Ebüsuûd Efendi ve Tefsiri – 7 Ebüssuûd Efendi Tefsiri ve Kur’ân-I Kerîm Tefsiri Hakkında.

80

Ebüssuûd Muhammed Efendi, kendisi 30
yıl şeyhülislâmlık yapan bir İslâm âlimidir. Aynı zamanda yüksek seviyeli bir
müderristir1. Yetiştirdiği talebeler arasında, sonraki yıllarda; şeyhülislam,
kazasker, kadı ve müderris unvanına sâhip olmuş âlimler vardır. Devrinin ‘en tesirli şahsiyetlerinden biri’ olarak
tanınır. Çok yönlü bir İslam âlimi olmakla birlikte özellikle tefsir ve fıkıhtaki
mahâreti ile tanınmış ve ön plâna yerleşmiş, şeyhülislamlığı ve fetvalarının
yanı sıra İrşâdü’l-Akli’s-selîm ilâ
Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm
isimli tefsiri ile haklı bir şöhrete mazhar
olmuştur.

Ebussuûd’un
olgunluk döneminde kaleme aldığı ve telif ettiği eserini yaklaşık yirmi yılda
tamamlamıştır. Kur’an nazmındaki mânayı bütün yönleriyle açığa çıkarmayı
hedefleyen ve bu maksatla dil ve belagat tahlillerine ağırlıkla yer veren
müteahhirîn dönemi2 dirayet tefsirlerinin2
hususiyetlerini taşır. Âyetlerdeki ince ve gizli mânaları tespit etmeye yönelen
Ebussuûd, lügat açıklamaları yanında dildeki ihtilafların ve ibârelerdeki
tercih unsurlarının tespit ve izahında çok başarılıdır. Bu yönüyle de üst
seviyede bir dil âlimi pâyesine erişmiştir. Eser bu yönüyle yer yer en önemli
iki kaynağı olan Zemahşerî’nin4 el-Keşşâf’ını5 ve
Beyzâvî’nin6 Envârü’t-tenzîl’ini7 aşan bir muhteva
zenginliğine sahiptir. Ebussuûd’un dirayetini sergilediği eseri dil ve üslup
özellikleriyle Arap belagatının8 zirvesinde kabul edildiğinden İslam
dünyasında kısa sürede yayılmış, Zemahşerî ve Beyzâvî’den sonra hiçbir tefsirin
erişemediği bir şöhrete nail olmuş, kendisinden sonraki tefsirlerin ana
kaynakları arasında yerini alarak medreselerde okutulmuş ve üzerine çeşitli
çalışmalar yapılmıştır.

Ebüssuûd
Efendi kitabının mukaddimesinde tefsirini kaleme alırken Zemahşerî, Fahreddin
er-Râzî ve Kâdî Beyzâvî’den faydalandığını zikrediyorsa da dönemindeki telif
geleneğine uyarak gerek rivâyet gerekse dirâyetle ilgili konularda başka
tefsirlerden de faydalanmıştır. Kaynaklardan aldığı bilgileri bâzen
özetleyerek, bâzen da şahsî görüş ve düşüncelerini ilâve etmek suretiyle kendi
üslûbuna dökmüştür. El-Keşşâf’ı esas almakla birlikte Zemahşerî’nin i‘tizâlî9
görüşlerine katılmamıştır. Müellif, dil ve belâgat yönüyle Arap edebiyatının
doruk noktasında bulunan tefsirinden dolayı, ‘Zamanın görmediği, kulakların duymadığı sözler söylemiştir
şeklinde övgüyle anılmıştır. Kâtib Çelebi10 de tefsirin nüshalarının
İslâm dünyasına yayıldığını, ifâde ve üslûbunun güzelliği sebebiyle büyük
âlimlerin kabulüne mazhar olduğunu, el-Keşşâf ve Envârü’t-tenzilden başka
hiçbir tefsirin bu ölçüde itibar görmediğini kaydeder.

