“Namaz (Salât) Müminin Miracıdır ” Kılmamak Darağacı Değildir

98

Günümüzde yeryüzünde ve Türkiye’de yetişmiş çok
değerli İslâmî ilimlerde öğretim üyeleri bulunmaktadır. İslam’da tecdit
hareketinin öncü isimlerine saygılarımızı unutmayarak; üstatlar (imamlar) adına
tarihî donduranlara zamanı, mekânı, imkânları, insanlığı, bilimsel gelişmeleri hatırlatarak
akl-ı selime davet etmek gerekmektedir. Bu girişten sonra söz Türkçenin üstadı Gönül
(akıl) insanı Yunus Emre ile sürdürülmelidir:

“Bir kez gönül
yıktın ise bu kıldığın namaz değil

 Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil

Hani erenler geldi geçti bunlar yurdu
kaldı göçtü

Pervaz urup Hakk’a uçtu Hüma kuşudur
kaz değil

Yol oldur ki doğru vara göz oldur ki
Hakk’ı göre

Er oldur alçakta dura yüceden bakan
göz değil

Doğru yola gittin ise er eteğin
tuttun ise

Bir hayır da ettin ise birine bindir
az değil

Yunus bu sözleri çatar sanki balı
yağa katar

Halka mata’ların satar yükü gevherdir
tuz değil[1]

Pervaz urmak: Uçmak, kanatlanma

Hüma kuşu: Efsanevi bir Kuş bir eşya

Mata, meta (a): Mal, mülk,

         GÜNDEM: https://www.youtube.com/watch?v=uleGQri1vQI

         Ebubekir Sifil’in
2019’daki bir videosu sosyal medyada yeniden gündem oldu.
Dini ibadetini ihmal
edenlerin cezalandırılacağına dair iddialar zaman zaman gündeme getiriliyor.
Ebubekir Sifil, namaz kılmayanların taziren öldürülebileceğini mezhep
imamlarının yahut ekollerinin görüşünden hareketle söylediği ifade edilmiştir.
25 Ağustos
2022

Tazir ne demek
TDK?

Tâzir; lügatte
azarlama, aşağılama, tahkir gibi anlamlara gelir, fıkıh terminolojisinde
fâsıklık olarak nitelendirilen, küçük günahların sürekli işlenmesi ya da daha
büyük cezayı gerektirmeyen büyük günahlara belirli bir sınırı ve ölçüsü
olmadan, hâkim takdiri ile verilen cezaların adıdır.

         Türkiye Cumhuriyeti laik
demokratik bir devlettir. Dolayısıyla bin yıl öncesinin şeriat normlarının
uygulanması mümkün değildir. Ancak Ebubekir Sifil yukarıdaki linkte söylediği: “İslamî
esaslarda bu uygulamalar ancak insanların gönüllü bir şekilde benimsediği
toplumlarda uygulanır. Bugünkü toplumda uygulanmaz”  diye de eklemektedir. EbuBekir Sifil gibi bazı
araştırmacıların tarihi meşgul etmiş şer’i konuları olduğu gibi bugüne
aktarmaları büyük bir yanılgıdır. Konuşma linkinde geçtiği üzere ayetlerde
olmayan bir hüküm üzerinden Osmanlı’da dahi uygulanmamış bir cezayı günümüze
taşımak bir anlam ifade etmemektedir. Genelde Ahmet bin Hanbel, İmam Şafi, İmam
Malik üzerinden bu görüşleri açıklamaktır. Ebu Hanife
üzerinden net ifadeler kullanmasa da Hanefî ekol temsilcilerin tazir cezasından
bahsedilmektedir. Hadislerin bazılarının sahihliği hususu ise kendisinin de
kabul ettiği gibi hâlâ İslâm dünyasında büyük bir meseledir.
Hatta
namaz kılmayanın küfrü konusundaki mevzu (uydurma) hadisi ünlü İslâm
düşünürlerinden Gazzali’nin(1058-1111) bile kullandığını düşünürsek olayın
vahameti daha net anlaşılabilecektir:

İmam Gazzali, İhyay-ı Ulumiddin isimli eserinde bir hadiste Peygamber
Efendimiz: “Kasden namazı terkeden kafir olur” buyururlar[2]
diyebilmektedir. Fakat bazı İslam alimleri İhyay-ı Ulumiddin isimli eserdeki
hadis diye sunulan bilgilere temkinli yaklaşmışlardır. Gazzalinin bu mevzu
hadisten sonra yaptığı şu açıklamayı “Yani düğümünün çözülmesi ve direğinin
yıkılmasıyla imandan sıyrılıp küfre yaklaştı demektir. Bu ifade bir memlekete
yaklaşan kimse için artık gitti ve oraya girdi, dediğimiz gibidir. Yani
düğümünün çözülmesi ve direğinin yıkılmasıyla imandan sıyrılıp küfre yaklaştı
demektir. Bu ifade bir memlekete yaklaşan kimse için artık gitti ve oraya
girdi, dediğimiz gibidir” eklemesini İhyayı Ulumiddin’in mütercimi Ahmed
Serdaroğlu “Biz Hanefilere göre bunun tevili, farziyyetini münkir (farz
olduğunu inkâr eden) olarak kasden namaz kılmayan kâfir olur demektir. Yoksa
farz olduğunu kabul ederek tembellik saikasıyla namazını kılamayanlar tekfir
edilemez” cümlesiyle (Mütercim) telafi etmeye çalışmaktadır. Bununla beraber
Gazzali Peygamber hadis veya sünnetini Kur’an’ı açıklama aracı olarak
kullanmakta Kur’an’la eş değer tutmamaktadır:

