MEHMET KÂMİL BERSE’den Hârika İki Kitap: ‘VATANIM BURASI On Bir Şehrimiz’ Ve “Benim Sevdiğim TÜRKİYE’m”

226

Mehmet Kâmil Berse, seyrine doyamadığı güzellikleri, çağlayanlar gibi coşkun kalemiyle her birini dost bildiği okuyucularına nakletmekte pek mâhirdir. Bu güzelliklerin bir kısmını sâhibi ve sorumlu yönetmeni olduğu Şehir ve Kültür Dergisi ile ve ayda bir düzenlediği sohbet toplantılarında sunuyordu. İsâbetli bir kararla daha geniş kitlelere kitap hâlinde ulaştırıyor.

ON BİR ŞEHRİMİZ

Seyahatnâme türündeki ilk kitap 13,5 X 23 santim ölçülerinde 176 sayfadır.

‘İthafnâme’ başlıklı yazı, konu uzmanlarının söylediği ‘Vatanlarını kaybetmiş insanlarda, vatan sevgisi doruklardadır’ sözünü doğruluyor. Tanıyanlar bilir: Mehmet Kâmil Berse, Kırım Türklerindendir. Kırım Türklerinin 1400’lü yılların başlarında yurt edindikleri Vatan toprakları, 1783 yılında Rus Çarlığı tarafından işgal ve ilhak edildi. Bölge halkının büyük bölümü ‘Ak Topraklar’ olarak isimlendirdikleri Anadolu’ya göç etti. Günümüzde, Kırım’da yaşayan Türklerin çok daha fazlası, Türkiye’de, Özbekistan’da, Ukrayna’da Romanya’da yaşamaktadır.

İTHAFNÂME:

Geçmiş zamanı diriltmek, kendi gençlik çağımızı tekrar etmek gibi, tamâmen imkânsızdır. Fakat insanın da milletin de sağlam temelleri bu tekrar dirilmesine imkân olmayan geçmiş zamanlarıdır. Milliyetçilik muarızları en evvel millî mâziyi unutturmak isterler. Bir millete yapılabilecek sinsi ve en şeytânî hücum onun vicdanından mâzisini almak, hâfızasında mâzisini yok etmektir. Bundan mahrum edilen bir millet en emin kuvvetini kaybetmiş olur. Bize saldıran düşman dâima topraklarımıza ve ölülerimize hücum eder. Zira biz o topraklarla o ölülerin mahsulleri ve devamlarıyız. Boğaziçi Mehtapları’nda Abdülhak Şinâsi Hisar bu duygulara yer vermiş… El-hak doğru söylemiş. Biz vatanımızı savunduğumuz gibi yazmalıyız. Bu toprakların her karışındaki ruhu, estetiği, mimâriyi yazarak gelecek nesillere aktarmalıyız. Şehirlerimizi târih boyunca yazarak bize aktaranlar oldu elbette. Her bakış açısı farklıdır, farklı görür farklı algılar. Hissederek dolaştığım on bir şehrimizi Kendi Dünyâmın bakış açısından yazarak torunlarıma anlatıyorum. Onlar büyüdüklerinde dedelerinin ne düşündüğünü görecekler kendi görüşlerini de yazacaklar.

Bu görev sizin güzellerim: Fatma Derin, İstanbul ve Elif Deniz çok okuyun çok yazın…

Mehmet Kâmil Berse, Ocak 2024

Şâir ve Edip Recep Garip; ‘Takriz’ yazısında ‘yaşayan şehirler, ruhu olan şehirlerdir’ diyor ve ‘işini aşk ile yapan, çok nâdir kalem erbâbı’ olarak tavsif Mehmet Kâmil Berse’nin o ruhu, çok mükemmel bir şekilde okuyucuya intikal ettirdiğini belirtiyor.