İrşâdü’l-akli’s-selîm,
başta Şevkânî11 ve Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî12 olmak
üzere daha sonraki müfessirlere örnek olmuştur. Âlûsî, hemen hemen her âyetin
tefsirinde Ebüssuûd’un ibâresini alıp bazı değişiklikler yaptıktan sonra
kendisinden kattığı kelimelerle ifâdeye yeni bir şekil kazandırmaktadır.

Eser üzerinde
muhtelif çalışmalar yapılmıştır. Kâtib Çelebi’nin tesbitine göreZeyrekzâde’ diye meşhur olan Muhammed
b. Muhammed el-Hüseynî13 1595 yılında Ebüssuûd tefsirine uzun bir
önsöz yazmıştır. Akhisarlı Şeyh Ahmed er-Rûmî14 de 1631 yılında bu
tefsirin Rûm sûresinden Duhân sûresine kadar olan kısmını şerhetmiştir.
Radıyyüddin Yûsuf el-Makdisî15 , eserin yarısına kadar olan kısmına
yazdığı şerhi Kudüs’e gelen Es’ad b. Sa’deddin’e hediye etmiştir.

Tefsir
üzerinde akademik çalışmalar da yapılmış olup Abdullah Aydemir’in 1968 yılında
hazırladığı doktora tezi bunların ilk örneklerinden birini teşkil eder.
Bedriyye bint Sâlih b. Gadûn, ed-Dahîl fî tefsiri Ebi’s-Suûd el-mûsemmâ
(bi-)İrşâdi’1-akli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kur’ani’l-Kerîm adıyla bir yüksek
lisans tezi hazırlamıştır.

Tefsir
kelimesi lügatte ‘örtülü ve kapalı olan
şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek
’ olarak açıklanır. İslâmî
ilimlerde tefsir; beşer kudreti dâhilinde, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerindeki Allahü
teâlânın murâdını bildiren ilimdir. Kelâm-ı İlâhî olan Kur’ân-ı kerîmden
murâd-ı İlâhîyi anlayıp, bildiren âlimlere müfessir denir. Buna göre tefsir
ilminin mevzûu, Kur’ân-ı Kerîmdir. Kur’ân-ı Kerîm, Allahü teâlânın kelâmı,
sonsuz bilgiler, hükümler, hikmetler ve faziletler kaynağıdır. Cenâb-ı Allah
Kur’ân’ı, insanların en yükseği olan sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)
Efendimize indirmiştir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’in kapalı ve anlaşılması zor
âyetlerini kerîmeleri, Peygamberimiz, İslâmiyet’i, ‘sahâbe’ denilen berâberindeki insanlara açıklamıştır.  Daha sonra da tefsir âlimleri yetişmiş, tefsir
ilmi gelişmiştir.

Arapçayı çok
iyi bilenler de Kur’ân-ı Kerîm’i tam mânâsıyla anlayamazlar. Kur’ân’ın
tercümesinin yapılması asla mümkün değildir. ‘Meâl’ denilen kısa açıklamalar da yeterli değildir. Tefsir
kitaplarının da birkaç kişiden oluşan heyet tarafından hazırlanmış olanları
tercih edilmelidir. Veya müfessirin, diğer tefsir âlimlerinin çalışmalarından
faydalanmış olması gerekir. Müslümanların çoğu, bâzı tefsir kitaplarını da tam
olarak anlayamıyor olabilirler. Bu sebeple müfessirlerin sâdece anlama
kabiliyetleri değil, anlatma kabiliyetlerinin de üstün olması gerekir. Buna ‘belâgat’ denilmektedir. Güvenilir
kaynaklardan günümüze intikal eden bilgilere göre belâgati en yüksek Müslüman
şüphesiz Hz. Muhammed idi. İkinci sırada Hz. Ali (kav) vardır.

