Boyalı Televizyon

251

Bu yazıyı geçen ayın ilhamıyla yazıyorum. Nisan ayının son haftasında Türkiye’nin ana gündemi, muhalefetin asıl meselesi, ıstakozdu! Az biraz da Rolex. Hangi kanalı açarsanız açın, ıstakoz ve Rolex. Anlaşılan iktidar mensupları ıstakoz yemeseler hiç olmazsa Monaco’da yemeseler ve bir de Rolex yerine bir başka saat taksalar Ak Parti ile gül gibi geçinip gidecekler. Ama aralarında iki aşılmaz engel var. Neyinin estetik olduğunu bir türlü anlamadığım o kaba saba, ağır saat ve bir de koca kıskaçlı karides azmanı ıstakoz!

Televizyondan haber izleme alışkanlığım pek yok. Sabah erkenden Karar’ın internet sayfalarını,  X’i ve e-postama gelen haberleri şöyle bir tararım. Bunlardan on beş dakikada edindiğim bilgiyi televizyondan almaya kalksam herhâlde yarım günüm gider. Öğleden sonra turumu, bu defa daha kısalmış hâliyle tekrarlarım; yeter.

Benim televizyon alışkanlığım yok ama arkadaşımın var. Onun sayesinde öğreniyorum. Muhalif kanallar bir şey yakalıyor. Diyelim ki ıstakoz. Sonra hepsinde ıstakoz var. Derken akşam oluyor. Bu defa ıstakoz üzerine açık oturum yapıyorlar. Istakoz uzmanları var. Monaco uzmanları var. Ayrıca genel uzmanlar var, her ne demekse.

Para Sayan Eller

Arkadaşım az sonra ıstakoz ve Rolex’ten sıkılıyor. Ne yapmalı? İki şey var. Ya yandaş kanallara geçip nasıl uçtuğumuzu, kaçtığımızı dinleyeceksiniz; onlarda ıstakoz ve Rolex yok. Isakozun bıraktığı boşluğu doldurmak için ıkına sıkına haber vermek zorunda kalıyorlar. Yahut yabancı kanalları açacaksınız. Onlarda doğru dürüst haber var; eğer yabancı diliniz varsa. Gerçi spikerleri bizimkiler kadar genç ve alımlı değil ama ıstakoz değil haber sunuyorlar.

Haberleri ıstakozla doldurmak mümkün değil. Onun için bir de domatesin ne kadar pahalı olduğu, sabahtan halkın Et ve Süt Kurumu kuyruğuna girişi. Bunlar televizyon. Dolayısıyla konuşan kafa ankorlar ile yetinemezler. Bir şeyler göstermeleri, “reality show” yapmaları lâzım. Domatesin ve etin fiyatının reality’si nasıl olur? Şöyle olur: Bir müşteri yakalarsınız ve size anlatır. Geçen sene et şu kadardı, bu sene bu kadar. Alamıyoruz. Bir kişi, iki kişi… Kuyruktakiler bitti. Şimdi kuyrukta olmayanları çekersiniz. Onlar, “Biz kuyruğa bile giremiyoruz.” derler…

Aslında böyle bir haber yapılabilir. Bir kere. Bilemediniz iki kere, üç kere. Ama aylarca haber programınızı kuyruktakiler ve kuyruğa giremeyenlerle, pazar tezgâhlarıyla dolduramazsınız. Bir haber programı boyunca bile yapamazsınız. Sıkar. Ama haber saatinin dolması lazım. Kolay. Konu pahalılık ya. Dâhiyane bir fikir: Ekranın ortasına para sayan bir el koyarsınız. Sonra para sayan başka bir el. Araya bir para sayma makinesi, sonra yine bir el. İşte size televizyon haberciliği. Pahalılık açık oturumlarında, ekonomi açık oturumlarında da para sayan eller ve para sayma makineleri var. Niçin diye sorsanız, herhalde sünnetçi hikâyesindeki gibi, “Ya ne koysaydık?” diyecekler. Bir şey koymasanız olmaz mı? Aynı on saniyelik videoyu on kere yayımlamak sıkıyor, biliyor musunuz?

Boyalı basından boyalı televizyona

Evet, geçen hafta böyleydi. Bütün kanallarda ıstakoz ve Rolex vardı. Bunların benzini bu haftaya yetmez. Bakalım bu hafta ne bulacaklar. Siz bu satırları okurken bulmuşlardır bile.

Olur olmaz yerde resim kullanma garipliği galiba asıl İnternet’le, daha doğrusu Web siteleriyle başladı. Gerçi Web’den önce da bazı gazeteler ortalamanın üstünde resim yayımlardı. Öbürleri onları “boyalı basın” diye küçümserdi. Fakat rotatif devrinde bu iş pahalıydı. Klişe yapacaksınız. Hele renkli için dört klişe yapacaksınız ve bunları kaydırmadan basacaksınız. Ofset Web başlayınca resim basmak biraz daha kolaylaştı. Ağır başlı fikir gazeteleri, siyah beyaz çıkardı. (Bu paragraftaki iki Web aynı Web değil. Birincisi İnternet’in Web’i, ikincisi Web- ofset.)

Yazı zor, resim rahatlatır

Kolayca resim yayımlamak internetle mümkün oldu. Sonra Facebook gibi, Twitter (X) gibi mecralarda görüldü ki yayınladığınız her neyse ona bir resim eklerseniz daha çok tıklanıyor. Artık ilgili ilgisiz her şeye bir de resim eklenir oldu. Instagram gibi sırf resim üstüne dönen sosyal kanallar çıktı.

Dönelim televizyona. Adı üstünde “vizyon”. Dolayısıyla her şeyde resim yayımlamak zorundalar. Haberlerde aynı on saniyelik video o haber bitene kadar belki on defa veriliyor da veriliyor. Açık oturumlarda da ekranın iki yanında konuşanların ufak görüntüleri var. Göbekte yine durmadan dönen bir video. İnsanın dikkatini dağıtıyor. Konuşulanları ancak yarım yamalak anlayabiliyorsunuz. Bazen görüntülerin konuyla ilgisi kopuyor. İsrail füzeleri İran füzelerini mi vuruyor. Video bitti, napcaz? İsrail’in Gazze’yi bombalama sahnelerini korsunuz. O da gece, bu da gece; kim fark edecek?

Önceki İçerikVicdanlarınızı Kanatmaya Devam Edeceğim
Sonraki İçerikİslâm, Demokrasi ve Cumhuriyet
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)