Konudan Konuya (26)

84

     Bir kara kış
gecesi. Dışarıda kar fırtınası ve uğuldayan rüzgâr. Evinde sıcak odasında
yumuşacık minderinde ocak başında oturan ve çayını yudumlayan bir ihtiyar. O
sırada kapı gümbür gümbür şiddetle çalınır. Telaşla kapıyı açan ihtiyar bir de
ne görsün. Üstte yok başta yok bir genç. Soğuktan zangır zangır titremekte.
“Üşüyorum ve çok acım!” diye yalvaran gözlerle, hâl diliyle içeri alınmasını
istiyor. İçeri alır, başköşeye oturtur. Yedirip içirir. Dinlenmesini sağlar. Bu
şekilde bir kaç saat geçer geçmez, ev sahibi: “ Yedin içtin dinlendin. Benden
bu kadar!  Hadi bakalım yolcu yolunda
gerek!” dediğinde zavallı perişan genç, yıkılır! Bu durumda içinden: “Madem
beni bu kış kıyamette sokağa atacaktın; öyleyse niye içeri aldın, izzet ve
ikramda bulundun? Keşke, ne içeri alsaydın, ne de yedirip içirseydin. Değil mi
ki, yine sokağa düşecektim, bütün bunların hiçbir kıymeti yok.” demez mi?

x

     İnsan da dünyada
böyle değil mi? El bebek gül bebek, korunup gözetilmekte. İpekten
giydirilmekte, süt ve balla beslenmekte, binbir meyvalar tattırılmakta, çeşitli
sebzeler yedirilmekte.

Sevgi hâlesine büründürülmekte. Belli bir yaşayıştan sonra,
farelere yem olmak için kara toprağa konmakta! İnsan düşünmez mi? Madem sonunda
farelere yem olunacakdım! Öyleyse niye bu kadar masraf? Niye bu kadar
önemseyiş? Bütün bunlar boşuna yapılmış sayılmaz mı? Elbette bütün bunlar,
farelere yem olmak için değil. Daha güzel ve devamlı bir âleme doğmak için.
Unutmayın ki, güneş batmıyor! Hep yeniden doğuyor. Tıpkı çocuğun, anne
rahminden dünyaya doğması gibi. Evden çıkanın, cennet-âsâ daha büyük ve
muhteşem bir ortama çıkması gibi.

x

     Tarihe bakacak
olursak; mazlumlar, zulme uğrayanlar, hakarete maruz kalanlar, ezilenler,
haksızlığa uğrayanlar; genellikle durumlarını düzeltmeye fırsat bulamadan bu
dünyadan göçüp gidiyorlar! Zalimler, haksızlık yapanlar, kötü davrananlar,
hırsızlar, yolsuzluk yapanlar ve bu gibiler; rahat bir hayat geçiriyorlar!
Öldüklerinde ise, tüm yaptıkları yanlarına kalıyor! Nitekim tarih boyunca, bu
böyle cereyan ediyor! İşte buna vicdan isyan ediyor! Mutlaka hakların
alınacağı, suçluların cezalandırılacağı büyük bir mahkeme olmalı diyor. Çünkü:
Her insanın vicdanına konmuş olan bu adalet isteğinin; karşılıksız kalması
kabul edilecek bir şey değil. İşte bu adalet ihtiyacı; öldükten sonra,
Mahkeme-i Kübra’da / Haşirden sonra kurulacak büyük, âdil mahkemede görülecek.
Öyle ki, boynuzsuz koyunun hakkı bile, boynuzlu koyundan alınacak. İşte bundan
ötürüdür ki, bu adalet duygusu; haksızlığa uğrayan herkese: “Yaşasın zalimler
için cehennem.” dedirterek, gönüllerine su serpmektedir.

x

     Canınız mı
sıkılıyor? Kitap okuyun. Yazarın bir ömür boyu öğrendiklerini sizler; birkaç
günde öğrenmiş. Böylece ömrünüze ömür katmış. Geçmiştekilerden kat kat  fazla yaşamış gibi olursunuz. Başkalarının
canı bahâsına edindikleri bilgileri sizler; rahat koltuklarınızda, çaylarınızı
yudumlayarak, yani keyif çatarak kısa zamanda edinirsiniz.

     Bu ne büyük
kazanç.

     İnsan dâima
bilmeye muhtaç.

     Kitapsız ortamdan
durma kaç!

     İlim ve irfan
kapısını hemen aç.

     Her kitabı
okudukça,

     Daha nice kitaplar
olduğunu anlayacak;

     İstediğim kadar
kitap okuyamadım!

     İstediğim kadar anlıyamadım!

     İstediğim kadar
yazamadım!

     Diye hayıflanacak;

     Noksanlarımı
giderecek ömür istiyorum,

     Diyeceksin.

Önceki İçerikİbnülemin Mahmud Kemal İnal ve Eserleri – 10
Sonraki İçerikMustafa Kemal Atatürk’ün Ebedî Hayata Yürüdüğü Gün
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.