Eserin müellifi M. Kâmil Berse giriş yazısına Şehristan ile başlıyor:

1064 yılında Bizans ordusu Selçuklu Sultanı Alparslan’la ilk kez karşı karşıya geldi. Sultan Alparslan bu alınamaz denilen kaleyi aldığında hemen ilk şehri Ani’de kurdu ve ismine de Şehristan dedi. Anadolu’nun ilk Türk şehri burada kurulmuştur. Ve Şehristan şehrinin dış surları Selçuklular tarafından Sultan Alparslan’ın emriyle komutanı Manuçehr, tarafından inşa edilmiş. İlk cami de burada inşa edilmiştir. İlk Selçuklu Anadolu eserleri buradadır, ilk çarşılar, ilk medrese, ilk kervansaray… Kars’ın doğusunda, İl Merkezine 42 kilometre uzaklıktaki Ani Antik Kenti, Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batısında, tamamı Türkiye Topraklarında volkanik arazi üzerine kurulmuş bir Ortaçağ kentidir. Kentin önemi, İpekyolu üzerinde kurulmuş olmasından geliyor. Ani Ören yeri Anadolu’ya İpek Yolu üzerinden girişte ilk konaklama merkezi ve bir ticâret merkezi olduğu için antik kentin zenginliği dikkat çeker. Ören yerinin en eski târihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanıyor Ani

Şehristan Anadolu’ya ilk girişimizde ve mevcud şehrin ihyası ile inşa edilen ilk şehrimizdir. Ani şehrinden bahsetmemiz Anadolu’daki Türk İslam şehirleşmesine örnek olduğu içindir.

Görüldüğü gibi Sayın Berse, -tâbir yerinde ise- şehrin anatomisini kelimelerle çizerek veriyor. Bu üslûp aynı mükemmeliyette son sayfaya kadar devam ediyor.

Kitap aynı zamanda teknolojik bir yenilik ihtiva ediyor: Hakkında bilgi verilecek şehir ile alâkalı bir türkü, akıllı telefona okutulacak karekoddan dinlenilebiliyor. Sivas’ın türküsü Âşık Veysel’den: ‘Uzun ince bir yoldayım’

‘Sultanlar Şehri’ olarak anılan Sivas’la ilgili bilgiler; ‘Sivas, ilk çağlardan bu yana medeniyetlerin filizlendiği, buram buram târih kokan, âdeta bir açık hava müzesi gibi. Anadolu’da doğmuş, burada hüküm sürmüş her medeniyetin izleri ve örnekleri bu şehirde mevcut’ cümleleriyle başlıyor. Ele alınan konuların başlıkları:* Gök Medrese, *Türk İslâm târihinin mânevi mimarları arasında yer alan 3 şemsten biri olan ‘Kara Şems’ olarak da anılan Şemseddin Ahmed Sivâsî. (diğerleri: Şems-i Tebrîzi, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın hocası Akşemsedin (Ak Şems). *Sivas’ın âbideleri: Buruciye Medresesi, Sivas Mektebi Sultânisi, Ulu Câmi. Diğer iki başlık:* Eramcızâde İsmail Hakkı Efendi ve *Sivas’ın kültürel yapısı.

İkinci şehir: ‘4500 yıllık Medeniyet Türküsü ‘Karaman’ Karamanlı Mehmet Bey’in şehri. Karaman Yunus’u da bağrına basmış. Karaman’ın câmileri ve meşhurları tanıtılıyor. Karaman’ın Koyunu da ihmal edilmiyor.

Üçüncü şehir, ‘Huzurun, aşkın ve güllerin şehri Konya…

Dördüncü şehir: Osmancık.

Osmancık hakkındaki yazı; “Bâzı târihçiler Osman Gazi buruda doğdu, bu kaleyi de beyliği zamanında yaptırdı’ derler. Evliya Çelebi Osmancık’tan bahsederken bu cümleyle başlıyor. Kişi veya mekânlardan bahsederken daha sevimli, daha sıcak olsun diye ‘cık/cik’ eki kullanılmıştır” ‘Koyunbaba Köprüsü’, ‘Bir çöğür şâiri’, ‘Hayırsever Derindere Âilesi’, ‘Adatepe’ başlıklı bölümlerle devam edip ‘Osmancık Mutfağı’ başlıklı kısa yazıyla bitiyor.

Beşinci Bölüm, “Destanlar Yaratan Şehir ‘Kahrmanmaraş”a tahsis edilmiş. İstiklal Madalyası sâhibi tek şehirdir.

