Mazide Kalan Türkiye…-1-

105

     ( Meğerse
neler değişmiş ülkemizde, neleri unutmuşuz za­manla! )

Değerli Okur bu yazım;

Milenyumlu yılları yaşayan dünyamızda pek çok
ülke bilişim çağının tüm teknolojik gelişmelerini yaşarken; günümüz
Türkiye’sinden çok değil bundan 60 yıl öncesine baktığımızda, ülkemizin ardında
kalan yaşam biçiminin ne olduğunu bilmeyen genç kuşaklara, mazide kalan
Türkiye’nin neleri nasıl yaşadığını anlatmak için kaleme alınmıştır.

 İşte o dönemde yaşananlar,
yaşayanların hayatına renk katanların öne çıkanları:

 Hippiler (Çiçek çocukları):

60’lı yılların Türkiye’sinde hayatımıza renk katan en fantastik
olay; dünyada esen serbestlik rüzgârının temsilcileri olan “Hippiler
(Hippy)”, Uzakdoğu merkezli olarak dünya gezilerine çıkmaları ve bu arada
gezi güzergâhları içerisine Türkiye’yi de almış olmalarıdır.

Kendilerine “Çiçek çocukları”, “Barış
elçileri” gibi ilginç isimler veren Batı Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın
işsiz ve parasız gençleri, Volkswagen marka minibüslere doluşarak İstanbul’a
gel­diler ve uzun yıllar Sultanahmet’i kendilerine buluşma yeri olarak
seçtiler.

Uzun yıllar burada ucuza konaklamanın avantajını kullanan, genelde
uyuşturucu kullanımı ağırlıklı bir yaşam tarzı sürelerken; garip giysile­ri,
saç modelleri, sürekli şarkı söyleyen, çalışmayan ve üretmeyen bu insanlara,
İstanbul halkı tarafından kendilerine ikinci bir isim daha takıldı; ‘Bitli
turist’… Sultanahmet semti de bundan nasibini aldı, uzun yıllar ‘Bitli
Sultanahmet’ olarak anıldı!

O dönemde, benim de oturduğum semt, Hippilere çok yakın
olduğundan; zaman, zaman bu Çiçek Çocuklarını izlemeye gider, onların garip
giysiler içerisinde, gitarlar eşliğinde söyledikleri il­ginç şarkıları
dinlerdim. Onlara göre hayatın içinde önemli olan bir tek şey vardı:
“Savaşma seviş…”

Hippilik akımı, 80’li yılların başında yok oluş sürecine girince,
hippiler de İstanbul’u terk etmişlerdir.

68 Kuşağı:

1960’lı yıllarda kapitalist birçok ülkede ve özellikle ABD’de
yönetime ve sisteme karşı hareketleriyle öne çıkan, daha çok özgür­lüğü,
eşitliği ve savaş karşıtlığını benimsemiş ve genel de o ülkelerde yaşayan
üniversite gençliği arasında akımlar oluşmuştu.

68 kuşağını dünyaya tanıtan ilk olay; Fransa’da Sor­bonne
Üniversitesinde meydan gelen öğrenci isyanıdır.

Ayrıca Latin Amerikalı Devrimci Ernesto Che Guevera’nın
(kapitalizme karşı bayrak açmış dünya gençliğinin efsanevi devrim­ci lideri…)
yakalanıp, 9 Ekim 1967 tarihinde Bolivya Ordusunun elinde öldürülmüş olması, bu
olayların başlangıcı olarak gösterilir. İşte o dönemde tüm dünyayı etkisi altın
alan bu devrimci olaylar, Türkiye’de de etkisini gösterdi. Özellikle üniversite
gençliğimizin sol görüşlü öğrencileri arasında destek bulan bu akım, giderek
yay­gınlaşarak, ülke çapında gösterilere ve silahlı eylemlere sebep oldu.

68 Kuşağının Türkiye’deki uzantısını ise Deniz Gezmiş, Ma­hir
Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan gibi sol görüş içerisinde
fraksiyonlara ayrılan devrimciler ve öğrenciler oluşturmuştur. Deniz Geçmiş ve
Mahir Çayan’ın önderliğini yap­tığı iki fraksiyon o dönemde hedef seçilmiş.
Bunun üzerine Mahir Çayan önderliğindeki THKP/C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/
Cephesi) silahlı mücadele kararı almıştır. Deniz Geçmiş önderliğin­deki THKO
(Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) ise silahlı mücadele­den uzak kalmıştır. Ancak
dönemin emniyet güçlerinin yakalanan devrimcilere şiddet uygulaması, bu grupta
da anarşizm hareketini ateşlemiştir.

1971 yılında verilen askeri muhtıra sonrasında devrimci gençler
öldürülmüş, yakalananlar ise idam edilmişlerdir.

– Devamı Sa: 3 Sü: 5’DE

O dönemde yayınlanan gazetelerin ilk sayfalarında yer alan
haberler şimdiki gibi özet olarak sunulmaz, direkt konuya girile­rek, makale
tarzında anlatılmaya başlanırdı. Haber nerede kaldıysa (çoğu zaman cümlenin ve
hatta kelimenin ortasında) orada kesilir, altındaki satıra da koyu harflerle:
‘devamı sa: 3 sü:5’de’ gibi ilginç bir ibare konulurdu. Bu uygulama ile haberin
orada bitmediğini; devamının gazetenin 3’ncü sayfasının, 5’nci sütununda devam
etti­ği ifade edilmiş olurdu!

Gazetelerin bu uygulaması 80’li yılların sonuna kadar sürdü. Artık
günümüzde, ilk sayfada kısa bir özet ile verilen haberin altına; ‘devamı 3’de’
gibi ibareler konulmamaktadır.

– Lütfen sayfayı çeviriniz:

Yine o dönemde yayınlanan dergilerin sağ sayfalarının en al­tında,
işaret parmağı ileriye doğru uzanmış küçük bir el işaretinin yanında, sayfayı
çevirmemiz gereken uyarıcı (!) bir yazı olurdu. Ya­zının devamının nerede
olacağını bilemeyip de, muhtemelen bo­calayacak zekâ düzeyinde olacak okurlar
için hazırlanmış olan bu uygulama, artık okurların herhangi bir yardım
gerekmeksizin sayfa çevirme yetenekleri gelişmiş olacak ki, günümüzde dergiler
ve gaze­telerde bu tür ibarelerin konulması gerekliliği hissedilmemektedir!

O dönemde yayınlanan ‘Hayat’ ve ‘Ses’ mecmualarında (der­gilerinde)
böylesi işaret yönlendirmeleri olduğunu dün gibi hatırlı­yorum…  

Devam Edecek

Önceki İçerik‘Doğru ve Güzel Türkçe Sevdâlısı Dr. ŞÂKİR ALPARSLAN YASA ile ‘DENİZBANK MESELESİ’ Hakkında Konuştuk.
Sonraki İçerikMazide Kalan Türkiye…-2-
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.