Türkçe Sevdâlısı Dr. Yesevîzâde Şâkir Alparslan Yasa İle Türkçemize Musallat Edilen Problemler Hakkında…

14

Oğuz Çetinoğlu: Sizin ifâdenizle ‘Târihî Türkçe’mizde ihtiyacı karşılayacak bize âit bir kelime varken uydurulan kelimelerden biri ‘cevap’ yerine ‘yanıt’ kelimesidir. Üstelik bu kelimenin Dîvânu Lügati’t-Türk’de bulunduğu iddia ediliyor. Oysaki Dîvânu Lügati’t-Türk’de ‘yanıt’ değil ‘yanut’ var. Bu söyleniş Anadolu’da dil zevkimize uygun bulunmamış ve kullanımdan düşmüştür. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Yesevîzâde Şâkir Alparslan Yasa: ‘Cevap’ (İstanbul’un güzelim telâffuzuyla ‘cevâb’) gibi asırlar ve asırlardır kullandığımız, iliklerimize işlemiş bir kelime yerine neden (cebren ve hileyle) ‘yanıt’ diye bir kelime ikame etmek istenir? Cevap ki… onunla ‘cevap vermek’, ‘cevaplandırmak’, ‘cevaplamak’ gibi fiiller, ‘cevap yetiştirmek’, ‘cevâbı bastırmak’, ‘cevâbı yapıştırmak’, ‘tedâviye cevap vermek’, ‘çocuktan al cevâbı!’ gibi tâbirler,  ‘hazırcevap, hazırcevaplık’, ‘cevap anahtarı’ gibi mürekkep isimler, ‘cevaben’ gibi bir zarf, ‘cevâbî’ gibi bir sıfat, ‘cevâbî mektup, yazı, nota, cevapnâme, cevaplı telgraf, sözlü cevap, yazılı cevap, cevap hakkı, kabul cevâbı, red cevâbı, müsbet cevap, menfi cevap, cevap eğrisi’ gibi kalıplar teşkil etmiş, gündelik konuşmalarımızla, sayısız nesir ve manzûmeyle onu ete kemiğe büründürmüş, asırların seyri içinde ona târihî derinlik ve bin bir tedâi kazandırmışız… O ki, Türkçemizin ecdattan devraldığımız ve bizden sonrakilere devretmekle mükellef olduğumuz her kelimesi gibi, mukaddes bir emânettir ve kudsiyeti nisbetinde üzerine titrenmeye lâyıktır…

Öyleyse bu kelimeye ve bu kelime gibi Târihî Türkçenin her kelimesine, hattâ mantığına ve nahvine dahi neden düşmanlık yapılır? Ve ne hakla? Hangi salâhiyetle? Onlar, bu dilimiz üzerinde tasarruf, dilimizde inkılâp yapma, ecdat yadigârı dilimiz yerine uyduruk bir dil ikame etme hak ve salâhiyetini kimden aldılar?

Çetinoğlu: Sizce kimden almış olabilirler?

Dr. Yasa: Bugün kat’î delillerle biliyoruz ki düşmanlıklarının yegâne sebebi, (iflâh olmaz Sabataî münâfıklığının eseri olarak) Din-i Mübine karşı duydukları hadsiz kin ve nefrettir. 1932’deki ilk Dil Kurultayında bunu pervasızca ilân etmişlerdi. Sonra da muhtelif vesilelerle ve muhtelif suretlerde bunu ifâdeden hiç imtina etmediler. Dil İnkılâbına başlangıcından bugüne kadar hâkim olan ruhu, o hareketin içinde kerhen yer almış (iki devre Türk Dil Kurumu Başkanlığı yapmış) birinci dereceden bir görgü şâhidi, hakikî bir lisaniyatçı olan Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu şu tesbitiyle dile getirmişti:

Cumhuriyet devrinin ruh hâli sâdece sınırsız bir Batı hayranlığı ve kayıtsız şartsız oraya yöneliş hamlesi olarak izah edilemez. Devrin iktidara yakın aydınlarında bir de Doğu düşmanlığı ve onu itme öfkesi hüküm sürmüştür. Bu duygu giderek bir nesli sarar. Yerli veya Doğu’dan gelmiş her şey kötüdür, Batı’dan gelen her şey makbul. Sâdece bu anlayış dilde de Doğu kaynağını büsbütün bırakıp Batı dillerine kapıyı açmaya yeterdi. Bu, nihayet tasfiyeciliği ön plana geçirdi. (Banguoğlu 1987: 351)

Çetinoğlu: Jenosid kararı nasıl alındı, nasıl tatbike konuldu?

Dr. Yasa: Bu zihniyetledir ki Milletin damarına basarcasına, evvel emirde, onun en fazla benimsediği, sevdiği, dilinden düşürmediği kelimelere taarruz ettiler. Dil İnkılâbının icra mercii olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, bunun için 1933 Martında ‘Dil Anketi’ ismiyle bir uydurmacılık seferberliği başlattı. Buna göre, her gün, Şemseddîn Sâmi’nin Kamûs-ı Türkî’sinden seçilmiş 10-15 kelime gazetelerden halka ilân edilecek ve memleketin bütün okur-yazar kitlesi bunlara ‘Öz Türkçe’ mukabiller arayacaktı. Bu işe her vilâyette valiler nezâret etmekle mükellefti. Böylece bilhassa bütün resmî ricâl ve her kademeden memur bu seferberliğe iştirakle mükellef tutuluyordu. Bulunacak mukabiller, eski kaynaklarda kalmış ölü kelimeler, halk ağzında yaşayan (ve aslında pek çoğunun kaynağı meçhul) kelimeler veya herkesin kendi keyfine göre uydurup teklif edeceği yeni kelimeler olabilirdi. Bu suretle yekûn olarak 1382 kelime ‘kara listeler’le ilân edilmiş ve bu suretle toplanan mukabillerden yapılan seçmelerle daha sonra (1935’de) neşredilen Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu, Cep Kılavuzları, Tarama Sözlüğü gibi Dil İnkılâbının esas müracaat kaynakları ortaya çıkarılmıştır.

Çetinoğlu: Bulunan ve teklif edilen kelimelerin Türk dili kaidelerine uygun olup olmadığı araştırıldı mı?

Dr. Yasa: Hayır. İşte ‘cevap, zıt, v.s.’, bu ‘kara listeler’de ilân edilip hemen ilk elde tasfiye edilmek istenen kelimeler cümlesindendir. Bu idamlık kelimeler hakkında resmen ilân edilmiş kıstas şuydu: ‘Her gün konuşup yazdığımız dilin içinde duran, dilimizde, hele yazımızda çok kullanılan, konuşurken dilimize, yazarken kalemimize takılıp duran Arapça ve Farsça sözler…’ veya bu kıyıma memur edilen İbrahim Necmi Dilmen’in ifadesiyle: ‘Büyük dil anketi, dilimizde bugün konuşurken, yazarken kullanmaktan kurtulamadığımız arapça, farsça sözlere karşılık aramak için açılmıştır’. Yâni ‘acele, âdet, âfiyet, can, cennet, cehennem, cenâze, şahıs, şahâdet, şart, şeref, şeriat, tâbî, tâbut, târih, ilh.’ gibi ve Celâl Nuri İleri’nin: ‘Bir Arapça veya Fârisî kelime ki Türkçeleşmiş ve bunun fâidesi de görülmüştür, ondan vazgeçmek, vücûdumuzdan bir parça kesmek demektir’ dediği cinsten kelimeler… (Bu hususta bütünüyle mevsuk ve mufassal malûmat için Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi gibi eserlerimize mürâcaat edilebilir.)

‘Yanıt’ kelimesi, Resmî Uydurma Dilde, 1930’lu senelerde ‘cevap’ yerine ikame ediliyor. İlkin Sadri Maksudi Arsal’ın birçok ölü kelimeyle beraber onun da canlandırmasını teklif ettiği dikkati çekiyor. (Arsal 1930: 329) 1935 senesine ait olan ve İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimelerimizin tasfiyesinde rehber vazifesi gören Cep Kılavuzları’nda da ‘cevap’ yerine ‘yanıt’ kullanılması tavsiye, daha doğrusu emrediliyor. Hâlbuki yine aynı seneye ait Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu’nda (s. 29) ‘cevap’, (‘Güneş-Dil’ mantığınca) ‘halis Türkçe’ menşeli gösteriliyor; yalnız, ‘cavap’ şeklinde telâffuz edilmesi isteniyor.

Çetinoğlu: Cevap / Yanıt’ hâdisesi hakkında mufassal mâlûmat verebilir misiniz?

Dr. Yasa: ‘Yanut’ (> yanıt) Dîvânu Lugati’t-Türk’le berâber birçok eski metinde karşımıza çıkıyor. Dil İnkılâbının fanatik bir taraftarı olan ve İnkılâbın öncü kadrosunda yer alan Besim Atalay, kendi eseri olan Dîvân Tercümesi’nde, kelimenin ‘karşılık, bedel, îvaz’ mânâsına geldiğini (III/8, 28), fakat ‘söz yanutı’ kalıbında ‘sözün cevabı’ demek olduğunu (III/28) kaydediyor. Dîvân’ı tekrar tercüme eden Ercilasun ve Yavuzarslan’a göre de, onun umumî mânâsı, ‘hem karşılık, hem fiyat’, ‘sözün yanutı’nda ise ‘sözün cevabı’ demektir. (2015: 359, 351) Kelimenin ‘yan-mak’ fiilinden türediği aşikârdır. Dîvân’da belirtilen mânâsı, ‘dönmek, geri gelmek, vazgeçmek’tir. ‘Er yõldan yandı’, ‘adam yoldan döndü’ ve ‘yandı (döndü, vazgeçti) erinç (belki) ugragı (maksadı)’ (mısraı), ‘o (düşman) döndü belki maksadından’ demek. Kelimenin bugün kullandığımız mânâsıyla ‘yanmak’ ve kusmak mânâsında ‘yanmak’ gibi iki sesdaşı daha var. (Ercilasun / Yavuzarslan 2015: 378) Bugün de kullandığımız ‘yine’ zarfı, bu fiilin zarf-fiilinden (‘yana yana’, döne döne, tekraren) türemiş. Yaşayan ikinci bir türemesi, ‘yankı’ (< yãnku; aksisedâ)’dır. ‘Dönmek’ mukabili ‘yanmak’ fiili bugün bize hiçbir mânâ ifâde etmiyor. (Bu hal, ölü kelimeler için umumî kaidedir ve bu sebeple de onları canlandırmaya kalkışmak abestir.) ‘Yanıt’ın ‘îvaz, bedel, karşılık’ mânâsı, türediği fiilin ‘dönmek’ mânâsıyla irtibatlıdır ve ondan ‘söze mukabele’ gibi bir mânâ çıkarılması, ancak dolaylı, tâlî bir mânâ sıfatıyla mümkündür. Nitekim, ‘yanıt’ kelimesinin, birçok eski metinde, hemen daima birinci mânâsıyla kullanıldığı görülüyor. Aşağıdaki misaller bu tesbitimizin delilidir:

1) 10. asrın başlarında Sâmânî Hükümdarı Mansûr İbn Nûh tarafından hem Farsçaya, hem Türkçeye (harfiyen) tercüme ettirilen Kur’ân-ı Kerîm’in Rylands Nüshasında, ‘yanmak’ fiili, ‘geri dönmek, rücû etmek, irtidâd etmek, suçtan dönmek, tövbe etmek, vazgeçmek, yüz çevirmek’ gibi mânâlarda kullanılmıştır. Aynı fiilden türeme ‘yangan’, dönen, yönelen; ‘yangu’, dönme; ‘yangu yer’, dönüş yeri; ‘yanıglı’, geri dönen, geri çeviren, önleyici; ‘yandurmak’, döndürmek, başka bir şeye çevirmek, iâde etmek; ‘yandurulmak’, döndürülmek, çevrilmek, ters döndürülmektir.

Yanut’, ecir, mükâfat, sevap, ceza mânâlarında kullanılmıştır. Meselâ: ‘Külmesünler (gülmesinler) azkına (azıcık) ığlasunlar (ağlasınlar) üküş (pek çok), yanut mükâfat anı kim kazganur erdiler = Azgülüp çok ağlayanlar, mükâfatını kazanmışlardır.’ ‘Kılsa edgü (iyi, hayırlı, sâlih) iş berürmiz anga yanutını =  Kılsa sâlih amel, veririz ona mükâfatını.’ ‘Tãngrı üskinde (indinde) dünyâ yanutı hem âhiret yanutı = Tanrı indinde dünyâ sevâbı, hem âhiret sevâbı.’ ‘Yanut bermek’, ecrini, karşılığını, mükâfat veya cezasını vermektir. ‘Yanut berigli’, karşılık olarak tuzak kurandır. ‘Yanut berilmek’, karşılığı verilmek, cezalandırılmaktır. (Ata 2004: 745-753)

2) Aynı harfiyen tercümenin 12-13. asırlarda istinsah edilerek dili kısmen değiştirilmiş Leningrad Nüshasında, ‘yanmak’ fiili aynen bir evvelki nüshadaki mânâlarıyla kullanılmıştır. Bundan türeme ‘yanut’ ise, yine, mükâfat veya cezâ şeklindeki karşılık, ecir, bedel, îvaz, sevap mânâlarındadır. Meselâ: ‘Anda adınkı (/ azınkı) (ondan başka) ne añar (nasıl) yanut bergeymiz añar (ona) = Ondan başka nasıl karşılık vereceğiz ona’. ‘Cawab berdimiz, yâni yanut kıldımız añar = Cevâb verdik, yâni karşılığını verdik ona’. ‘Men barıb añın yanutını kıldım; tört yerde başını yardım = Ben varıp onun cezâsını verdim; dört yerinden başını yardım’. ‘Yanut bergü tagma (her bir) et (canlı) üze (üzerine) ne kim kılmış erse (olsa) = Karşılığını vereceğiz her bir canlıya, [her] ne kılmış olsa [yaptığı her işin]’. ‘Ezgü yanut = Hayırlı karşılık, mükâfat, sevap’. (Borovkov 2002: 310)

3) II. Murad devrinde Muhammed Bin Hamza tarafından yapılan Kur’ân-ı Kerîm tercümesinde (tamamlanışı: 18 Ramazan 827 / 14 Ağustos 1424), ‘yanut’ aynen Karahanlı Meâlindeki mânâsıyla kullanılmıştır ve ‘cevâb’ karşılığı değildir. ‘Yanud (veya yanut) güni’, ‘yevmu’d-dîn’, yâni hesap günü, amellerin mükâfat veya cezâsının görüleceği gündür. ‘Yanud virici’, Allâh’ın sıfatlarından olan ‘El-Hasîb’in, yâni hesap görücünün mukabilidir. (‘Bayık –muhakkak ki- Tañrı oldı her nese –şey- üzere hisâb eyleyici, yâ –yâhud- yanud virici’.) ‘Yanud virmek’, mükâfat veya ceza olarak karşılığını vermektir. ‘Yanud virilmek’, yine amellerinin mükâfat veya ceza olarak karşılığını görmektir. (‘Pes ol gün, zulm olınmaya hiç nefs, nesene –nesne-; dakı -dahi- yanud virilmeyesiz, illâ anı kim işlerdünüz -işlediklerinizden, yâni amellerinizden başka bir şeyin cezâsını görmezsiniz-’.) Kezâ: ‘Pes ol kim gönendünüz -istifâde ettiniz- anun-ıla, anlardan; virün anlara yanudların- ücretlerini-, yânî kâbînlerin -mehirlerini-’.  ‘Dakı uğrı –hırsız- er, dakı uğrı avrat; kesün ellerini ol ikinün; yanud -cezâ- içün ana kim kazandılar; azâb içün Tañrı’dan’. ‘Her kim, oldı diler dünyâ yanudın, yâni dünyâ davarın -malı, mülkü-; Tañrı katındadur dünyâ yanudı, dakı âhıratun’.

 Bu misaller daha da çoğaltılabilir. Açıktır ki ‘yanıt’ kelimesi, mânâsı zorlanarak ‘cevap’ karşılığı bir kelime hâline getirilmeye çalışılmıştır. O ‘cevap’ ki asırlardır seve seve kullanıyoruz ve onu ‘yanıt’la karıştırmıyoruz. Öyleyse bu ölü kelime, hem de yanlış bir mânâyla neden canlandırılmak istenmiştir? Bugünkü Türkçede karşılığı olmayan bir mefhumu ifâde etmiş olsa, bu tavır saygıyla karşılanabilirdi. Halbuki ecdadın tamâmen terk ettiği böyle bir kelimeye günümüzde hiç mi hiç ihtiyacımız yoktur. Ya uyduruk, ya ölü, ya Fransızcadan devşirme kelimeleri Târihî Türkçenin yerine ikame edip yeni bir dil yaratmak dâvasında olanların zâten bizim ecdadımıza da, Milletimize de hiç hürmetleri yoktur. İçleri İslâm’a ve Müslüman Milletimize karşı gayzla doludur. Ve dil dalâletlerinin tek sâiki de budur.

