İstanbul’un kuruluşundan Osmanlı dönemine gelinceye kadar
geçen süre zarfında oluşan depremler hakkındaki bilgilerimiz çoğunlukla Bizans
kaynaklarına dayanmaktadır. İstanbul mevkiinin uygunluğu ve yapılan imar ve
inşaat faaliyetlerinin neticesinde kazanmış olduğu muhteşem güzelliğine
karşılık, depremselliği yüksek bir coğrafyada yer almaktadır. Bu sebeple
milattan önce (D. Ö) 500 ile milattan sonra (D. S) 1890 yılları arasında 2390 yıllık
zaman zarfında 584 deprem faaliyeti ile karşılaşmıştır. 1509 depremi
kaynakların kaydettiğine göre İstanbul’un tarihinde yaşadığı en büyük doğal
felaketlerin başta gelenlerindendir.(1). Bu tarih Osmanlı dönemi depremlerinin
afet yönetimi açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Böylece Türkiye’de afet yönetiminin uzun bir geçmişi
olmakla beraber bu alanda yapılan ilk düzenlemeler 14 Eylül 1509 tarihinde
meydana gelen 13 binden fazla insanın hayatını kaybettiği ve çok sayıda binanın
yıkıldığı İstanbul depremi sonrasında, dönemin padişahı II. Beyazıt tarafından
çıkarılan bir fermandır. Bu Ferman ile yıkılan evlerin yeniden yapılması
amacıyla hane başına 20 altın verilmiştir. Ancak 1509 tarihli deprem hakkında
arşiv kayıtları çok değildir. 1509 depremi, kaynaklardan anlaşıldığına göre,
İstanbul’un tarihî süreçte geçirdiği en büyük tabiî afetlerdendir. Bu sebeple
Osmanlı tarihçileri olayı, kıyamet-i suğra (küçük kıyamet) olarak
ifadelendirmişlerdir. Bu depremin etkileri hakkındaki bilgiler, Osmanlı ve
Batılı birçok kaynakta yer almaktadır(2) (3) (4). 1509 tarihli depremde 109
cami ile 1047 yapının yıkıldığı belirtilmiştir. Başkentin yeniden imarı için 50
bin usta görevlendirilmiş ve 14-60 yaşları arasındaki erkeklerin İnşaat
işlerinde çalışmaları emredilmiştir. Bu fermanla deniz kenarındaki dolgu
zeminler üzerinde ev yapmak yasaklanmış ve ahşap karkas ev yapımı teşvik
edilmiştir. Fakat karkas evlerin büyük yangınlarda harap olduğu görüldükten
sonra şehirleşme ve yapılaşmaların bazı kurallara bağlanma ihtiyacı ilk kez
1848 yılında duyulmuş ve çıkarılan ebniye nizamnamesi (-Yapılar Tüzüğü) – [1848]: Osmanlı
döneminde imar konusunda yapılan ilk hukuksal düzenlemedir. Yalnızca
İstanbul’un bir bölüm mahallelerinde imar uygulaması amacıyla çıkarılmıştır.)ile
İstanbul içerisinde yapılaşmalar bazı esaslara bağlanmıştır. Daha sonra 1877
yılında çıkarılan bir nizamname ile uygulama imparatorluk sınırları içerisinde
tüm belediyelere yaygınlaştırılmış- tır. 1882 yılında çıkarılan ebniye kanunu
ile de belediye teşkilatı olan yerlerde alt yapılar ve yolların düzenlenmesi
konusu da yapılarla birlikte esaslara bağlanmıştır (5). Osmanlı döneminde İstanbul’u ziyadesiyle
etkileyen dört büyük depremin 1509, 1719, 1766 ve 1894 yıllarında meydana
geldiğini, bunların diğerlerine göre çok daha yıkıcı olduğunu ve şehri büyük
oranda tahrip ettiğini, dönemin kaynaklarından öğrenmekteyiz. Fakat bu büyük
depremlerin tamamı hakkında yeterli arşiv dokümanı olmadığını da belirtmek
lazımdır (3). Yangınlar da topluma tehdit oluşturmuş ve bu dönemde Osmanlı
yerleşimleri için önemli sorunlara neden olmuştur. Tulumbacı Ocağı, ateşle başa
çıkmak için 1720 yılında kurulmuştur. 1766 yılındaki deprem ve denizin karaya
taşması İstanbul’a büyük zararlar vermiştir. İstanbul ve komşu bölgelerin kıyı
alanları ve limanlarındaki binalar büyük ölçüde hasar görmüştür. 1817’de
gelişmiş yangın söndürme teşkilatı kurulmuş ve ilgililer görevine başlamıştır (6).