Yaratılış Gerekçesi

97

    “Halaka’l-insane
min alak.” (Alak: 2) / “İnsanı sevgiden; ilgi ve alâkadan yarattı.” (R. İhsan
Eliaçık)

     Âyette geçen ve
insanın yatatılışını anlatan “alak” kelimesinin bir de mânevî boyutu olan
sevgi, ilgi ve alâka gibi mânâları vardır. Aşk ve sevgi anlamına da gelir.

     Öyleyse: “(Ey
insan! Seni seven, sevgisini göstermek için neye ihtiyacın varsa) yaratan
(yarattığı her şeyi senin hizmetine sunan) Rabbinin adıyla oku! (Alak: 1) (Veli
Tahir Erdoğan)

    “(‘Alak’ın) masdarı
(ayrıca) sevmek, tutkun olmak demektir.

      (Allah insanı ona
karşı olan) ilgisinden, alâkasından, sevdiğinden (dolayı yarattı gibi mânâlar)
teolojik açıdan yorumlanmaya (daha) müsaittir.

      (Evet) içinde
yaşadığımız evreni çekip çeviren, ayakta durmasını sağlayan bir yüce “Rab”
vardır.

      O bizi
“yaratarak” varlık sahnesine çıkarmıştır. Bunu (da insana karşı), duyduğu
sonsuz sevgi, ilgi ve alâkadan dolayı yapmıştır.

      (Üstelik)
karşılıksız olarak boyuna vermiş de vermiş, verdiği nimetler hesaba kitaba
sığmaz olmuştur….Şu halde “alak”tan yaratılma ifadesini (bir de) bu çerçeve
içinde yorumlamak gerekir.

     Rabbimiz ile ilk
karşılaştığında öğrenmek isteyeceği ilk şey ne olabilir? Merakımız daha
çok…bizi varlık sahnesine çıkaranın, bunu neden yaptığı değil midir?

    “Nasıl yaratıldım?”
değil, “Niçin yaratıldım?”

      Vahiy ve din asıl
bu soruya cevap için var değil midir?

     Bu nedenle “alak”
kavramı, (daha çok) hangi mânâdan, niçin yaratıldığımızın cevabı olmalıdır.

     İşte  “alak” bunun cevabıdır; SEVGİ, İLGİ ve ALÂKA.

     İnsanın ve bütün
varlığın kökeninde bunun olduğu anlaşılıyor.

     Demek ki,
yaratılış, evrene boyuna yayılan sonsuz bir şefkatin, taşan coşkun bir
sevginin, oluş ve akışı ilgi ve alâka yumağı haline getiren yüce bir merhametin
eseridir. Nitekim Allah insanları sevgi ve merhamet (rahmet) için yarattığını
söylemektedir. Peygamber bunun için yani sevgi ve merhameti insanlıkta
yaymak  için gönderilmiştir.” (Yaşayan
Kur’an, R. İhsan Eliaçık)

x

     Asıl yaratılış
gerekçesi ise, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa’dır.

     Bu hakikat şu
beyitte muhteşem şekilde dile getirilmiştir:

 

   “Muhabbetten oldu
Muhammed hâsıl,

     Muhammedsiz
muhabbetten ne hâsıl?”

 

     Bizler ise, onun
şahsında kendimize de bir pay çıkarıyor ve diyoruz ki:

     Bu dünyaya
gönderiliş sebebimiz; O’nun yüzü suyu hürmetinedir.

     Çünkü kâinat /
evren Hz. Peygamber’in şahsında biz insanlar için yaratılmış;

     Bizler de, Allah
için yaratılmış bulunuyoruz.

 

     Nitekim
Muhyiddin-i Arabî,

   “Küntü kenzen
mahfiyyen fehalaktü’l-halka liya’rifûni.”

     Hadis-i şerîfinin
beyanında:

   “Mahlûkatı yarattım
ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemâlimi göreyim.”

     Demiştir.

     Bu da gösteriyor
ki, Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı hâlde, sırf Lezzet-i Mukaddese’si için,
kendisini bulacak, bilecek ve her şeyden çok sevecek ve istediği gibi olacak
insanı, üstelik özene bezene yaratmıştır.

Önceki İçerikTürkiyem Cennetim
Sonraki İçerikTürkiye ve Uygur Türkleri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.