Türkiye gariplikler ülkesi; aynı zamanda “bilme arzusundan
uzak’’, gerçeklere ulaşma konusunda tembel bir ülke;
Aslında biz Türkler, tarih kitaplarını açıp okusak, bütün
gerçeği göreceğiz. Duyduğuna inanmak yeterli olabiliyor bizler için; okumak
bizlere çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken
hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi
tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız? Amerikalı ünlü bir zengin
Rockefeler’in itirafları hakkında diyor ki;
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri
görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim. Az
daha, İngilizlerin yerine Türkleri koyacaktım.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan
itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş
yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza
muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü.
Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki,
sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör
korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz
ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir
darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler,
geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz
bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim
olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak
kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi
yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı
yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir
anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime
devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi
yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz
doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük
şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa
malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke
boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı
ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı,
bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta
siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara,
yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar
rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret
unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları,
hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12
Eylül ihtilalıdır desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan
alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla
doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi
çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık.
Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve
polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye yıllardır bu mesele ile
uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam
edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Yıllardır süren PKK terörü, Türkiye’nin
ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp
gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara
uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı.
Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul
ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve
Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı
aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi
reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün
değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da
tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve
Kürt devletlerinin olacaktır”.
Davit Rockefeler, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir
zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu
sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeler’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?)
sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan
imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak
Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş
yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki
Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği
ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı.
Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya
Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u
ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız
zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir
general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük
düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar
geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir
olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz
dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk
karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından
kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli
olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci
Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilallar, darbeler anlatılmış…
İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif
ile açıklanmış.
*
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam
şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki
halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim
ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu
yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl
önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan,
aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız vardı.
İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında
düşman olduğunu göstermiyor mu? Onlara inandık, onlara benzemeye çalıştık,
kişiliğimizi kaybettik, kültürümüzü yitirdik, kendimizden başkası olmaya
çalıştık. Yiğit kadrosuyla Türk Milleti kavramını öne çıkaran Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN gösterdiği ‘’Muasır Medeniyet’’
kavramını bütünüyle rehber edinemedik.
Yüz yıllar öncesinde bu durumu yaşamıştık. O zaman Bilge
Kağan “Ey Türk! Silkelen ve kendine dön!” diye haykırmıştı. Galiba bugün de
Bilge Kağan gibi haykıracak bir lider arıyoruz; kendimize dönmek ve kendimizi
bulmak için!
Kendimizi bulacak mıyız? Toparlanabilir miyiz? Genellikle
dindar bir toplumuz; Ne var ki İslam dininin ruhunu kavramaktan hala uzağız. Bu
safiyetimizden birileri yararlanarak, aldatarak, inandırarak iktidarımız
olabiliyor. Kur’an’ın dışında bir dinle aldatılıyoruz. Bu durumlardan
kurtulmanın tek yolu “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından
kabullenmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek
bir şey yoktur. Hasta adam durumuna düşmemeliyiz. Osmanlı’nın son yüz yılında
olduğu gibi. Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek
gerekir; Türk Milleti kavramını içselleştirerek; seni sarmalayan Bedevi
Kültüründen kurtularak, mazbut insanların kanıyla beslenerek bugün Emperyal( sömürücü)
güç haline gelmiş devletlerin şeytani sunumlarını ret ederek Milli Şahsiyetinle
kendin olabilmelisin.
Sovyet Rusyanın dağılması sonucu ortaya çıkmış akraba Türk
devletleriyle bütünleşmenin yollarını bulabilmeliyiz. Bu anlamda sınırdaş
ülkelerle, özellikle Türk Dünyası ülkelerle yakından işbirliği kuran Rusya ile
bir araya gelerek karşılıklı çıkarlar çerçevesinde gerekli görülen antlaşmalar
yapılabilmelidir.
Özetle sağa sola yukarı aşağı sapmadan tekrar kurucu
felsefeye geri dönerek kenetlenmeliyiz; özellikle tarım ve hayvancılıkla ilgili
yerli üretime hız vermeliyiz.
Milli Coğrafyamızı kuşatmaya devam eden tehdit ve tehlike
çok büyük farkında olmalıyız.