Tevhid – i  Kıble  Etmek

169

     Kimi aklî ve felsefî ilimlerle haşir neşir olur.

     Bu yolla, hakikat ve gerçekleri arar.

     Bazen de, tarikat ve hakikat yolunu seçer.

     Böyle bir yola koyulur.

     Tarikat yoluna girerek,

     Sadece kalben yol almaya başlar.

     Fakat, önceden aklı fikri felsefe ile meşgul olduğu için;

     Mânen bir tatminsizlik ve doyumsuzluk içindedir.

     Bu yüzden:

     Hem kalben, hem aklen hakikat peşinde koşan;

     Hakikat arayıcılarına takılmak ister.

     İster ama, onların her birinin,

     Birbirinden farklı çekici özellikleri vardır.

     Bu duruma hayret etmekten kendini alamaz.

     Tam bu haldeyken, İmam-ı Rabbanî’nin:

   “Tevhid-i kıble et!” / “Yalnız bir üstadın (yol göstericinin) arkasından git!”

     Hayat-bahş sözünü hatırlar.

     Fakat birden kalbine:

   “Hakikî / asıl üstad / yol gösterici Kur’an’dır.

     Tevhid-i kıble / tek kıble, tek yol gösterici; bu üstadla olur.”

     İlâhî tespiti gelir.

     Böylece hem kalbi, hem rûhu;

     Garip bir şekilde yol almaya başlar.

     Şek ve şüpheleriyle manevî ve ilmî bir mücahedeye girişir.

     Gözü kapalı olarak  değil,

     Belki İmam-ı Gazalî, Mevlâna Celâleddin ve İmam-ı Rabbanî gibi,

     Kalp, rûh ve akıl gözleri açık olarak;

     Manevî bir çoşkunlukla, kendinden geçen zâtların;

     Akıl gözünü kapadığı yer ve makamlarda,

     Gözü açık olarak gezer.

     Kur’an’ın dersi, irşadı ve yol göstermesiyle;

     Hakikata  gerçek bir yol bulur.

     Çünkü:

   “Her şeyde O’nun (Allah’ın) birliğine delil olan bir alâmet,

     İşaret ve gösterge vardır.”

     Özellikle, hayat sahibi her varlığın cephesinde;

     En büyük, en parlak sikke;

     Onun canlı ve hayattar olma keyfiyetidir.    

     Böylece

     Mevlâna Celâleddin,

     İmam-ı Rabbanî ve

     İmam-ı Gazalî gibi,

     Akıl ve kalp ittifakı / birliği ile giden her insan;

     Herşeyden evvel, kalp ve rûhun yaralarını tedavi eder.

     Nefsin evham ve vehimlerinden

     Kendini kurtarır.

     Ve asıl hakikate kavuşur.

Önceki İçerikAhmet Yıldız’ın Ardından
Sonraki İçerikKonferansa Davet
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.