Yaşar Nuri Öztürk, İslam Nasıl Yozlaştırıldı isimli eserinde
açıkladığına göre Gazzali’nin bu hassas konuda görüşü nettir: “Bil ki,
bakışımızı iyice derinleştirdiğimizde görürüz ki, dinsel hükümlerin esas
kaynağı bir tanedir: Allah’ın sözü yani Kur’an.. Resulün sözü ne hükümdür ne de
mülzim (bağlayıcı-yükümlülük altına sokucu-mecbur edici-), hüküm Allah’ındır.
Ancak Allah’ın hükmünü ortaya çıkaran bir gösterici (muzhir) lazımdır ki işte
bu, Peygamberin sözüdür. Gösteren söz de yalnız bu sözdür.. Mülzim sebep ise
tekdir ve o da Allah’ın hükmüdür. Resul, mülzim ve hâkim değil sadece Allah’tan
haber getiren (muhbir anillah) aracıdır
[3].

Fakat Nizamü’l Mülk’ün kurduğu Nizamiye medreselerinde 34 yaşında
müderris olmuş ve baş müderrisliğe yükselmiş Gazzali felsefeye olan tutumu
yüzünden İçtihad kapısının kapanmasına sebep olmuştur. Bugün bile hâlâ İslam
dünyasının iftihar ettiği Farabi ve İbn-i Sina’yı küfürle itham etmiştir. Fazlur
Rahman, İslamî Metodoloji Sorunu isimli eserinde bu konuyu şöyle özetlemektedir:
Bir Farabi ya da bir İbni Sina bazı noktalarda Kelam’a tecavüzde bulunmuş ve
Kur’an’ı yorumlama da ifrata düşmüşse, Ehl-i Sünnet de Gazzali’nin ve ondan
sonra gelenlerin şahıslarında tüm felsefeyi ve onun zorunlu âleti, insan aklını
kınamak suretiyle bizzat kendi varlığı da dahil olmak üzere insanlığa tecavüzde
bulunmuştır…Ehl-i sünnet, Gazzali’nin felsefeye saldırısından sonra onu
(felsefeyi) tamamen yasaklamış ve böylece ona daha fazla gelişme imkanı
tanımamış, daha doğrusu gelişmesi için gerekli şartları yok etmiştir
[4].

Yukarıdaki linkte EbuBekir Sifil ise Gazzali’den ziyade İmam Ahmed Bin
Hanbel, İmam Şafi ve İmam Malik gibi mezhep kurucusu isimlerin görüşlerini
temel almaktadır. Fakat konuşmasında İmamların görüşlerini sorgulamadan nakl
etmesinde
EbuBekir Sifil’in unuttuğu namaz’ın (bilinen anlamdaki)
kılınması veya terki Allah ile kulun arasındaki bağla ilgilidir. Bu noktada
hiçbir kimse (Mezhep İmamları da dâhil) bir diğerinin imanını yahut ibadetini
sorgulamakla yetkili değildir. Aksi halde Allah ile kul arasına girilmiş olur.
Bu hak Peygamberlere bile verilmemiştir. “
Biz
ona şah damarından daha yakınız”
ayeti (Kâf/16) bunu anlatmaktadır. Dolayısıyla
şahsi ibadetlerin terki durumunda tazir cezası veya Ebubekir Sifil’in dediği “tazir
cezası geniş bir yelpazeyi kapsar
” ifadesi söz konusu olmamaktadır.  Emevilerden
başlayarak tarihî uygulamalarda ahiretle ilgili ibadetlere fıkıh başlığı
açılmasının dinî ve aklî delilleri olmadığı gibi bu fıkhın konusu da değildir.
Uygulama dediğimiz ibadetlerde insanları bilgilendirmek açısından



[1] Yunus Emre
Divanı, Hazırlayanlar: Türk Dili ve edebiyatı Yayın Kurulu, Dergah Yayınları,
İstanbul, 1981, s. 225.

[2] İmam
Gazzali, İhyau Ulumiddin Cil 1 Bedir Yayınevi,Tercüme eden: Ahmed Serdaroğlu,
İstanbul, 1975. s.400

 

[3] Yaşar Nuri
Öztürk, İslam Nasıl Yozlaştırıldı, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, s. 560.

[4] Fazlur Rahman,
İslamî Metodoloji Sorunu, Çev: Prof. Dr. Salih Akdemir, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara, 1997, s. 123.