Bir Nebze İnsan (8)

99

     Müzeyyen / süslü,
fâni / geçici masnuat / sanatla yapılmış her şey ve tüm varlıklar; fenâ / son
bulması ve adem / yok olması için yaratılmış değildir. Ancak, onların suretleri
ve misalleri / biçim ve görünüşleri, mana ve anlamları, netice ve sonuçları
alınır.

     Beka / sonsuzluk
âleminde, bâkî ve sonsuz olarak yaşayacaklar için, ebedî / sürekli olarak
kalıcı manzaraların yapılmasına medar / sebep ve vesile olurlar.

     Yahut ebedî /
daimî kalıcı olan âlemde, Sâni-i Ebedî / ebedî, daimî ve sonsuz olan sanatkâr
yani Allah, onları istediği şekillere sokar. Çünkü, o masnuat / sanatla
yapılmış şeyler; beka / bâkî âlem içindir.

     Onların o zahirî /
görünürdeki ölüm ve fenâları / yok olmaları, vazife ve görevlerinden terhis /
paydostur. İdam / yok oluş değildir.

     Evet, onların
ölümleri fenâ / onların sonu olsa bile, yalnız bir cihet / bir yönden fenâya /
yokluğa gider, çok cihetlerden / birçok bakımdan bâkî / süreklilik kazanır.

     Meselâ, ezelî
kudretin yarattığı şu gül çiçeğine bak. Evet, nasıl bir kelime ağızdan çıkar
çıkmaz; zahiren / görünüşte fenâya / yokluğa giderse de, Allah’ın izniyle
kulak, kâğıt ve kitaplarda milyonlarca timsal / numune ve örnekleri kaldığı
gibi, akıllarda da akıllar adedi / sayısınca manaları kalır.

     Kezalik / böylece
o gül, kısa zamanda vazifesi / görevi tamam olur olmaz solar, ölür gider. Ama
onu gören bütün insanların hafızalarında; halefiyle / sonradan geleceklere
hamile olan tohumlarında suretleri, manaları bâkî / kalır.

     Demek, ister o
gülün tohumu olsun, ister kuvve-i hafıza / hafıza gücleri olsun; o gül
çiçeğinin suretini, ziynetini / süsünü, menzilini / yerini hıfzetmek / korumak
ve saklamak için, sanki birer fotoğraf ve bekası için birer menzil ve konaktır.

     İNSAN da başıboş,
serseri sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak, onun da bütün harekât / hareket,
davranış ve tutumları ve ef’ali / fiil ve işleri yazılıyor. Tespit edilip
kaydediliyor. A’mal / amel ve işlerinin netice / sonuçları hıfzedilip korunuyor
ki, muhasebe-i kübra / en büyük muhasebe ve hesaplaşmada ona göre derece alsın.

     Hülâsa / özetle,
her güz mevsiminde yapılan tahribat / tahrip, yıkıp ve bozmalar; gelecek bahar
mevsimlerinde gelen yeni misafirler için, yer tedarik etmek / yer açmak ve
öncekiler için ise, bir nevi / bir çeşit terhis ve izindir.

     Keza / aynı
şekilde, bu âlemde tasarruf eden Sâni / sanatla yaratan Allah’ın; öyle bir
Kitab-ı Mübini / nizam ve intizamlarını barındıran manevi bir kitabı vardır ki;
ne küçük ne büyük, o kitapta yazılıp hıfzedilmemiş / korumaya alınmamış hiçbir
şey yoktur.

     O kitabın
maddelerinden âlemde görünen yalnız nizam ve mizan / ölçü ve denge maddelerine
bakacak olursak görürüz ki:

     Herhangi muvazzaf
/ vazifelendirilmiş ve görevlendirilmiş bulunan bir şey,

     Vazifesinden
terhis edilmekle, vücut dairesinden çıkarsa,

     Fâtır-ı Hakîm /
hikmetle yaratan Allah, onun çok suretlerini Levh-i Mahfuz / ezelî ilmiyle
kâinatta olmuş ve olacak şeylerin yazılı olduğu Korunmuş Levha’larında tespit
eder / kaydeder.

     Tarih-i hayatını /
geçmişini, hayat serüvenini tohumunda ve neticesinde nakşeder / işler.

     Pek çok gaybî /
görünmeyen âyine / aynalarda ibka eder / kalıcı hâle sokar.

     Meselâ, bir şecere
/ ağaç; meyvesiyle hamile olduğu gibi, tohumu da meyve ile hamiledir.

     Demek, ağacın
bünyesinde semere / meyvesi mevcut / var olduğu gibi, tohumunda da semere /
meyve mevcuttur. Aynı şekilde, vücuttan çıkmış pek çok şeyler, İNSANIN kuvve-i
hafıza / hafıza gücünde mevcut kalır.

     İşte bu misal ve
örneklerden, Allah’ın hıfz / saklama, koruma ve muhafaza kanunu açık bir
şekilde görülür. Yine Allah’ın hafîziyet kanunu’nun / Cenab-ı Hakkın her
mahlûkun başına gelecek durumları ve başından geçenleri muhafaza etme
sıfatının; her şeyi içerdiği ve ne kadar geniş olduğu  anlaşılır.

Önceki İçerikBir Aylık Aradan Sonra
Sonraki İçerikThukydıdes
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.