Kurtuluş Savaşımızda son işgal edilen, ilk kurtulan kahraman şehir… Âşıkoğlu Hüseyin’in Fransız komutana seslenişi: ‘Maraş bize mezar olmadan Düşmana gülzar olmaz’

Altıncı şehir, Torosların Akdeniz’le kucaklaştığı Mersin’dir. Ülkemizde ilk özel şehir müzesi Mersin’dedir. Hıristiyanlığın ilk misyoneri Aziz Pavlus’un kuyusu ve mezarı da… Sanatkâr yetiştiren Mersin’in mutfağı da zengindir.

Yedinci bölümde şâirler ve serhat şehrimiz Edirne var. Dersaadet’in batı kapısı Edirne; Kapalıçarşısı, Selimiye Camii ve Kırkpınar Güreşleri ile bilinir.

Sekizinci bölümde Sivas’ın Gürün ilçesi; ‘Nazlı Nazlı akan Tohma suyunla / Malatya Kayseri karayolunla / Alabalığınla, Dünyâya bedelsin Gürün’üm’ mısralarıyla tanıtılıyor.

Dokuzuncu bölümde ‘Dünyânın en eski şehri Gaziantep var. Antep Harbi Müzesi, Gaziantep Kalesi, Yesemek Açık Hava Müzesi, Belkıs Zeugma antik şehri, kutma kumaşı, pestili, sucuğu, fıstığı, lahmacunu, alinazik kebabı, içli köftesi cağırtlak kebabı, baklavası, fıstık ezmesi ve diğer özellikleriyle ziyaret edilmeye değer şehir.

Onuncu bölüm Balıkesir’e tahsis edilmiş. Farklı yönleri bol bir şehir… Kuvayı Milliye Binası, Gönen kaplıcaları, Höşmerim tatlısı ile Gönen mutfağı, Zağnos Paşa Camii, Balıkesir Millet

Kütüphânesi, deniz kenarındaki ilçeleri, madenleri ve sanayii ile zenginliği, Anadolu’yu savunmak için, diğer vilâyetlere öncülük etme şerefine sâhip mühim bir şehir.

On birinci bölümde ‘Ezelden marka Şehir’ Şanlıurfa’ var. Doğu-batı, kuzey-güney yollarının ticârî ve askerî yol kavşağında, zengin kültürleri ve inançları bağrında taşıyan müthiş bir havza. Halilülrahman Balıklı Göl, Nemrut ve Hazret-i İbrâhim hikâyesi bilinmesi gereken özelliğe sâhiptir. Şanlıurfanın her metrekaresinde derin bir târih var. Etkilenmemek mümkün değil. Ve elbette Şanlı Urfa mutfağı… Öyle bir anlatılıyor ki… okuyan, yola çıkmaya hazırlanıyor. Şanlıurfa her daldaki sanatkârlarıyla da meşhurdur.

Mehmet Kâmil Berse’nin Şanlıurfa hakkında yazdıkları, bu kitabın taç kapısı gibidir.

“BENİM VATANIM BURASI SEVDİĞİM TÜRKİYE’M”

Bu yazıda tanıtımı yapılan ikinci kitap birincisi ile aynı ölçüde 140 sayfadır. Edebî sanatlardan ‘Deneme’ türündedir.

Eserin müellifi Mehmet Kâmil Berse, ‘İthafnâme’ başlıklı yazısında: sohbetlerinde bulunma şansını elde edemeyenlere kendisini tanıtıyor:

“Bana beni, ‘Ben’ olduğum için seven dostlar ver” diye dua ederim… Söylemek istediğim menfaatsiz bir dostluk ve samîmiyettir önemli olan…

Bu eserimi öncelikle; iyi günde, kötü günde bir ve beraber olduğumuz sevgili aileme:

Eşime, çocuklarıma, torunlarıma, ve geniş aileme ithaf ediyorum…

Bu ülkeye ve bu güzel şehir İstanbul’a ömrümü adadığım kültürüne hizmet etmek için hâdimi olduğum Dersaadet’te bana destek olan dostlarıma takdim ediyorum…

Mehmet Kâmil Berse, Mart 2024

‘Takriz’ yazısını, Mehmet Nuri Yardım kaleme almış. Mehmet Kâmil Berse’yi, duygu ve düşünceleriyle, yazarlığıyla, kavi inancıyla, zevkleriyle ve vatanseverliğiyle anlatıyor.