Tefsir ilmi,
diğer Temel İslâmî ilimlerle ilişki içerisindedir. Zira diğer Temel İslamî
ilimlerin de birinci kaynağı, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Tefsir ilminin birebir ilişki
içerisinde olduğu Temel İslam ilim dallarından birisi de İslâm Hukuku’dur.
Tefsir ilminin fıkıhla olan ilişkisi özellikle Kur’ân-ı Kerim ortak paydasında
ahkâm âyetlerinde belirginleşmektedir. Tefsir usulleri içerisinde sâdece
Kur’an-ı Kerim’deki ahkâm âyetlerini konu edinen tefsirlere ‘ahkâm tefsirleri’ denir. Bunun dışında
rivâyet ve dirayet tefsir çeşitleri de bulunmaktadır.

Ebîssuûd
Efendi, gerekli yerlerde âyetlerin fıkhî yönden tefsirlerini yapmıştır. Zira
Kur’ân’ı baştan sona açıklamayı kendisine gaye edinen her tefsir, Kur’ân’da
geçen ahkâm âyetleri sebebiyle fıkıhla irtibat hâlinde olmak durumundadır.

Ebüssuûd
Efendi aynı zamanda hukukçu olduğundan, İslâm hukuku ilim sâhasında da
güvenilir bir söz sâhibi idi.

Ebüssuûd
Efendi, otuz yıla yakın bir süre Osmanlı Devleti’nin en önemli makamlarından
birisi olan Şeyhülislamlık makamında bulunmuştur. Bu makamda bulunduğu müddet
zarfında halkla iç içe olmuş, gündelik sosyal problemlerle mücâdele etmiştir.
Osmanlı Devleti’nde problem olarak görülen para vakıfları, devlet arazileri
meselelerinde bir hukukçunun yapması gerektiği gibi sorumluluğu üzerine almış
ve bu konular hakkında hükümler ortaya koymuş, koyduğu hükümler aynen
uygulanagelmiştir. Günümüzde de uygulanmaktadır. 

Ebüssuûd
Efendi, eserinde Kur’ân-ı Kerîm’in fesâhat ve belâgat üzerinde durduğu gibi,
âyetler arasındaki münâsebetleri açıklayıp cümlelerin taşıdığı ince ve gizli
mânâları ortaya çıkarma hususunda son derece hassas davranmıştır.  Bazen gramerle ilgili açıklamalarda bulunarak
âyetlerin kolay anlaşılmasını sağlamıştır. 

Ebussuûd
Efendi, eserinde şiirleri de delil olarak kullanmıştır. Bütün bu saydığımız
özellikleriyle eser, edebî tefsirlerden kabul edilir.

Ebussuûd
Efendi, tefsirinde İsrailiyyata yer vermiş ve bununla beraber bunlardan
bazılarının uydurma olduğunu, akıl ve nakille bağdaşmadığını belirtmiştir.
Meselâ Bakara sûresi 102. âyetinde Hârût ile Mârût hakkında nakledilen rivâyet
buna örnek olarak gösterilmektedir. Âyetin tefsirinde Hârût ile Mârût hakkında
nakledilen İsrailiyyat menşeli rivayeti naklettikten sonra, bu habere
güvenilemeyeceğini, bu tür hikâyelerin sadece irşad maksadıyla nakledilen
meselelerden ibâret olduğunu söylemektedir. Ayrıca ahkâm âyetlerini
yorumlarken, Hanefî mezhebini öne çıkarmış, bunun yanında diğer mezheplerin
görüşlerini de belirtmitır. Bâzen de mezheplerin delillerini zikrederek mezhepler
arası karşılaştırmalar yapmış ve Hanefî mezhebinin görüşünü deliliyle birlikte
belirtmiştir.

