Olay ve Şahıslara Bakış

105

     Şeytan’dan
bahsetmeden, Hz. Âdem’i anlatabilir miyiz?

     Firavun’dan
bahsetmeden, Hz. Musa’yı anlayabilir miyiz?

     Ebu Leheb’den söz
etmeden, Hz. Muhammed’i ele alabilir miyiz?

     Ruslardan,
Yunanlılardan, Macarlardan, Araplardan ve İngilizlerden

     Ve bu gibileri
nazara vermeden, Osmanlı Tarihi’ni izah edebilir miyiz?

     Semûd kavminden
bahsetmeden, Hz. Sâlih’i anlatabilir miyiz?

     Lut kavminden söz
etmeden, Hz. Lut’u inceleyebilir miyiz?

     İstiklâl
Savaşı’nın komutanlarından

     M. Kemal, Kâzım
Karabekir ve Fevzi Çakmak

     Paşalardan
bahsetmeden, Millî Mücadele’yi anatabilir,

     Yeterince
anlayabilir ve tarihî yerine koyabilir miyiz?

x

     Tarihi anlatırken
kişileri ne göklere çıkarmalı, ne de yerin dibine batırmalı.

     Doğrusuna doğru,
eğrisine eğri demeli. Bu bakış tarzı, düstur ve prensibimiz olmalı.

     Tarihî
şahsiyetleri severiz sevmeyiz.

     Ama bu durum
olaylara bakışımızda ölçü olmamalı.

     Onların tarihte
oynadıkları rollerde, başarılı olup olmadıklarına,

     Aldıkları
kararların zaman ve zemine ne kadar uygun olup olmadıklarına bakmalı.

     Tarihte yer almış,
önemli olayların içinde veya başında bulunmuş kişileri;

     Sevmediğimiz için,
onlara karşı hiç yokmuş, hiç yaşamamış gibi tavır almak;

     Tarihe karşı kör
ve sağır olmaktır.

     Onları görmezden
gelmek değil; doğrularına doğru, yanlışlarına yanlış demek asıl olmalı.

     Tenkit ederken de,
tahkir ve tezyif edici sözlerden kaçınmalı.

     Üslûbumuza müspet
menfi tespit ve teşhisler hâkim olmalı.

     Kişilikleri
lekeleyici sıfatlar kullanmaktan hazer edilmeli.

     Çünkü şahsiyetleri
bu şekilde lekelemek; onları sevenleri rencide eder.

     Milletin arasına
husumet ve düşmanlık tohumları ekilmiş olur.

     Evet tarihî
şahsiyet ve olayları, elbette tenkit edeceğiz.

     Fakat yaptıkları
güzel ve hayırlı hizmetleri görmezden gelerek değil.

     Güzellikleri
hayırla yad ederek, yanlışları ise şahsiyetlere gölge düşürmeden,

     Sadece yapılan fiil, hareket ve işlerin
yanlış taraf ve yönlerini göstererek…

x

     Müslümanlar, Yüce
Allah ve Hz.Peygamber’den sonra

     En çok kimin adını
zikredip duruyorlar dersiniz?

     Şeytan’ın, evet
Müslümanlar en çok şeytanın ismini anmış oluyorlar.

     Hatırlayın “Euzü
billahi mineşşeytanirracim.” derken,

     Şeytan’ın ismini
söylemiyorlar mı?

     Tabii ki, bu
söyleyiş onu yüceltmek için değil.

     O’ndan sakınmak
için.

     Şeytan’ın nasıl
bir varlık olduğu, ondan nasıl kaçınmak gerektiği,

     Onun sinsi
fısıltılarına nasıl kulak vermememiz icap ettiğini hepimiz biliriz.

     Bütün bunlara
rağmen, onun adını zikretmemek,

     Nazara vermemek
mümkün mü?

     İşte bunun gibi,
sevmediğimiz, beğenmediğimiz tarihî şahsiyetlerin adını,

     Sırasında nazara
vermemek yanlıştır.

     Bu şekil davranış;
gündüzü, gözümüzü kapamakla kendimize gece yapmak gibidir.

     Ama gözümüzü
kapamakla gündüz gece olmaz.

     Sadece kendimizi
karanlığa mahkûm etmiş oluruz.

Önceki İçerik26 Ağustos Tarihimizin İki Büyük Zaferinin Yıldönümüdür.
Sonraki İçerikGenel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. ve Araştırmacı Yazar KENAN ERZURUMLU, KÜRTLER Ve ZAZALAR’ı Anlattı…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.