Yazarın ‘sunuş’ yazısı, Râgıp Paşa’nın dediği gibi; ‘Eğer maksud eserse mısra-ı berceste kâfidir.’ Çok kısa bir Türkiye târihi ve bu târihi yaşayan ve günümüze taşıyıp yaşatan Mehmet Kâmil Berse…

Eserdeki yazıların başlıkları:

*Dem Bu Demdir, An Bu Andır. *Benim Vatanım Burası… Benim Türkiye’m… *Şehirlerde Toplum Ve Ahlâk Metaforu. *Vatan Sevgisi İmandandır. *Mimar Sinan Eseri Ve Torunları. *Milliî ve Yerli Ruhumuz Adına. *Kitaplar Aşkımız, Kütüphaneler Sevdamızdır. *Fetih, Ayasofya Ve Demokrasi. *Küçük Düşünenler, Asla Büyük İşler Yapamazlar… *Sevgi İle Yaşama Sevincini Bırakmayalım. *Öğretmek, İki Defa Öğrenmektir. *Selâm, Dostluk, Vatan, Dil ve Hürriyet. *Vatan, Dil, Millet, Bayrak.

*İnsan, Düşündüğünün Aynıdır… *Efendiler, Lisan Gerek Lisan! *Sevgi Merhameti, Merhamet Adâleti Getirir. *Bin Minnet Ve Rahmet Sîzlere İki Yüz Elli Bir’ler *Barış Dolu Dünyâda Huzur İçinde Yaşamaktır Hedefimiz. *Eğitimimizi Geliştirmek, Kültürümüzü Yaşatmak Zorundayız… *Şehr’e Ve Kültür’e Dair, Mayıs Kırkanbarı. *Dostluktan Ses Ve İnsanlıktan Bir Nefes. *Mutluluk, Kendine Yeter Olmaktır. *Unutulmamak İçin Unutmamak Lâzımdır. *İlim Adamı Olmak Hayat Boyu Çalışmakla Olur… *Yüz Yıl Önce 16 Martta Dersaadet’e Düşman Girmişti. *Şehirler Kültürle Yoğrulacak, Kültürlü İnsanlarla Var Olacaktır. *Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Devlet. *Şehirler, Kültürler, Şûralar. *Eğitim / Kültür / Bayram. *Yaşamanın Sorumluluğu Gereği, Bizler Birbirimizden Sorumluyuz.

Aşağıdaki yazı, eserin bütünü hakkında tatminkâr bilgi verecek bir örnektir:

‘BENİM VATANIM BURASI… BENİM TÜRKİYE’M…’

Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. Cahit Sıtkı Tarancı

Otuz yıl olmuş, bir sebeple Türkiye’ye gelmiş İskoçyalı hanımefendi… Sonra geri dönmemiş ülkesine, pek sevmiş ülkemizi, Bodrum’u mesken edinmiş yıllarca…

Bir TV kanalında ‘Ülkemizde yaşayan yabancılar’ başlığıyla tanıtılan bir portre idi… Çok önemsedim hanımefendinin anlattıklarını… Çok dikkatli konuşuyordu, dili o kadar güzel kullanıyordu ki, hayran kaldım… Arada bir aksan teklemesi olmasa ‘Bizim şehrin insanı, bir İstanbullu’ diyebileceğim bir hanımefendi, hem de İstanbul hanımefendisi, aradığımız özlediğimiz bir portre… Önce buradaki gözlemlerini anlatıyor, ardından yorumlar yapıyordu… Lisanı önceleri kitaptan öğrenmeye çalışmış, ancak buradan öğrendikleri ile biraz sıkıntı yaşamış, komik durumlara düşmüş… Lisan öğrenmek için Türk filmleri izlemeye başlamış, Yeşilçam komedi filmlerini izlemiş, yerli filmlerle hem lisan öğreniyor hem de hoşça vakit geçiriyormuş… Filmlerden öğrendikleri dil telaffuzunu daha sonra romanlarla geliştirmiş, yanlış telaffuzları düzeltmiş… Şimdilerde çok yalın bir dili var… İskoçya’da komşuluktan ve insanlıktan eser bulamazsınız diyor:

