss.