(İkinci Bölüm)
1-BEYAZ GEMİ
Cengiz Aytmatov romanın birinci bölümünde; vatanını ve vatanının insanlarını ne kadar çok sevdiğini çok samîmi duygular ve sıcak ifâdelerle anlatıyor. Issık Göl* çevresinde yaşayan üç âileden birinin 7 yaşındaki oğlu romanın kahramanıdır. Diğer kahramanlar: Mümin Dede: Çocuğun dedesidir. Orozkul: Mümin Dede’nin damadıdır. Çocuğu olmadığı için üzüntüsünden kahrolmakta ve zaman zaman hıçkıra hıçkıra aklamakta, teselliyi sebepli veya sebepsiz karısı Berkey’i öldüresiye döğmekte buluyor. Berkey, çocuğun teyzesidir.
Olaylar, çocuğun çevresinde gelişir. Çocuk, anne ve babası tarafından terk edilmiş olduğu için dedesi Mümin Dede ve Nine’sinin yanında kalmaktadır. Mümin Dede, damadı Orozkul’un işçisidir.
Satırlar arasında, yazarın, yurduna ve yurdunun insanlarına olan sıcak sevgisini yansıtan ve aşığın sevgilisinin saçı, kaşı gözü için söylediği övgülere benzer cümleler kullanması, onun Kırgızistan’ın küçücük bir köyüne karşı bile hayranlık duyduğunu ortaya koymaktadır:
Bitkiler de çeşit çeşittiler: ‘Sevimlileri’, ‘cesurları’, ‘korkakları’, ‘zararlıları’ ve daha birçokları… Devedikenleri baş düşmanıydı meselâ. Çocuk onunla günde en az on defa düello eder, saplarını koparırdı. Ama bu savaşın sonu gelmezdi. Çünkü devedikenleri budanmış olur, daha da büyürlerdi. Oysa kır sarmaşıkları, zararlı olsalar da, çok akıllı, çok neşeliydi. Sabah güneşini en iyi karşılayan onlardı. Öteki bitkiler ne sabahı bilirlerdi ne akşamı. Hepsi birdi onlar için. Ama sarmaşıklar, güneşin sıcak ışınları yüzlerine vurur vurmaz gözlerini açarlardı. Önce bir gözlerini, sonra ötekini, derken bütün çiçeklerini açar, gülümserlerdi. Beyaz, açık-mavi, mor… Her renkte çiçekleri vardı bu sarmaşıkların. Eğer yanlarına gidip kımıldamadan ve ses çıkarmadan durursan, uyanırken birbirleriyle fısıldaştıklarını duyar gibi olursun. Karıncalar dahi bilirlerdi bunu. Sabahleyin sarmaşıkların kollarına tırmanır, güneşten gözlerini kısarak fısıldaşmaları dinlerlerdi. Kim bilir, belki çiçekler gördükleri düşleri anlatırlardı birbirlerine.
7-23. sayfalardan oluşan birinci bölüm, dedesinin çocuğa aldığı okul çantası hakkında söylenenler nakledilir. Tebrik edenler de vardır alay edenler de… Köye, bagajında taşıdığı eşyaları satmak için gelen Maşin Mağaza sâhibi de fikir beyan eder. Köylüler, parası olmadığı için bir şeyler satın alamamış olmalarına rağmen, maşin mağazada almaya değer bir malzeme olmadığını söyleyince şoförü kızar ve onları azarlar. Mümin dede gelip de torununa çanta alınca, çocuğa iltifatlar eder, ona avuç dolusu şeker ikram eder.
Torununu yanına çağıran dede, ceplerini karıştırıp bumburuşuk bir beş ruble çıkardı. Herhalde çoktan beri orada idi bu para…
Çocuğa göz kırpan satıcı çantayı ona verdi:
-Al bakalım yaba kulak, dedi. Ama iyi oku ha! Yoksa dedenle birlikte bu dağlara çakılıp kalırsın!
-Okur o, akıllı çocuktur benim oğlum, dedi Mümin artan parayı sayarken.
Sonra, yeni çantasını beceriksizce tutan torununa baktı, onu çekip bağrına bastı ve alçak sesle:
-Bu çok iyi işte, bu güz okula gidersin.
İhtiyar nasırlı, ağır elini usulca çocuğun başına koymuştu.
Çocuk, birdenbire boğazına bir şeylerin tıkandığını hissetti. O anda dedesinin ne kadar zayıfladığını anladı, elbisesinden gelen her zamanki kokuyu da almıştı. Çalışan insanın üzerine sinen kuru ot ve ter kokusuydu bu. Hayatta ona en büyük sadakat, en büyük ilgi gösteren ve kendisini canı kadar sevdiğinden emin olduğu tek kişi varsa o da dedesiydi. Biraz şaşkın olduğu için bazı kişiler ona ‘Kıvrak Mümin’ adını takmışlardı. Ne olmuş yani? Ne derlerse desinler, insanın öyle bir dedesi, öz dedesi olması çok iyi bir şeydi.
Çocuk bu kadar çok sevinebileceğini hiç düşünmemişti. O güne kadar bir gün okula gideceği de hiç aklına gelmemişti. O güne kadar o yalnız, dağın ardında, Isık-Göl köylerine dedesiyle yaş şölenlerine gittiği zamanlarda görmüştü okula giden çocukları.
