İnsan, Kâinat ve Allah

102

     Kâinatın / tüm
âlemler ve evrenin miftahı / anahtarı, açarı; insanın elindedir.

     Âlemin kapıları
açık ise de, manen / anlam bakımından kapalıdır.

     Kitap
sayfalarının; okuma bilmeyene, manen bir şey ifade etmediği gibi.

     Allah; bütün o
kapıları ve kenzi mahfîyi / gizli hazineleri / tabiatın sır olan gizemlerini
açan;

     Ene / ben, benlik
ve ego namı / adında bir miftahı / anahtarı, insanın eline vermiştir.

     Fakat, o ene de
kapısı kapalı bir bilmece ve muammadır.

     Bunun kapısı
açılırsa, kâinatın  da kapıları açılır.
Mahiyet ve içyüzü anlaşılır.

     Evet, Allah insana
bir benlik, bir nevi / bir çeşit hürriyet vermiştir ki;

     Cenabı Hakkın her
zaman, her yerde, her mahlûka ihtiyaçlarını vermesi,

     Onu terbiye etmesi
ve idaresi altında bulundurması demek olan rububiyetine ait evsafı / vasıf

     Ve nitelikleri
bilmek için; insan, o mevhum / vehmî ve hayal ürünü olan

     Farazî / var
sayılan eneyi / benliği, bir vahid-i kıyasî, yani ölçü birimi yapsın.

     Mahiyet-i beşerde
/ insanın yaratılış gayesi ve özelliğinde pek ince bir ip,

     İnsanın vücudunda
şuurlu bir kıl, kitap misal insan şahsiyetinde bir elif kıymetinde

     Ve miktarında olan
enenin / benliğin iki vechi / yönü vardır.

     Biri, hayra bakar.
Bu vecihle yalnız kabili feyizdir. Bilgi, ilim, irfan edinme yeteneğine
sahiptir.

     Fakat bunda fail /
yapan değildir. Diğer vechi / yönü ise, şerre / kötülüğe bakar.

     Bu vecihle
kendisini fail / fiili işleyen, yapan, tesir eden bilir.

     Ene’nin mahiyeti
mevhume / vehmîdir. Rububiyeti / idaresi hayalîdir.

     Vücudu bir şeyi
hamil / taşıyıcı olamaz. Ancak, sıcaklık ölçen termometre gibi,

     Kendileri bir şey
meydana getirmezler, var olan durumu gösterirler.

     Vacibü’l-Vücud’un
/ varlığı olmazsa olmaz olan Allah’ın rububiyetine ait, her şeyi kuşatan,

     Sonsuz mükemmel
sıfat ve vasıflarını bilmek için, bir mizan / terazi görevini yerine getirir.

     Eğer insan,
benliğine mizan ve ölçek nazarıyla bakarsa,

     Kâinattan zihnine
akıp gelen afakî / dışa dönük malûmatı

     Kendi malûmatıyla,
tasarrufat ve İlâhî sıfatları da

     Kendi sıfatlarıyla
tasdik eder. İnsan;

     Görmesinden
Allah’ın Basîr olduğuna, duymasından Allah’ın Semî’ ismine,

     Konuşmasından
Allah’ın Mütekellim olduğuna geçerek;

     Yine insanda zuhur
edenleri; merciine / merkez ve kaynağına iade eder.

     Ve bu sayede “Kad
eflaha men zekkâha.” /

     “Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa
ermiştir.” (Şems: 9)

     Âyetinde geçen
“men” / “o kimse ki” şümulüne / kapsamına dâhil olarak,

     Hakkıyla emaneti
ifa etmiş olur.

     Fakat kendisine
müstakil / bağımsız nazarıyla bakmakla,

     Kendisini malik
itikat ederse, “Ve kad habe men dessâha.” /

     “Nefsini günaha
daldıran da hüsrana düşmüştür.” (Şems: 10)

     Âyetinin şümulüne
/ kapsamına dahil olmakla, emanete hıyanet etmiş olur.

     Zira, semavat /
sema ve gökler ve arzın / yerin hamlinden / yüklenmesinden

     Korkarak imtina
ettikleri / çekindikleri cihet, enenin / benliğin bu cihetidir.

     Çünkü, dalâletler
/ Hak yoldan sapmalar, şirkler / Allah’a ortak koşmalar,

     Şerler /
kötülükler bu cihetten doğarlar.

     Eğer vaktiyle o enenin
şiddetli bir terbiye ile başı kırılmaz ise büyür,

     İnsanın vücudunu
yutar.

     Eğer, milletin de
enaniyeti / benliği inzimam ederse / eklenirse,

     Sâniin / sanatla
yaratan Allah’ın emrine karşı mübarezeye / çatışmaya çıkar,

     Tam manasıyla bir
şeytan olur. Sonra, halkı da kendisine kıyas eder.

     Esbabı / sebepleri
de o kıyasa dahil eder. Büyük bir şirke düşer.

Önceki İçerikSuudi Arabistan’la Onur Zedeleyen Yakınlaşma
Sonraki İçerik7 Samuray
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.