22 yıldır ülkemizi yöneten R. T. Erdoğan’ın yaptıkları ve yapmak istediklerini eleştirdiğimde bazı sitemler alırım. “Hep eleştiriyorsun da hiç mi iyi şeyler yapmadı?” diyen dostlarıma Erdoğan’ın çok takdir ettiğim iki projesini örnek veririm.
Toplu taşımalarda, restoran kafe gibi mekanlarda sigara içme yasağı uygulamaları sebebiyle kendisine müteşekkir olduğumu anlatırım. Bu uygulamanın sigara tüketimini azaltıp azaltmadığı ayrı bir konudur ama içenlerin içmeyenlere verdiği zararın azaltılmasını takdir etmemek mümkün değil. Yani faydalı bulduğum uygulamalara destek vermekten çekinmiyorum.
Erdoğan’ın en takdir ettiğim ve doğru bulduğum söylemlerinin başında “her aileye en az üç çocuk” tavsiyesi geliyordu.
Fakat Erdoğan’ın “üç çocuk hatta beş çocuk” tavsiyelerine rağmen AKP’li yıllarda doğurganlık ve Türkiye’nin nüfus artış hızı azalmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 yılına ilişkin doğum istatistiklerine göre;
2001 yılında 2,23 olan nüfus artış hızımız bugün 1,51’e düşmüş.
Nüfusun sabit kalması için bu oranın 2,1 olması gerekiyor. Yani Türkiye AKP iktidara geldiğinde nüfusu artmakta olan bir ülke iken nüfusu azalan bir ülke haline geldi.
Erdoğan bu durumu “Türkiye için varoluşsal bir tehdit, bir felakettir” diye değerlendirdi.
Bu tespit kesinlikle doğru. Hani sık sık “beka sorunu” dedikleri konular kadar önemli bir gelişme bu.
****************************
Nüfus Artış Oranımız Yaşlı Avrupa’nın Bile Gerisinde
Yıllardır Avrupa’nın gittikçe yaşlandığı, Türkiye’nin nüfus yönünden “altın fırsat” olarak değerlendirilmesi gereken bir genç nüfusa sahip olduğu söylenirdi. Dünya Bankası ve Avrupa İstatistik Ofisi’nin verilerine göre, 2012 yılında Türkiye, yüzde 8,3’lük yaşlı nüfus oranıyla, “Avrupa’nın en genç nüfuslu ülkesi” konumundaydı.
Türkiye bu fırsatı değerlendiremedi. O genç nüfusa iyi bir eğitim, iş ve aş veremedik.
Bir zamanlar “Fransız kadınları vücutları bozulmasın diye doğum yapmadıkları için yaşlanan Fransa” ile dalga geçiyorduk. Ama şimdi nüfus artış hızımız yaşlı Avrupa’nın bile gerisine düştü.
ABD’de 1,7 olan nüfus artış hızı Fransa’da 1,95, Almanya’da 1,6 mertebesinde iken Türkiye’de 1,51’e düşmesi vahimdir. Şimdi hızla yaşlı bir ülke haline geliyoruz.
RTE, 2009 yılında, “Her aileye üç çocuk. İki kurtarmaz, en az üç çocuk, yoksa bu gidişle 2030 yılında Avrupa gibi oluruz” demişti. 2023 rakamlarıyla Avrupa’dan da daha kötü bir nüfus yapısına sürüklendik.
****************************
Akıl ve Bilimden Uzaklaşarak Çözüm Bulunamıyor
Birer vatandaş olarak, bizler sosyal sorunlarımızla ilgili tespitler yapıp, yakınabiliriz. Ama 22 yıldır tek başına iktidar olan partinin lideri ve son on yılda tek adam yetkisi ile yöneten bir devlet başkanının söylemeden önce bir özeleştiri yapması beklenir.
Ben Erdoğan’ın çok çocuk tavsiye ve telkinlerinde samimi olduğuna inanıyorum. Fakat bu kadar çok istediği ve tekrarladığı bir hedefin neden tam tersi sonuçlarla karşı karşıyayız?
Bunun sebeplerini bilimsel araştırmalarla ortaya koymak ve uzun vadeli stratejik bir planla yeniden nüfusu artan bir Türkiye yaratmak şart.
Ancak ilk bakışta tam da bu eksiklik hissediliyor. Erdoğan ve AKP bu meseleye de, diğer temel sorunlarda olduğu gibi, akıl ve bilim ile çözüm aramıyor. Camide vaaz veren bir hoca edasıyla tavsiye ve telkinde bulunduğunda milletin çok çocuk yapmaya yöneleceğini sanıyor. Nikahlarına şahitlik ettiği gençlerden 3-5 çocuk sözü almakla nüfusun artmadığını görmek istemiyor.
İktidar 22 yıllık sürede “genç nüfus oranının ve doğurganlığın azalmasına” mani olamadı.
“Türkiye’de evlenme yaşı” erteleniyor, ilk çocuk sahibi olma 30’lu yaşlarda başlıyor.
Her yıl evlenme oranları düşerken, boşanma oranları artıyor. Ekonomik şartlar çocuk sahibi olmayı zorlaştırıyor.
Hiç olmazsa bu safhada “felakete” gidişi hızlandırmış olduğunu görüp akıl ve bilim ışığında acil önlemler almalı.
Çünkü nüfus yapısında görülen bu tür olumsuz gelişmelerin durdurulması ve yeniden artış sağlanması pek kolay olmuyor. Sosyolojik değişimler uzun süreli stratejik planların istikrarlı uygulamalarıyla ve nadiren mümkün olabiliyor.
****************************
Yaşlanan Nüfus Sorunu ve Sığınmacılar
Nüfus artış hızı düştükçe, çalışan aktif nüfusun bakmak zorunda olduğu çocuk sayısı azalırken, bakmakta olduğu yaşlı sayısının artmasına yol açıyor.
Yanlış emeklilik politikaları da eklenince 10-15 bin TL emekli maaşı ile geçinmeye, daha doğrusu hayatta kalmaya çalışan on milyondan fazla emeklinin sorularına çare bulunamıyor.
“Doğurganlığın azalması çalışma yaşındakilerin azalmasını getirir. Avrupa bunu göçle besledi. Ama nitelikli göçmen aldılar.”
Biz ise Suriyeli, Afganlı ve başka ülkelerden 10 milyondan fazla eğitimsiz, niteliksiz sığınmacıyı ülkemize aldık.
Bizde ortanca yaş 34. Türkiye’de yaşayan Suriyelilerde ortanca yaş 19 yani her yüz Suriyelinin 66’sı 25 yaşın altında. Bunlarda doğurganlık çok fazla. Nüfus artış oranı yüzde 5,5 gibi çok yüksek mertebelerde.
Türkiye’deki Suriyeliler 16- 18 yaşında doğurmaya başlıyor. 30’lu yaşlarda 5-6 çocuk sahibiyken ilk doğurdukları kızlar doğum yapmaya başlıyor.
15-20 sene sonrasında ülkemizin Türk ve Suriyeli nüfuslarını düşünmek bile beni ürkütüyor.
Bu demografik açıdan çok ciddi bir risk ve “varoluşsal bir tehlike.”
İktidar bu konuda da bir şey yapmaya niyetli görünmüyor.