Bir Nebze İnsan (1)

99

     İnsan kâinatın en
eşrefi / en şereflisi ve esbap / sebepler içinde, ihtiyarı / irade ve tercihi /
kendi istek ve arzularına göre hareket etmesi, en geniş olanıdır. Böyle olduğu
halde, ihtiyarî / isteğe bağlı fiilleri içinde yemek ve içmek gibi en basit /
sıradan bir iş ve hareketlerinde, yüz kısmından ancak bir kısmı insana ait
olabilir.

     Nitekim, ağzına
aldığı bir yiyeceği; biraz çiğner, sonra yutar. Artık midede ne olur ne biter,
hazımdan sonra hangi uzuv ve organların ihtiyacına göre, nereye nasıl ve ne
şekilde ve kimler tarafından sevk edilir ve gönderilir; bütün bunları ne bilir,
ne de bu konularda söz sahibidir.

     Esbap / sebep ve
vasıtaların / araçların sultanı olan; hepsi kendisine, kendisini karıştırmadan
hizmet eden böyle bir insan; böyle eli kolu bağlı olarak, tesir ve etkiden uzak
olursa; öteki camit / cansız maddî sebep ve vasıtalar; kendilerine buyruk
olmadıkları halde ne yapabilirler? Bu işlere nasıl ortak olur, nasıl
karışırlar?

     x

      İnsanın vücûdu /
bedeni ve cesedi bile onun değildir. Çünkü, kendisinin yapmış olduğu bir sanat
eseri değildir. O vücûdu yolda bulmuş lâkita / atılmış, sahipsiz bir mal olarak
temellük etmiş / sahiplenerek kendine mal etmiş de değildir.

     Kıymeti olmayan
şeylerden olduğu için, yere atılmış da, insan onu almış değildir. Ancak, o
vücut havi olduğu / içerdiği garip sanat, acip nakışların şahadetiyle; Hakîm
bir Sâni’in / Hikmet sahibi, sanatla yaratan bir Yaratıcı’nın dest-i
kudretinden / kudret elinden çıkmış kıymettar / kıymetli bir hane / evdir. İşte
insan, o hanede emaneten oturur. O vücutta yapılan binlerce tasarrufattan /
tasarruf ve hareketlerden, ancak bir tanesi insana aittir.

     Böylece, insan;
esbap / sebep ve vasıtalar içinde en eşref / en şerefli, en iyi, en güzel, en
kuvvetli bir ihtiyar / seçme ve tercih kabiliyetine sahip iken, kişinin kendi
isteğiyle yaptığı işler; kişinin kendi ihtiyarî / seçici fiilleri namıyla kendisine
ait zannettiği / saydığı ef’alin / fiil ve işlerin ekl / yeme, şürb / içme gibi
en basit ve sıradan bir fiilin husulünde / meydana gelmesinde; -yukarıda
geçtiği gibi- yüz cüz’ünden / yüz kısmından ancak bir cüz’ü / bir kısmı insana
aittir.

     Evet, insanın
elindeki ihtiyar / irade, tercih, kendi istek ve arzularına göre hareket etmesi
çok dardır. Havâss / hasse, duyu ve duygularının en genişi hayal olduğu halde,
o hayal akıl ve aklın semere / güzel sonuçlarını ihata edemez / kuşatıp içine
alamaz. Bunlar bu kadar büyük iken, nasıl olur da, bunları ihtiyar dairesi /
kendi seçme, istek ve tercih dairesi içinde gösterip, onlarla iftihar edip
öğünüyorsun?

     Şuurî / şuurluca,
bilinçli şekilde olmaksızın, senin lehine ve aleyhine çok fiiller cereyan etmektedir.
O fiiller şuurlu oldukları halde, senin şuurun bu yapılanlara taallûk
etmediğinden / onlarla bir alâka ve münasebet kuramadığından; anlaşılır ki, o
fiillerin faili / yapanı sen değil; bir Sân’i-i Zîşuur / Sanatkârane, Sanatlı
Bir Şekilde Yaratan Bir Yaratıcı yani Yüce Allah’tır.

     Demek ki, fâil /
fiili işleyen, yapan ve tesir eden / etkileyen sen değilsin. Senin sebep ve
vasıtaların da değildir.

     İşte bütün
bunlardan ötürü, ey insan olan insan! Malikiyet / maliklik ve sahiplik
dâvasından vazgeç.

     Kendini mehasin /
güzellik, iyilik ve kemalâtın / olgunluk ve mükemmelliklerin mastarı / kaynağı
ve çıktığı yer olarak görme.

     Kat’iyyen / kesin
olarak bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Çünkü sû-i
ihtiyarınla / kötü ve hatâlı seçiminle, sana verilen kemalâtı / fazilet,
olgunluk ve mükemmellikleri bile tağyir ediyor / başkalaştırıp değiştiriyorsun!

     Senin hanen / evin
ve meskenin hükmünde bulunan cesedin bile emanettir.

     Mehasinin / sahip
olduğun güzellikler hep mevhûbe / sana ihsan edilmiş / verilmiş ve bağışlanmış
olan şeylerdir.

     Seyyiatın /
yaptığın seyyie, fenalık ve kötülükler ise, meksûbe / senin bizzat kendi elinle
kazandıklarındır.

Önceki İçerikSoğuk Harpten Sıcak Harbe Kayış ve Nato
Sonraki İçerikAydınlar Ocağı 52 Yaşında
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.