Bir Nebze İnsan (5)

97

     Ey nefs-i emmare /
ey insana daima kötülüğü emreden nefis! Kat’iyyen / kesin olarak bil ki, senin
hususî / özel, ama çok geniş bir dünyan vardır ki, âmâl / emel, arzu, istek ve
ümitler, ilgi ve ilişkiler ve ihtiyacât / ihtiyaçlar üzerine bina edilmiştir.
En büyük temel taşı ve tek direği; senin vücudun, bedenin ve senin hayatındır.
Halbuki, dayandığın o direk kurtludur! O temel taşı da çürüktür! Hülâsa /
kısaca diyebiliriz ki, esastan fasit / bozuk ve zayıftır! Daima harap olmaya
hazır ve mahkûmdur.

     Evet, bu beden
ebedî / devamlı, sürekli değil! Demir ve taştan değil! Ancak et ve kemikten
ibarettir. Anî olarak / birden senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun! Bak,
mazi / geçmiş zaman; senin gibi geçmiş olanlara, geniş bir kabir olduğu gibi,
istikbal / gelecek zaman da, geniş bir mezaristan / mezarlık olacaktır. Bugün,
sen iki kabrin arasındasın. Artık sen bilirsin.

x  

     Ey nefis! Dünyanın
lezzetleri, zevkleri ve ziynetleri / süsleri; Hâlık’ımızı / Yaratan’ımızı,
Mâlik’imizi / Sâhib’imizi ve Mevlâ’mızı / Tanrı’mızı bilmediğimiz takdirde;
Cennet olsa bile, Cehennemdir. Evet, öyle görülmeli. Öyle de zevk alınmalı.
Bilhassa / özellikle, şefkat / karşılıksız sevgi ve merhametin ateşini
söndürecek, Marifetullah’tan / Allah’ı bilmekten başka bir şey var mıdır? Evet,
Marifetullah olduktan / Allah’ı bildikten sonra, dünya lezzetlerine iştiha /
aşırı istek olmadığı gibi, Cennete bile iştiyak / aşırı şevk ve arzu geri
kalır.

x

     Dünya bir iken,
insanlar adedi / sayısınca dünyaları havidir / dünyaları içine alır ve kapsar.

     Çünkü, her insanın
tam mânâsıyla hayalî bir dünyası vardır; fakat öldüğü zaman dünyası yıkılır,
kıyameti kopar.

x

     Cenab-ı Hakkın masivasına / Allah’tan başka
tüm varlıklara karşı gösterilen muhabbet / sevgi; iki çeşit olur: Birisi
yukarıdan aşağıya nazil olur / nüzul eder, iner. Diğeri aşağıdan yukarıya
çıkar.

     Bir insan, en
evvel muhabbet ve sevgisini Allah’a verirse, onun muhabbeti dolayısıyla,
Allah’ın sevdiği her şeyi sever.

     Mahlûkata /
yaratılanlara taksim ettiği / paylaştırdığı muhabbeti / sevgisi, Allah’a olan
muhabbetini tenkis etmez / noksanlaştırmaz. Aksine tezyit eder / arttırır.

     İkinci kısım ise,
en evvel esbabı / sebep, vasıta ve araçları sever. Ve bu muhabbetini Allah’ı
sevmeye vesile / aracı yapar.

     Bu kısım muhabbet,
topluluğunu muhafaza edemez / koruyamaz, dağılır.

     Bazen de kavi /
kuvvetli ve güçlü bir esbaba / sebeplere rastgelir. Onun Allah’a olan
muhabbetini; tamamen kendine cezbeder / çeker. Helâketine / mahvolmasına sebep
olur.

     Şayet Allah’a
vâsıl olsa / kavuşsa da, vusulü / bu kavuşması nakıs / eksik ve noksan olur.

x

     Dünyevî / dünyaya
ait hayatın faydaları pek çoktur. O faydalardan, hayat sahibine; tasarruf /
idare ve kullanması ve hizmeti nispet / oran ve ölçüsünde bir hisse / bir pay
ayrıldıktan sonra; bakî / geri kalan gayeler, semereler / netice ve sonuçlar
Fâtır-ı Hakîm’e / hikmetle yaratan Allah’a raci / O’na dönücüdür.

     Evet, insan ve
insanın hayatı; İlahî isimlerin tecelli ve görüntülerine bir tarladır. Cennette
ise, İlâhî rahmetin enva’ / çeşit ve türlerinin cilve ve tecellilerinin mazharı
/ zuhur ettiği / meydana geldiği  
yerdir. Aynı zamanda, insanın hayatı; uhrevî / ahiret hayatının harika /
olağanüstü, sonsuz ve nihayetsiz semere / meyve ve sonuçları için bir fidanlık
veya bir çekirdektir.

     Demek ki, insan
bir sefine / bir gemi kaptanı gibidir. Geminin sınırsız faydalarından, kaptanın
alâka ve hizmeti nispetinde kendisine verilir. Baki / geri kalan kısmı Sultan’a
raci / O’na aittir.

    İnsan da, beden
gemisiyle alâka ve ilgisi derecesinde, o vücudun hayattar / canlı semere ve
meyvelerinden hisse ve payını alır. Mütebakîsi / kalanı Ezelî / Başlangıçsız
Sultan olan Allah’a aittir.

Önceki İçerikMazide Kalan Türkiye-4-
Sonraki İçerikKıssaların Dilinden
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.