Türkülü Siyasete Şarkılı Bir Yazı

14

Konuşup da bir şey söylememeyi sanat hâline getirmişler. İma ediyorlar, işaret ediyorlar. Hani 19. asırda Kâğıthane’de, ince yaşmakla o cuma seyre çıksalar mutlaka ama mutlaka mendillerini de düşürüverecekler. Fakat sözler gayetle ölçülüp biçilip hazırlanmış. Tepki yükselirse rahatlıkla, “Ben onu demek istememiştim.” savunmasını garantiye alıyorlar. “Mendil kendiliğinden düştü, yaşmak da o kadar ince değildi zaten.”

Bizim siyaset dünyamızdaki kadar yanlış anlaşılan siyasi, maksadını aşan konuşma başka dünyalarda yoktur herhâlde. 

Ne dedi ne dedi?

En iyisi, yanlış anlaşılmayı önlemek için başka yollar kullanmak; mesela türkülerle haberleşmek. Kim hangi anlama çekerse çeksin. Bizim tekke edebiyatı geleneğimiz de böyledir. Her şey sırdır. Her şey gizlidir. Badeler gelir, sakiler camlara doldurup sunar, içenler mest olur… Yanlış anlamayın. Bade kutsal bilgilerdir. Saki, o bilgileri gaipten ilham yoluyla alıp bize sunan şeyh hazretleridir. O sırların, perdeyi aralayıp bize gösterdiği dünya gayet tabii bizi mest eder, sarhoş eder. Öyle her şeyden şarap ve meyhane çıkarmayın. Anlamıyorsanız da gazeteciliği bırakın kardeşim, biz burada ilahi eğitim veriyoruz. 

Bir siyasimiz çıkıp bir şey söylüyor. Sonra bir gürültü. Ne demek istedi? Bunu mu demek istedi? Hayır, öbürünü demek istedi. Geceleri televizyon kanallarında programlar düzenleniyor. Ekranın ortasında o siyasinin o lafı söylerken ki videosu. Etrafında bir sunucu ve dört beş akıllı adam. Neden akıllı? Bunlar seçilerek oraya geliyor. Geçerken uğramış değil. Herhâlde benden sizden akıllı olmalılar ki seçildiler. Ortadaki video dönüp dönüp aynı sahneleri gösteriyor, akıllı adamlar da “Ne dedi ne dedi?” diye konuşuyor. 

TV’LER sizinle gurur duyuyor

Sayın Bahçeli, “Öcalan gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşsun.” dedi. Bakın bunda ima, telmih, düşürülen mendil falan yok. Peki, Sayın Erdoğan ne dedi? “Güzel şeyler söyledi.” mealinden bir şeyler dedi. Ee? Öcalan’ı siz de davet ediyor musunuz? Etmiyor musunuz? “Cesur şeyler söyledi.” “Havalar da yağışlı olacak galiba.” Sonra Sayın Özgür Özel aldı sazı: “El yükseltiyorum, ben Kürtlere devlet vaat ediyorum.” dedi. Bahçeli ne vaat etmişti sahi? Öcalan’ı mı vaat etmişti? Özel ne vaat ediyor? Devlet? Devlet nasıl vaat edilir? Nerden alınıp verilir? Yok, öyle demek istemedi mi yoksa demek mi istedi. En iyisi Özgür Özel’i ortadaki büyük kareye alıp etrafında bir sunucu, üç kişi konuşsun: Ne dedi ne dedi? Asıl “Ne demedi?”. Yok bu önemli konu, beş kişi ve sunucu daha iyi. 

Şarkılar, türkülerle konuşuyoruz veya konuşmaktan kaçınıp şarkı türkü söylüyoruz ya. Ben de bir şarkımızı böyleleştirdim; televizyonlardaki “Ne dedi, ne dedi?” programlarının sunucusuna hitaben: 

Bu program da bitti şirin sözlü sunucu
Hayal içinde geçti o tatlı sözlerimiz
Geçenkini yâd edip üzülme ey sunucu
Abukluklara doğru kanatlı günlerimiz

Öyle ya, bir abukluk gündemden düşmeden ondan sonraki abukluk geliveriyor. 

Siyasiler konuşuyor ve biz yorumlama yarışına giriyoruz. Üç ihtimal var. Ya biz onları anlamaktan âciziz yahut da onlar maksatlarını ifade etmekten âciz. Üçüncü ihtimal: Bu ikisi de aynı anda geçerli. Yani hem onlar anlatamıyor hem de biz anlayamıyoruz. 

Pisa olmasın?

Onlar ya koskoca devlet adamı veya devlet adamı adayı. Madem koskocalar anlayış kapasitemizin çok üstünde konuştukları ihtimalini yabana atmamak lazım. Televizyonlarda meal ve tefsir programları yapma gereği duymamız da bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Ya da onlar maksatlarını ifadeden âciz. 

Bir ihtimal daha var: O da PİSA mı dersin? 

Ne demek istedim şimdi! Hani PİSA sınavlarında bizim 15 yaş gençlerimizin okuduklarını anlamadığı ortaya çıkmıştı ya. İşte o 15 yaşındaki gençler büyüyünce ne oluyor? 25-55-75 oluyorlar. Allah uzun ömür versin, daha da ileri yaşlara gelmiş olabilirler. Peki, sırf yaş almakla okuduklarını anlar hâle mi geliyorlar? Buna hemen “Evet” diyemeyiz değil mi? 

İşte biz, yaşı ilerlemiş 15 yaş çocukları, belki bu eksiğimizden dolayı siyasilerimizin dediklerini okuduğumuzda hatta dinlediğimizde anlayamıyoruzdur. Belki onlar da bir zamanların 15 yaş çocukları olarak neyi nasıl diyeceklerini toparlayamıyordur. Hatta ne diyeceklerini bilmiyorlardır bile; birilerinin kulağına hoş geleceğini ümit ettikleri “izlenimci cümleler” kuruyorlardır. “Ne güzel söyledi! Peki, ne dedi? Anlamadım ama çok güzel söyledi…