Osmanlı
âlimlerinden Kâtib Çelebi, Ebüssuûd Efendi tefsirinin nüshalarının İslâm
dünyasına yayıldığını, ifâde ve üslûbundaki güzelliği sebebiyle eserin büyük
âlimlerin kabulüne mazhar olduğunu, el-Keşşâf ve Envârü’t-tenzilden başka
hiçbir tefsirin bu ölçüde itibar görmediğini kaydeder.

…………………..

1müderris: Profesör. 

2müteahhrin dönemi: Sonradan gelenler anlamında bir fıkıh
terimidir. Hicrî üçüncü asırdan ve özellikle beşinci asırdan sonra gelen
âlimler hakkında kullanılır.  Zıddı ‘Mütekaddimun’dur. Mütaahhirun’a ‘Halef’, Mütakaddimun’a ‘Selef’ ismi de verilmektedir. Bu ayırım
daha çok Ehl-i Sünnet mensupları hakkında kullanılmaktadır. Müteahhirun ve
Mütekaddimun ayırımı sâdece zaman unsurunu ilgilendiren bir ayırım değildir.
Üçüncü asırdan sonra gelen âlimler nitelik bakımından da Mütekaddimun’a nazaran
birtakım farklılıklar arzederler. Hattâ Mütekaddimun dönemine İslâm hukukunu
canlı tuttuklarından dolayı ‘Müctehidler
devri
’ adı verilmektedir.

3dirâyet tefsiri: Kur’an’ın akla göre yapılan tefsirine verilen
isimdir. Rivâyetleri ikinci plana atan, akıl ve mantık yoluyla yapılan tefsir
türüdür. Zıddı ‘rivâyet tefsiri’dir.
Kur’ân ^yetlerini âyetlerle, hadislerle ve sahâbe sözleriyle açıklamak
demektir.
4Zemahşeri: (1075-1144 İran’ın
Zemahşer şehrinde doğdu. Tefsir, kelâm, fıkıh, lügât ve belâgat gibi birçok
konularında söz sâhibi olan bir İslâm âlimidir. 

5el-Keşşaf: İslâm’ın temel bilgi
kaynaklarının en önemlilerinden biridir. 
Zemahşerî’nin hazırladığı tefsir kitabıdır. Kur’ân’ı Kerim’in
mucizeviliğini anlatmasıyla, dilindeki üstünlük sebebiyle bilinir.

6Beyzâvî: (?-1286) İran’ın Şiraz şehri yakınlarındaki
Beyda kasabasında doğdu. Hukukçu ilim adamı ve Şafi’i-Eş’ari müfessirdir.                                                                                                                        
7Envarü’t-tenzil: Beyzâvî’nin Kur’âm
tefsiri. ‘Kadı Tefsiri’ olarak da anılır. Yazar, eserini 1252 yılında Tebriz
şehrinde yazmaya başlamıştır.

8belâgat: İyi, güzel konuşma, sözle inandırma
yeteneği. 

9itizâlî:
Mutezile
Mezhebiyle alakalı görüş. 

10Kâtip Çelebi: (1609-1657) Tarih, coğrafya, bibliyografya ve
biyografya sâhasında çalışmalar yapmış Türk-Osmanlı ilim adamı Dünya ilim
edebiyatında en ünlü ve bilinen eseri; İslam dünyasının en değerli eserlerini
içeren 15.000’e yakın kitabı ve 10.000’e yakın müellifi alfabetik dizin
sistemine göre tanıtan Keşf ez-zunûn ‘an esâmî el-kutub ve’l-fünûn ve daha
sonra İbrahim Müteferrika tarafından basılan meşhur coğrafya ansiklopedisi
Cihannümâ ile tanınır.

 11Şevkânî: (?-1760) Şiî İslâm
âlimi. Zeydîliğin teşkilâtlanmasında önemli tesiri vardır.

12Alûsî: (1802-1854) Iraklı müfessir. 

13Muhammed el-Hüseynî: Câferî mezhebine mensup İslâm tarihi
öğretim üyesi.

