Emekli Din Görevlisi Ahmet Yüter ile Ramazan Sohbeti

186

Oğuz Çetinoğlu: Sohbetimize terâvih namazı hakkında vereceğiniz bilgilerle başlayabilir miyiz Hocam?

Ahmet Yüter: Bismillahirrahmanirrahim. Ramazan-ı Şerif ayında kılınan bu namazdaki ‘terâvih’ kelimesi sözlükte ‘rahatlatmak, dinlendirmek’ mânâlarındaki  ‘tervîha’ kelimesinin çoğuludur.  Terâvih namazı yirmi rekât olup, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir*.

Terâvih, dînî bir kavram olarak, Ramazan ayında, yatsı namazından sonra kılınan nafile namaza verilen isimdir. Namazın her dört rekâtinin sonunda bir miktar oturulup dinlenmek müstehap* olup buna tervîha denilmiştir. Sonra bu kelimenin çoğulu olan ‘terâvih’ kelimesi kılınan bu namaza isim olmuştur. Terâvih namazının cemaatle kılınması sünnettir. Bu dinlenmelerde tehlîl (lâ ilâhe illallah* demekle) ve salavât* ile meşgul olunur.

Çetinoğlu: Nafile namaz’ dediniz. Nâfile olmakla birlikte sevabı vardır mutlaka…

Yüter: Hz. Peygamberimiz: ‘inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılanların, geçmiş günahları bağışlanır’ buyurmuştur.

Çetinoğlu: Müslümanlar nafile namazların münferid olarak (tek başına) kılıyorlar.  Terâvih ise cemaatle kılınıyor. Bu değişikliğin bir açıklaması var mı?

Yüter: Nâfile namazların tek başına kılınması daha faziletli olduğu hâlde, terâvih namazının cemaatle kılınması Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uygulamasıyla sâbittir. Nitekim Hz. Peygamber terâvih namazını birkaç defa cemaate kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaate kıldırmaktan vazgeçmiştir.

Hz. Ömer (r.a.) halife olunca, halkın dağınık bir şekilde terâvih namazı kıldıklarını görüp, tekrar cemaatle kılınmasının daha uygun olacağını düşünmüş ve sahâbeyle istişâre ederek bu namazın yeniden cemaatle kılınması uygulamasını başlatmıştır. Halkın vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce, ‘Ne güzel bir âdet oldu’ diyerek memnuniyetini belirtmiştir

Çetinoğlu: Bâzı imamlar, cemaatten bazı kişilerin, çeşitli sebeplerle bir an önce eve gitme arzularını karşılamak için son derece sürâtli kıldırıyor. Yapılan doğru mudur?

Yüter: Terâvih namazını kıldıran imamın, çabuk kıldırarak namaza noksanlık getirmemelidir. Aynı zamanda okuyuşu uzatarak cemaati bıktırmamalıdır Namazda kıraatin gereği gibi yapılmasına ve ta’dil-i erkana* riâyet edilmesine ihtimam gösterilmelidir.

Çetinoğlu: Terâvih namazının 20 rekât olduğu sâbit olmakla birlikte daha az rekâtla yetinildiği görülebiliyor. Câiz midir?

Yüter: İslam âlimlerine göre terâvih namazının kılınış şekli ve rekât sayısı mezheplere göre farklılık gösterebilir. Hanefi mezhebine göre 20 rekât olarak kılınırken, Şafii mezhebinde 20 rekâtın yanı sıra daha az rekâtla kılınması da kabul edilebilir.

Çetinoğlu: Evlerde, dernek ve vakıflarda, terâvih namazından sonra dînî konularda sohbet edileceği, soruların cevaplandırılacağı, cemaatin dînî konularda bilgilendirileceği, ders yapılacağı gerekçe olarak gösterilerek 8 rekât kıldırılması câiz midir?

Yüter: Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Terâvih namazı nâfile bir ibâdet olduğundan, farz gibi telâkki edilmesi doğru değildir. Bu sebeple, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle ayrıca sizin belirttiğiniz gerekçelerle terâvih namazının câmi dışındaki yerlerde; evde, dernekte, vakıfta… cemâati teşkil eden şahıslardan itiraz gelmez ise;  8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rek’at kılınması hâlinde sünnet yerine getirilmiş olur. Televizyondaki diziyi veya maçı kaçırmamak gibi sebeplerle rekât sayısını azaltmak asla tavsiye ve tasvip edilmez.

Çetinoğlu: Terâvih namazında, her rekât için ayrı niyet etmek gerekir mi?

Yüter: Terâvih namazına başlarken niyet ettikten sonra her selâm verişten sonraki rekâtlarda niyet etmenin şart olup olmadığı konusunda Hanefî âlimleri farklı görüşlere sâhiptir. Çoğunluk tarafından tercih edilen görüşe göre terâvih namazı bir bütün olduğundan her iki veya dört rekâtta selâm verdikten sonraki rekâtlar için yeniden niyet edilmesi gerekmez.

Çetinoğlu: Terâvih namazı eksik kılınırsa ne olur?

Yüter: Eksik kalan terâvih rekâtlarını, aynı günün sonraki zaman diliminde kendisi tamamlar. Hatim ile terâvih namazını kılmak sünnettir. Terâvih namazının kazası yoktur.

Çetinoğlu: Kadınlar terâvih namazını câmide kılabilir mi?