‘Burada benim anahtarım komşudadır, komşularınki bende. Birkaç saat birbirinin sesini duymasa komşular, hemen kapıya gelirler, bir rahatsızlık var mı? diye… Biraz rahatsızlık olsa veya uzun yola gitsem dönüşte mutfakta bir yemek yapılmış görürüm. Bunları ben Dünyânın hiçbir yerinde görmedim yaşamadım… Kimse gelmek için izin istemiyor burada, çat kapı, insanlar birbirine gelebiliyor, bir samîmiyet var, bu beni her gün bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına bağlıyor… Haftada bir ‘Pazar’ kuruluyor burada… Mutlaka giderim, 40 derece sıcak olsa, kar ve yağmur yağsa da o pazarı yaşamak için giderim… Orada önce bir emek görüyorum, üreten insanları görüyorum, ekonomi görüyorum, kültür görüyorum… Dahası o insanların birbirleriyle yardımlaşmasını görüyorum… Pazarda hanım satıcılar daha çok, bazıları evlerinde yemek yapıyorlar, getirip pazarda satıyorlar… Artık onlarla da çok yakın oldum, o gün pazara gelmeyen görürsem soruyorum niye gelmedi? Hasta! denirse, (artık bende buralı oldum) köyüne kadar gidip hatırını soruyorum… Yolda giderken elimde paket veya yük varsa hemen gelip yardım ederler, tanıyan veya tanımayan fark etmez, herkes birbirine selam veriyor burada…’

Hanımların altın günlerinden bahsediyor hanımefendi:

‘Merak ettim ve dâvete icâbet ettim… Şaşırdım, âdeta bir ziyâfet sofrasıydı, herkes her şeyden yemek için tabağını dolduruyor ve yiyordu, ama bununla birlikte şunu gözlemledim. Hanımlar her şeyi çokça yiyorlar ama konuştukları: ‘Nasıl kilo vereceğiz?’ Doktor adresleri alınıyor ve bir sonraki altın gününe kadar farklı bir şey olmuyor, işte bu bana göre değil dedim, bir daha gitmedim… Burada sokak hayvanlarına ilgi ve alaka beni çok mutlu ediyor… Kediler evlerin asıl sâhipleri, bahçede iki köpeğim var… Kapı önlerinde sokak hayvanları için su ve yem kapları var, burada hiçbir canlı aç ve susuz değil…’

İngiltere krallığı yüz sene önce, Çanakkale savaşına İskoç askerlerini de getirmiş… İskoçya’da savaştan dönenlerin torunlarından bir komşum vardı, İskoç asker savaş dönüşü evlenmiş ve 6 çocuğu olmuş, geçen yıl bu âile büyük dedelerinin yenildiği toprakları merak edip Çanakkale’ye gelmişler tam 175 kişi, aile 175 kişi olmuş… Çanakkale Savaşlarının gerçeklerini öğrenmişler, nasıl oyuna getirildiklerini görmüşler… Ben de artık bu ülkenin ferdi olarak öğrendiklerimi paylaşıyorum… Siz cennette yaşıyorsunuz, belki farkında değilsiniz…

İskoç hanımın anlattıkları: ‘Aslında benim ülkemin geleneksel örf ve âdetleri, kültürü, yâni ‘Şehir kültürümüz…’ Bizler çok zaman hayıflanırız, kültürümüzü kaybettik diye… Oysa elde kalan kültürümüzün kırıntıları bile Dünyânın öbür kısmı için ulaşılamaz bir insanlık örneği ve dersi…’

Eksiklerimiz, noksanlarımız çok tabii ki, ama karamsarlık yok… Bizler nakıs taraflarımızı tamamlayacağız, yeni nesillere bunları öğreteceğiz, anlatacağız… ‘Dünyânın iyiliği için: Türkiye’ mottosunu söylemişti iki sene önce değerli yazarımız Alev Alatlı. Bu çok önemliydi, Hangi milletten ve hangi dinden olursa olsun onlara insanlığı, erdemi, iyiliği, güzelliği, doğruyu bizler öğreteceğiz… Müslüman milletlere dahi!

Bu ülkenin insanlarının örf ve âdetlerini, ahlâkını özümsemiş İskoç hanımefendi, program sonunda şah cümleyi söyledi: ‘Benim Vatanım Burası… Benim Türkiye’m…’

Bu cümleden anlam çıkaracağımız çok şey var elbette, hele bâzıları için!

Hz. Mevlânâ diyor ki: Söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek. Sen de söze, dinlemek yolundan gir!’