14Ahmet er-Rumî: (?-1631) Kıbrıs’ta doğdu. Adanın fethinden
sonra Anadolu’ya Akhisar’a geldi. Osmanlı dönemi müelliflerindendir. Eserlerini
Farsça ve Arapça yazdı.

15Yusuf el Makdisî: Hanbeli mezhebine mensup İslâm âlimi. 

Ebussuûd
Efendi Hazretlerinin Hâtimesi
 

                                                                                                                                                   
                      
Celîl
(celal sâhibi) Rabbine yakaran zelil kul der ki: Ey ismet ve irşat velisi, ey
azgınları hayır ve rahmet yoluna hidâyet eden, kâinatı yoktan var eden,
boyunların yegâne mâliki olan Allah’ım!

Yalnız sana
tevekkül ediyorum ve sana dönüyorum. Yardıma muhtaç şaşkın mazlumun imdadına
yetişen yegâne sensin; korkulan belâlardan koruyan da ancak sensin. Zamanın
felâketlerinin gailelerinden senin güvenli haremine sığınıyorum; senin sağlam
himâyene iltica ediyorum; senin sağlam kalene sığınıyorum; senin gizli
sırlarının hâzinelerinde saklı olan tükenmez iyiliklerden, yaratma kaleminin
yazdığı din ve dünya işlerinin en hayırlı olanlarını diliyorum; çeşitli fitne
ve şerlerden özellikle aldatıcı olan dünya yurduna dayanmaktan, onun
nimetlerine ve câzibesine aldanmaktan, onun göz alıcı süs ve ziyneti yüzünden
fitneye düşmekten sana sığınıyorum.

İmdi, ey
Rabbim! Beni himâyen ile koru; bana inâyetinle yardım eyle; beni karanlığın
engellerinden kurtaracak, cismâni bağlardan soyutlandıracak o aydmlatan ilâhî
nurları ve parıldayan sübhanî feyizleri bahşet; benim serkeş nefsimi kötü tabiat
ve ahlâkın kirlerinden arındır; benim katı kalbimi o aydınlatma ışınlarıyla
ışıklandır ki, insanlık sırlarını geçmeye istidadı olsun ve Hazeretü’l Kuds’e
(Firdevs Cennetine) gitmeye hazırlanabilsin!

Allah’ım! Beni
hak ve hidâyet caddelerinde sâbit kadem eyle; beni hayır ve takvâ yollarına
irşat eyle; benim en aziz meramımı rızânın talebi eyle ve en şerefli günümü de
seninle buluşacağım gün eyle! O gün ki, insanlar, fırka fırka âlemlerin
Rabbinin huzuruna duracaklar. Ve beni kendilerine büyük nimetler bahşettiğin
peygamberler, sıddıyklar, şehidler ve sâlihler ile beraber haşreyle! Bunlar ne
güzel arkadaştır!

YAYINEVİNİN
ŞÜKRAN YAZISI

Üç seneyi
bulan bir uğraşmadan sonra bu muazzam eseri yayınlayabilmiş olmanın şükrünü edâdan
aciziz. Âlemlerin Rabbine sonsuz hamdüsenâlar, ‘Yaratılmışların en hayırlısına’
selâtü selâm Ebussuûd Hazretine rahmet olsun..

Bu vesileyle
bir noktaya açıklık getirmek isteriz.

Bu eser, târihimizin
belki en büyük tefsiri olmakla klasik tefsirler zümresine girmektedir.

Halbuki yarım asırdan
beri ülkemizde tefsir sâhasında ya Mısırdan veya diğer Arap ülkelerinden
müdevver yahut oryantalizmin tesiri altında kalmış tefsirler bilhassa okumuş
yazmış çevrelerde ön almıştır. Diğer İslâm ülkelerinden iktibas edilen
tefsirlerin büyük kısmında o ülkedeki siyasî çalkantıların tesirleri de başrolde
görünmektedir. Veya Muhammed Elmalı gibi güvenilir müfessirlerin çeşitli
versiyonları tekrar edilmek durumunda kalınmıştır.

