İnsan her gün mühim / önemli beş büyük inkılâp / değişiklik yaşar. Onlara bizzat şahit olur.
O vakitlerin nasıl İlâhî bir tasarrufun aynası olup, neleri aksettirdiğini,
Nelere işaret ettiğini hayretle temaşa eder / seyreder.
Büyük bir alçak gönüllülük içinde, kendinden geçer.
O İlâhî tasarruf içinde, küllî / çok kapsamlı ihsan, nimet ve verişlerden gözleri kamaşır.
Bu İlâhî cömertlik; insana verilen bu kıymet karşısında,
Yaratan’ın bu şekilde tecellî ettirip yansıttığı celâline / büyüklüğüne karşı;
Kavlen / sözle ve fiilen / amelen “Sübhanallah” diyerek, O’nu takdis eder / kutsar.
Kemâline / mükemmelliğine karşı sözle ve fiilen / amelen “Allahü Ekber” diyerek
Tâzim eder / saygı gösterip ulular. Allah’ın cemaline / lütuf ve ihsan verişine karşı
Kalben, lisanen ve bedenen “Elhamdü lillah” diyerek şükreder.
Çünkü Fecir / Tan yerinin ağarması zamanı; Tulûa / güneşin doğmasına kadar,
Baharın başlangıcını, insanın ana rahmine düştüğü ânı,
Arz / yer ve sema / göklerin altı gün / altı devre veya safha süren dönemin;
Birinci gün veya devresini ve onlardaki İlâhî şuunatı / işleri,
Zuhr / Öğle zamanı ise, yaz mevsiminin ortasını, gençliğin kemalini / olgunluk hâlini,
Dünya’da insan olarak hilkatine / yaratılışına işareti, bütün bu saydığımız hususlarda;
Allah’ın rahmet tecellilerini, sunduğu sayısız nimetleri,
Asr / İkindi zamanı ise, güz mevsimini, ihtiyarlık zamanını,
Asr-ı Saadeti / Hz. Muhammed’in saadet asrını;
Onlardaki İlâhî şuunatı / işleri, Rahmanî nimetleri,
Mağrib / Akşam zamanı ise, güz mevsiminin sonunda pek çok mahlûkatın gurubunu / batışını,
İnsanın vefatını / ölümünü, dünyanın kıyamet öncesindeki harabiyetini,
Allah’ın büyük tecellilerini idrâk ettirip algılatarak;
İnsanın gaflet uykusundan uyanması gerektiğini,
İşa vakti / Yatsı zamanı ise, karanlığın; gündüz görünen herşeyi siyah kefeniyle
Görünmez kılmasını, kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini,
Vefat etmiş / ölmüş olan insanın geride bıraktıklarının bile,
Nisyan / unutulma perdesi altına girmesini, bu imtihan yeri olan dünyanın
Bütün bütün kapanmasını, yok edici Allah’ın celalli / azametli tasarruflarını,
Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem berzah / kabir âlemini bildirip anlatarak,
Ruhun Rahmanın rahmetine, ne derece muhtaç olduğunu,
Gecede teheccüd namazı / gece namazını kılmak ise,
Kabir gecesinde ve berzah karanlığında, ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu,
İkaz edip uyardığını hatırlatır.
Bütün bu inkılâblar içinde hakikî nimet verici olan Allah’ın, nihayetsiz nimetlerini ihtar ile,
Ne derece hamd ve senaya / övgüye müstehak olduğunu / hak ettiğini ilân eder.
İkinci sabah ise, haşir sabahını hatırlatır.
Evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı; ne kadar makul / akla uygun
Ve lâzım ve kat’î / kesin ise, haşrin sabahı da;
Berzahın / kabrin baharı da, o kat’iyyette ve kesinliktedir.
Demek bu beş vaktin her biri; mühim bir inkılâp ve değişikliğin başıdır.
Büyük inkılâpları ihtar edip hatırlatır.
Bunun gibi, her şeyin ve herkesin kendisine muhtaç olduğu Samed olan Allah’ın işaretleriyle,
Hem senevî / senelik, hem asrî asırlık, hem dehrî / zamana hâkim kudretin mucizelerini
Ve rahmetin hediyelerini hatırlatır.
Öyleyse bizlere, asıl fıtrî / yaratılıştan gelen vazife, görev ve ubudiyet / kulluk gereği olarak;
Allah’ın bütün bu İlâhî tasarruf, tecellî ve sayısız nimetleri karşısında,
İçten gelen rüku ve secdelere varmamız gerekmiyor mu?