Yüter: Hz. Peygamberimiz (sav); ‘Kadınların mescidlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır’ buyurmuştur. Hz. Peygamber’in, kadınların mescide gitmelerine izin verdiği, hattâ Ramazan ve Kurban bayramları gibi toplumun berâberce kutladığı sevinçli günlerde onların da bayram sevincini yaşamaları için Bayram namazına gelmelerini teşvik ettiği bilinmektedir. Bununla birlikte Allah Resulü câmiye gelecek kadınlara birtakım tavsiyelerde bulunmuş; dikkat çekecek şekilde giyinmelerini ve koku sürünmelerini yasaklamıştır.

Buna göre kadınların namazlarını evlerinde kılmaları daha fazileti: ise de farz namazları ve terâvih namazını gerekli hassasiyeti göstermeleri kaydıyla câmide cemaatle kılmalarında da bir mahzur yoktur.

Çetinoğlu: Hocam, kadın ve namaz bahsi açılmışken, sohbetimizi, aynı konuyla bitirelim: Hâmile bir kadın, başka bir özürü yoksa, namazını oturarak veya îma ile kılabilir mi?

Yüter: Hâmile olan kadın, namazda rükû ve secde yapması kendisine ve karnındaki bebeğe zarar verecekse, aşağıda anlatılanlardan kendisine uygun gelen şekilde namazını kılar.

Hastalığından dolayı namazda rükû ve secde yapamayan kişi oturduğu yerden kolayına geldiği şekilde, meselâ bağdaş kurarak veya ayaklarını yana veya öne doğru uzatarak oturup namazını kılar.

Ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere oturamayan kişi, ayakta veya tabure, sandalye, sedir ve benzeri yerlere oturarak namazını îmâ ile kılabilir.

Nitekim Hz. Peygamber basur hastalığı olan birinin nasıl namaz kılacağının sorulması üzerine; ‘Durabilirsen ayakta, gücün yetmezse oturarak, ona da gücün yetmezse yan üstü uzanarak kıl.’ buyurdu. Bu durumda olan bir kimse usûlüne göre, namazını îmâ ile kılar. Îmâ ile namaz kılan kişi başını rükûda biraz, secdede ise rükû biraz daha fazla eğer. Bununla birlikte, vücudun baş ile birlikte eğilmesiyle de îmâ yapılmış olur. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde rükû ve secdeye gücü yetmiyorsa, ayakta veya oturarak îmâ edebilir. Ancak oturarak îmâ etmesi daha uygundur. Başı ile îmâ etmeye gücü yetmeyen kimse Hanefîlere göre namazını kazaya bırakır. Gözleri veya kalbiyle îmâ ederek namaz kılamaz.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam!

Yüter: Ben de teşekkür ederim Efendim. Hayra vesile oldunuz.

*Sünnet-i müekkede: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillere sünnet-i müekkede adı verilir.                                                                                                                                  *müstehap: Edeb ve mendub olarak da anılır. İslm’da yapılınca sevap sayılan, yapılmayınca günah olmayan eylemlere verilen isimdir.   

*Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka tanrı yoktur.  

*salavat: Hazreti Muhammed’e ve onun soyundan gelen kimselere saygı göstermek amacıyla okunan dua.   

*tebdil-i erkân: namazın rükünlerini (namazın bütün hareketlerini)  hakkıyla yerine getirme anlamında bir fıkıh terimi.

AHMET YÜTER: İlâhiyatçı, yazar. 25 Aralık 1963, Yakacık köyü / Merzifon / Amasya doğumlu. Bazı yazılarında A. Bahadır İslâmoğlu, Ahmet Kemaloğlu ve Şemseddin Şinasi imzâlarını da kullandı. Merzifon İmam Hatip Lisesi (1982) mezunudur. 1983 yılından itibaren Merzifon’a bağlı köylerde yaptığı imam hatiplik görevine 1989’dan itibaren İstanbul Zeytinburnu’nda devam etti. Arkadaşlarıyla ‘Kürsüden Akademik Sohbetler’ platformunu oluşturarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek câmide aydınla halkı buluşturdu. İlk şiiri Can Kardeş çocuk dergisinde (1981), ilk yazısı da Yeni Düşünce gazetesinde çıkmıştı. Sonraki yıllarda ürünleri Sızıntı, Sur, Ribat, Haber, Diyanet, Mektup, Mektep, Vahdet, Hakses, Vuslat, Bedesten, Can Kardeş, Cuma, Yörünge dergileri ile Yeni Nesil, Yeni Asya, Millî Gazete, Akit, Ortadoğu, Zeytinburnu Tercüman, Halka ve Olaylara Tercüman, Yeni Taşova, Zeytinburnu Bulvar ve Haklı Görüş gibi gazetelerde yayımlandı. Yeni Asya gazetesindeki köşe yazarlığının yanında, Sur dergisinin yayın kurulunda bulunarak, burada röportajlar yaptı. Din Görevlileri Derneği ve TYB üyesidir. Eserleri: Haberin Var mı? (1990), Gülmeye Hasretim (1992), Kur’an Yolu (1993), Çocuklara İslâm Dersi (1993), İslâmın Işığında Diriliş (1994), Hicret İnkılabı (1994), Kurban Risalesi (1994), Üç Aylar ve Kandiller (1994), İslâm, Sevgi ve Hoşgörü (1996), Aydınlar Geçidi1 (1998), Çocuk Yetiştirmede Altın Kurallar (1999), Aydınlardan Damlalar / Kürsüden Akademik Sohbetler (2000), Hayatı Kolaylaştıran Kurallar (2002), Görgü ve Nezaket Kuralları (2002), Aydınlar Zirvesi / Kürsüden Akademik Sohbetler (2004).
Önceki İçerikMelezleşen Siyaset Çok Düşündürücü!
Sonraki İçerikBir Sezgi…
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.