Muhteşem
Süleyman’ın devrinin tefsiri olan Ebussuûd tefsiri ise zâten ülkemizdeki hemen
bütün tefsirlerin önemli bir kaynağı idi. Bu bakımdan klasik tefsirlerle çağdaş
tefsirler arasında kıyaslama yapmak gerektiğinde, Ebussuûd Efendi Tefsiri en
uygun klâsik tefsir makamındaydı.

Bu mümtaz
tefsirin tamamı târihî bir vesika olarak ortaya çıkınca asıl özelliği ve
güzelliği, gözleri kamaştıran bir şekilde belirginleştiği gibi klasik
tefsir-çağdaş tefsir münâkaşasına da aydınlık getirdi.

Elbette klasik
tefsirler de tenkit edilebilir. Bilhassa yazıldıkları zamanın ilmî seviyesinde
kalmaları, belki dayandıkları hâdislerin sıhhati ve nihâyet yürüttükleri
muhakemeler ve edebî üslub bakımından birçok tenkidi dâvet edebilirler. Ne var
ki hiç kimse çağının ilerisindeki ilmî gelişmeleri bilmedi diye ayıplanamaz. Fakat
bilhassa itikad noktasında, tanınmış klasik tefsirlerin büyük bir dikkat ve
ihtimam gösterdikleri aşikârdır. Dinin orijini ve temeli de itikattadır.

Bu tesbitte
Ebussuûd Hazretlerinin, saf ve temiz iman günlerinin pırıltılarıyla süslenmiş
açık, aydınlık ve fakat tevhit ve İslâm’ın izzeti konusunda tâviz vermeyen,
yorumlarını (Al-i İmran ve bilhassa Beyyine suresi yorumunda) sayfalarca
okuyunca beş yüz yıl öteden ecdadın mânevî yardıma geldiğini hissetmekteyiz. Fetih
ruhunun kanatlarının rüzgârını içimizde duymakta, İslâm’ın şevket günlerinin
kavi imanını yaşamaktayız.

Redaktörlerden
bazılarının çalışmaları esnasında ‘Okudukça
imanımız arttı
’ dedikleri gibi.

Rahmetli büyük
imanlı şâir Süleyman Nazif’in;

Ahfadımın en son doğacak ferdine benden

Bir tuhfei iman götür ey son nefesim sen

mısraları
fehvasınca Ebussuûd Hazretleri, beş yüz yıl öteden ahfadına itikad yönünden
yardıma gelmiş gibidir.

Bu tefsirde
muhterem müellif, bilhassa âyetler arasındaki irtibatı görülmedik bir
zenginlikte tesis etmiş, her konuda hemen her iddiayı zikretmiş ve fakat
sonunda uygun olmayanları apaçık belirtmiştir. Cevap verileceklere cevap
vermiş, tenkit edilmesi gereken hususları da ortaya koymuş, zaman zaman Allah’ın
büyüklüğü karşısında heyecanlanmış ve birçok kere ‘Allah en iyisini bilir’ diyerek iddiacılık yapmaktan çekinmiştir.

Böyle bir
eseri Türkçeye kazandırabildiğimiz için, tercüme edene, redaktörlere,
dizenlere, baskıda titizlik gösterenlere ve her türlü emeği geçenlere teşekkür
ve Cenab-ı Bariye sonsuz hamd-ü senâ ve Resulüne selatü selâm eder merhum
Ebussuûd Hazretlerine rahmetler dileriz.

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon:
0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 
e-posta:
bogazici@bogaziciyayinlari.com //   www.bogaziciyayinlari.com.tr  

Önceki İçerikSarıklı Sömürücüler
Sonraki İçerikAkıldan, Bilimden Ve Ahlaktan Uzak Dindarlık
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.