1999 Kocaeli Depremini yaşadığımızda o bitmek bilmeyen 45 saniye boyunca süren şiddetli sarsıntı hiç beklediğimiz bir şey değildi. Daha önce yaşadığımız, büyüklüğü ve süresi daha düşük depremler gibi olacak, “ha bitti ha bitecek” diye beklediğimiz saniyeler bir türlü bitmemişti. Daha da korkuncunu ilerleyen dakika ve saatlerde gördüğümüz yıkım manzaralarıyla yaşamıştık.
Oysaki, bu depremin olacağını ve ne türlü tahribat yapacağını bilim insanlarının yıllar önceden haber verdiğini,alınması gereken önlemlerle ilgili sempozyumlar yapıldığını, raporlar ve makaleler yazıldığını sonradan öğrendik. Biz sade vatandaşlar gibi devleti yönetenler de bu çalışmalardan habersiz veya duyarsız oldukları için depreme hazırlıksız yakalandık.
Şimdi jeolojik depremler yanında bir de toplumsal (sosyal) depremler yaşamaktayız.
Kadın, çocuk ve bebek cinayetleri yüzünden “insanlığımızdan utanacağımız bir tablo” içindeyiz. 8 yaşında cinayete kurban giden Narin, 2 yaşında cinsel istismara uğrayan komadaki Sıla bebek sosyal medya sayesinde gündemimizde.
Peki, sadece 2023 yılında işlenen 315 kadın cinayetinden, şaibeli şekilde ölen 248 kadından kaçımızın haberi var?
Çocuklara cinsel istismarda bulunmaktan 16 bin 472 sanığın yargılandığını, 218 bin çocuğumuzun çeşitli suçların mağduru olduğunu biliyor muyuz?
Uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin korkunç boyutlara geldiğinin farkında mıyız?
Hadi bunların farkında değiliz. Ama etrafımızın Recep İvedik gibi tiplerle dolduğunu fark etmemiş olamayız. Bu kaba, ukala, görgü kurallarının hiçbirine uymayan, kuralsız, patavatsız, maganda tipler, ahlaki olmayan yöntemlerle sonuç alıyorlar. Çalışarak değil, hileyle ve çalarak zengin oluyorlar. Tahsili, terbiyesi olan, ehliyetli, liyakatli ve dürüst insanlar bu Recep İvedikler karşısında her zaman zelil ve gülünç duruma düşürülüyor.
Bu sağlıklı bir toplum yapısı değil. Türkiye bugüne gelişimizi görmüş ve önlem almış olmalıydı.
******************************
Kural Tanımazlık Artıyor
Aslında, tıpkı jeolojik depremlerde olduğu gibi, bilim insanları toplumsal deprem konusunda da çalışma yapmış ve uyarmış. Ama önlem alınmamış. Taha Akyol’dan aktaralım:
Ülkemizin önde gelen sosyal bilimcilerinden Prof. Ali Çarkoğlu ve Prof. Ersin Kalaycıoğlu 2010 yılında bir “anomi” açıklaması yapmışlardı.
ANOMİ… Yani kural tanımazlık, ahlaki ve toplumsal değerlerin aşınması… Suçların yaygınlaşmasından trafik kuralsızlığına kadar… Hele de “cezasızlık” dediğimiz “yapanın yanına kâr kalacağı” düşüncesi, adamını bulunca her şeyin yapılabileceği kanaatinin yaygınlaşması, “torpil”in “liyakat”i katletmesi… Bunların yaygınlaşması hep anomisorununu işaret ediyor.
Araştırmada “deneklerin %89’unun 50 puan ve üzerinde anomik, yani kurallara uymaz veya önemsemez kimselerolduğu” ortaya çıkmıştı. Hele bir yüzde 39’luk kesim vardı ki, bunlar “yüzde 80’in üzerinde kuralsız” davranıyorlardı.
Ali Çarkoğlu “kural tanımaz bir toplum yapımız olduğu” tespitini yıllar önce kamuoyu ile paylaşmış.
Bu araştırma 2010 yılında yapılmış. İlk Recep İvedik filmi 2008’de vizyona girmiş. Şahan Gökbakar toplumdaki bu değişimi çok iyi görmüş olmalı. Bu yıl sonuna doğru “Recep İvedik 8” sinemalarda olacak. Yedi bölümün de seyirci rekorları kırması toplumun bu filmlerde kendinden bir şeyler gördüğü anlamına geliyor.
****
Tanzer Ünal Recep İvedik filmleri konusunda şu yorumları yapıyor:
“İnsanlar, kim bilir, belki kendilerini görmek için Recep İvedik filmini izliyorlardır. Kendilerinin arzu edip de yapamadıklarını filmde görünce, rahatlayıp gülüyorlardır.
Toplumdaki kültür erozyonunun, toplumsal çürümenin en çarpıcı örneği… Halkın ilgi, beğeni ve değer yargılarının seviyesi…
Yıllardır bilgisi, görgüsü, milli ve dini değerleri aşağı çekilen toplumun, Recep İvedik’e ilgi göstermesi kadar doğal ne olabilir ki?
Recep İvedik’in bu kadar ilgi görmesi sosyolojik bir olaydır. Yıllardır belirli siyasilere gösterilen ilgi de aynı kaynaktan beslenmektedir.”
******************************
Toplumsal Depreme İktidarın Katkısı
Gerek ilmi araştırmalar ve gerekse Recep İvedik filmleri bize toplumsal depremin geleceğini işaret etmişlerdi. Ama “ahlaktan kopuk bir dindarlık” olabileceğine inananların getirdiği durum belli.
“İnsanlığımızdan utanacağımız” bu günlere gelirken, iktidarda tam bir nesildir “dindar/ alnı secdeye değen” bir kadronun olması ilginçtir.
Yaşanan anomi (kural tanımazlık) o hale geldi ki iktidarın Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaması bile taraftarlarında hiçbir rahatsızlık yaratmıyor. Hatta en büyük ve tek büyük liderin sınırlanamaz gücünü görmekten bahtiyar oluyorlar.
“Bir defadan bir şey olmaz”, “çocuğun da rızası varmış” gibi gerekçelerle Kur’an Kurslarında, cemaat ve tarikatlarda yaşanan (tecavüz, çocuk yaşta evlendirme gibi) rezilliklere göz yummak hatta hoşgörü göstermek toplumsal depremin öncü sarsıntılarını görmemekti.
Taha Akyol’un tespitiyle “İktidar toplumu kutuplaştırarak, yandaşlarını kayırarak, kurumları zayıflatarak, adalete güveni sarsarak toplumda ‘norm’ kültürünün aşınmasına katkıda bulunuyor. Enflasyon ve ekonomik krizlerin anomiyi körüklediği de Durkheim’den beri bilinen bir gerçektir.”
Geleneksel sosyal değerlerimiz çözüldü. Yerine Batı’nın şehirleşme, sanayileşme ve bilgi toplumu olma sürecinde geliştirdiği gibi köklü ve sağlam normlar yerleştiremediğimiz açık. İktidar böyle bir ihtiyacın farkında bile değil. Bu durumda yaşadığımız toplumsal depremin devam edeceğini öngörebiliriz.