Artık çantasını elinden bırakmayacaktı. Onu büyük bir sevinçle herkese gösterdi. Önce ninesine uğradı. ‘Bak dedem ne aldı bana!’ diyordu övüngeç duruşuyla. Sonra Bekey Teyze’ye gösterdi. Bekey Teyze de çok sevindi çantayı görünce. Çocuğa bazı övücü sözler de söyledi.
Bekey Teyze’nin neşeli olduğu günler pek azdı. Çok defa suratı asık, kaşları çatık ve sinirli olur, öz bacısının oğlunu farketmezdi bile. Aklı pek başında olmazdı. Onun derdi ona yetiyordu zaten. Nine onun için: ‘Çocukları olsaydı Bekey bambaşka bir kadın, Orozkul da bambaşka bir adam olurdu’ diyor. Hatta o zaman dedesi Mümin de şimdi olduğundan çok başka biri olurdu.
Romana isim olan Beyaz Gemi, çocuğun oyuncağıdır. Dedesinin, Issık Göl’e su getiren akarsulardan birinin kenarına taşlarla sınırlandırıp gölcük hâline getirdiği bölümde durmaktadır. Midye kabuğu gibi bir cisim olan bu gemiyle çocuk, engin denizlere açılacak, bir gemide kaptan olan babasına ulaşacaktır.
***
Beyaz Gemi, Cengiz Aytmatov’dan geçmişle geleceğin, hafızayla hayal gücünün, ayrılık ve kavuşmanın ustaca bir araya getirildiği, sinema filmi olarak pek çok seyirciyle buluşturulan eseri pek çok kitap münekkidinden başarı notu almıştır.
Kitabın bir bölümünde dede, torununa ormanın ve kimsesiz çocukların koruyucusu Boynuzlu Geyik Ana’nın masalını anlatır sabırla. Elbet ormanın kalbinden çıkıp gelecektir Boynuzlu Geyik Ana. İnsanın acımasız tabiatını bütün gerçekliği ile gözler önüne sererek. Beyaz Gemi; yalnızlık, kökler, düşler, dünler ve yarınlar üzerine kurgulanmış, okunmaya değer çarpıcı bir romandır.
14 X 23,5 santim ölçülerinde, sert kapak içerisinde 249 sayfalık eser, Refik Özdek tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Eserin arka kapak yazısı:
Beyaz Gemi, romanının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur.
Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür. Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyâsından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Çocukluk kişinin dilini öğrenmeye ve çevresindeki insanlarla, tabiatla ve özellikle kültürle bağlarını hissetmeye başladığı dönemdir.
Aytmatov, Beyaz Gemide destan, efsane ve masal gibi birçok şifahî unsuru kullanmıştır. Geçmişi temsil eden ve masal anlatan dede ile geleceği temsil eden ve hem efsanevî hem de destansı bir mücâdele veren çocuk arasında dramatik bir ilişki kurarak insan duygu ve düşüncelerine kendine has yorumlar getirir.
Beyaz Gemi, Aytmatov’un, edebiyat âleminde geniş akisler uyandıran, verilmek istenen mesajla yaratılan tiplerin büyük bir uyum sağladığı eserlerinin başında gelmektedir.
***
REFİK ÖZDEK (1928-1995) Gazeteci-yazar ve kitap mütercimidir. Romanya’nın Köstence şehrinde doğdu. Türkiye’de Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki öğrenimini yarıda bıraktı. Yeni İstanbul gazetesinde başladığı gazetecilik mesleğini Büyük Doğu, Bugün, Babıalide Sabah, Tercüman, Yeni Haber, Türkiye gazetelerinde devam ettirdi. Tercüman Çocuk Dergisi’nin genel yayın müdürlüğünü yaptı. Araştırma dalında Türk Kültür Vakfı ödülünü kazandı. Cengiz Aytmatov’dan ve Fransız yazarlarından çok sayıda roman ve hikâye tercüme etti.
Eserleri: Roman: Hücre / K – Biz Şehir Eşkıyası İdik (1976), Çanlar ve Zindanlar (1985), Kezban’a Mektup (1986), Ocağımız Sönmesin (1989), Yazı Yazmaktan Karnı Nasırlaşan Adam (1994), Afşaroğlu (1994), Gece Yarısı Güneşi (1994). Hikâye: Yüreğim Yanardağ (1986), Kiziroğlu Mustafa (1995). Siyâsî Vasiyetnâmeler, Uzay Ansiklopedisi.
***
*Issık Göl: Kırgızistan’ın kuzey dağlarının arasında deniz seviyesinden 1609 m. yükseklikte, yüzölçümü 6202 km2 olan bir göldür. (Marmara Denizi’nin yaklaşık yarısı kadar) Suyu ılıktır. 19-20 dereceye kadar yükseldiği olur. Kış aylarında sâhil kesimine yakın yerlerde donduğu görülür. Çevresindeki 16 ırmağın taşıdığı sularla varlığını korumaktadır. Göle yılda yaklaşık 60.000 m3 su ulaştığı halde su seviyesi aynıdır. Göl ve çevresi Kırgızistan’ın önemli turizm bölgesidir. Göl çevresindeki tarlalar çok verimlidir. Göl kıyısındaki şehirlere vapurla gidilmektedir. Çolpan Ata camii bu şehirlerden birindedir.
(Devam Edecek)