MARTI AJANS: Turizm Reklâm Ticaret Limited Şirketi. İskenderpaşa Mahallesi, Yeşiltekke Kuyulu Sokağı Nu: 6/1 A Fâtih – İSTANBUL Telefon: 0.212-534 15 25 0.532-211 31 88 0.553-911 31 88 e-posta: kamilberse@gmail.com / kalemkitab@gmail.com

MEHMET KÂMİL BERSE Soğuk ve karlı bir Şubatta İstanbul’da 1956’da doğdu. Göbek adını doğduğu hastanenin (Zeynep Kâmil Hastanesi) târihî geleneğinden aldı. Sanki İstanbul’da ‘Şehrengiz’ Dünyâsına doğmuştu. Uzun yıllar İstanbul – Fâtih’te, doğduğu evde ömrünü devam ettirdi. Ailesi, geleneksel kültürle hemhal olan bir aile idi. Bu kültürü diyarkâmlıkla devam ettiren yapının tâkipçisi olmayı şiar edindi. Kitapların içinde ve Kalem Kitabevi’nde yaşadı. Üniversitede İşletme bölümünü okudu. Ticâreti, kültür merkezli yaptı: Kitabevi, yayıncılık, reklâmcılık, matbaacılık, gazetecilik, dergicilik, turizm… Ardından sivil toplum kuruluşlarında kuruculuk, yöneticilik ve siyasette deneyimler… Hâlen, Dersaadet Kültür Platformu Derneği Genel Başkanlığı, Dünyâ Kırım Türkleri Derneği Başkanlığı, Fâtih Eğitim ve Bilim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ile bazı vakıf ve derneklerde yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır. Sekiz dergi çıkardı. Kimisinin imtiyaz sâhibi oldu. Kimilerinin genel yayın yönetmenliğini, editörlüğünü yaptı. Hâlen Şehir ve Kültür Dergisi’nin imtiyaz sâhibi ve genel yayın yönetmeni olarak her ay kültür Dünyâmıza kazandırmaktadır. Şehirlerde, ülkelerde, kültür merkezlerinde, TV’lerde, radyolarda, okullarda, üniversitelerde; kültür, târih, edebiyat ağırlıklı sohbetler, konuşmalar, paneller, sempozyumlar keyif duyduğu faaliyetlerdir. Ata vatanı Kırım üzerine ilmî ve sosyal çalışmaları vazife bilir. Kudüs, şehir olarak ve inancının aksiyonu olarak gözlerinin önünden kaybolmaz. Kıbrıs yavru değil öz vatandır bize, bu duygu ile yaklaşır Kıbrıs sâhillerine. Kerkük vazgeçilmez bir sevdâdır soydaşlarımızla birlikte deyiverir her defasında.. Bu dört ‘K’ şehrimiz vazgeçilmez ülkülerimizdir bizim. Şehirlerin ruhu üzerine felsefî düşünce yapısı, farklı bir seyahat kültürünü yazılarına yansıtmasına vesile olmaktadır. Şehirlerin yeraltı, yerüstü, târihî, metafizik ve toplumsal geçmişinden, demografik yapısından, fotoğraflarından uzunca bir hikâye oluşturmayı seven bir yapısı vardır. Ülkemizin, insanımızın, Dünyânın meseleleri üzerine yazmaya ve konuşmaya devam etmektedir. Evli, iki evladı ve üç torunu ile İstanbul’da yaşamanın erdemine sâhip olduğunu düşünür. Mehmet Kâmil Berse’nin yayımlanmış ve yayımlanacak olan eserleri: *İstanbul Şehrengizi 1-2-3 *Üç Okyanus Dört Kıta -Seyahatname- *Bu Vatan Benim, Benim Türkiyem. *Meraklısı İçin İstanbul Seyahatnâmesi. *Kazan ve Kuzey Türklerinde Kültür. *On Bir Şehrimiz. *Kırım Bizim Meselemiz. *İsmail Bey Gaspıralı ve Dünyâsı. *Cengiz Dağcı’nın Vatan Aşkı. *Üç Çelebinin Hikâyesi. *Esir Şehirden Doğan, İstiklal Ruhu. *İz Bırakan Portreler.

Önceki İçerikKâinat Kitabı – 2
Sonraki İçerikÖtüken’e Gidip Orhun Anıtlarını Görmek
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.