YESEVÎZÂDE ALPARSLAN YASA:      1949 senesinde Şanlıurfa’nın Bozova kazasında doğdu. Baba tarafından Türkistanlı (Fergana’nın Beşarık kazâsmdan, Hoca Ahmed Yesevî sülâlesine mensûb bir âile), anne tarafından Halfetilidir.      1967-1973 senelerinde Millî Eğitim Bakanlığı burslusu olarak ve iktisâd tahsili maksadıyle Fransa’da bulundu; fakat, tahsilini tamâmlıyamadan Türkiye’ye döndü. Avdetinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolduğu hâlde o anarşi senelerinde yine tahsilini yarım bırakmak mecbûriyetinde kaldı. Bu arada, Yesevîzâde imzâsıyle, mecmûa ve gazetelerde araştırma makaleleri ve ayrıca kitaplar neşretmekteydi. Bu devrede, bâzıları gazetelerde sâdece tefrika olarak kalan on iki kitap neşretti. Bunlar, daha ziyâde, bâzı siyâsî doktrinler, milletlerarası siyâsetin perde-arkası, Yahûdilik ve Masonlukla alâkalıdır. İslâm hakkındaki birçok çalışmasından sâdece iki tânesini kitap hâlinde neşretmeye muvaffak oldu.      Anarşi mağdûrları için çıkarılan aftan istifâde ederek, 1992-1993 öğretim yılında SBF’ye tekrâr kayıt yaptırdı ve -hem çalışıp hem okumak sûretiyle- 1998 Ekiminde bu Fakültenin İktisâd Bölümü’nden mezûn oldu. Hâcettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde 2003 Haziranında kabûl edilen Yüksek Lisans Tezi ve aynı Bölümde 2009 Haziranında Doktora Tezi kabul edilerek tahsil hayatını tamamladı. Hâcettepe Üniversitesi’nin Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalında 2000-2001 Öğretim Yılından başlıyarak 2013-2014 Bahar Dönemi sonuna kadar evvelâ ‘Araştırma Görevlisi’, sonra ‘Öğretim Görevlisi’ sıfatıyle, tercüme sâhası ile alâkalı muhtelif derslerle berâber, mukayeseli Fransız-Türk edebiyatı, kültürler arası haberleşme, mukayeseli Fransız-Türk grameri, iktisâd, hukuk, Avrupa Topluluğu hukuku, milletler arası kuruluşlar, gazete dili gibi 20 civârında farklı ders verdi. Sonra 15 ay kadar Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde Yrd. Doç. olarak çalıştı ve orada matbûat târihi dersini verdi. 2016 Nisanında yaş haddinden emekliye sevk edildi.      2002 senesinden beri, tercüme sâhasıyle, ayrıca mukayeseli edebiyat ve Fransız edebiyatı ile alâkalı ve muhtelif akademik mecmûalarda neşredilmiş -bâzıları kitap hacminde- 18 makalesi bulunmaktadır. Bunlardan mâadâ, kitap bölümü, tercüme kitapları, milletler arası sempozyumlarda sunduğu tebliğleri, değişik tercüme kitaplar hakkında hakem raporları ve (ortak müellifi olduğu Türk Eğitim Sistemi. Alternatif Perspektif, gibi ve daha başka münteşir akademik çalışmaları mevcûddur.

Kaynaklar:

Arsal, Sadri Maksudi (1930), Türk Dili İçin, Türk Ocakları İlim ve Sanat Heyeti Neşriyatından.

Ata, Aysu (2004), Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası). Karahanlı Türkçesi. Giriş, Metin, Notlar, Dizin, Ankara: T. Dil Kurumu Yl.

Atalay, Besim (2013), Dîvânu Lugati’t-Türk (Tercümesi), Ankara: T. Dil Kurumu Yl., 2 cilt içinde 4 cilt.

Banguoğlu, Tahsin (1987), Dil Bahisleri, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.

Borovkov, A. K. (2002), Orta Asya’da Bulunmuş Kur’ân Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. Yüzyıllar), Rusçadan

Ercilasun, Ahmet B. ve Akkoyunlu, Ziyat (2015), Dîvânu Lugati’t-Türk. Giriş, Metin, Çeviri, Notlar, Dizin. Ankara: T. Dil Kurumu Yl.,

Yasa, Ş. Alparslan (2013). Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar (‘Öztürkçe’ Dayatmasıyle Yasa,

Önceki İçerikTürk Çağının Anarahmi Türk Kadını
Sonraki İçerikBilgi Bahçesi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.